"Selim siz bu Sultantepe için bir şeyler
yazmalısınız. Bundan güzel yer olamaz... Sultantepe'de peyzaj bütün
ilham ve keşifti... İstanbul'dan nasıl ayrılabilirim... Elimden gelse hep
orada otururum." Aydaki Kadın - Ahmet Hamdi Tanpınar
keyif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
keyif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12 Eylül 2012 Çarşamba
6 Nisan 2012 Cuma
Beyaz Kumsalıyla, Mavinin ve Yeşilin Her Tonuyla Koh Chang
İlk Tayland seyahatimizde Bangkok´u gezmek ve deniz kenarı için en
yakın yer olan Pattaya’yı ziyaret etmek bizim için yeterliydi. Yine de
Tayland ucuzluğu, dört mevsim sıcak iklimi, tropikal adaları ve doğa
güzellikleri ile bizi tekrar çağırdığında, sakin bir tatil için ülkenin ikinci büyük adası Koh Chang´i seçtik. Bir arkadaşımızın turizmin yeni
gelişmeye başladığı bu adaya geç olmadan gitmemizi tavsiye etmesi
seçimimizi kolaylaştırdı.
Bangkok havaalanında şoförlü bir araba kiralayarak Kamboçya
sınırındaki Trat şehrine 5 saat sürecek bir yolculuğa başladık. Arada
birkaç yerleşim belirtisi görüp sonra uzunca süre ormanlardan geçerek
biraz tedirgin edici bir yolculuğa rağmen “Trat Trat” diyerek sürekli
gülen şoförümüz rahatlamamızı sağlıyordu. Feribot iskelesine
vardığımızda son seferin yarım saat önce yapıldığını öğrenip derin bir
hayal kırıklığı yaşadık. Trat şehrinde şoförümüz sayesinde kalacak bir
yer bulduk ve sık ağaçlı bir orman içinde kertenkele ve bilumum böcekle
paylaştığımız bungalovumuza sığındık. Geç edinilmiş bir bilgi de olsa
feribot seferlerinin akşam 19:00´dan sonra yapılmadığını öğrendik. Trat
şehrine 1 saatlik bir uçuş ile ulaşmak varken bu araba yolculuğunu
yaptığımız için kendimize biraz kızdık ama 'tatilimiz yeni başlıyor'
diyerek tadımızı kaçırmadık. Ertesi sabah erkenden feribot
iskelesindeydik ve 25 dakika süren yolculuğumuz sonunda adaya adım
attık...
Adadaki bembeyaz kum sahillerdeki
oteller, ağaçların arasına gizlenmiş bungalov tarzı evlerden oluşuyor. Yeni
yapılanlarda daha yüksek katlıları da görülüyor. 'Mu Koh Chang' milli parkın bünyesindeki
adanın doğası, sahili ve denizi gerçekten çok etkileyici. Denize girilen
kumsallar adanın Batı sahili boyunca uzanıyor. En popüleri ve uzun olanı White Sand Plajı ki burası
restoranların, dükkânların en çok toplandığı bölge. Ayrıca barlarıyla gece
yaşamının da en renkli olduğu yer. Sahile paralel giden tek bir yolun
kenarlarında yol boyu market, hediyelik eşya dükkanı, restoranlar, masaj salonları görmek mümkün. Adada motosiklet
kiralayarak gezilebiliyor ama yolun sağdan akışına çok dikkat edilmeli. Yerli halk turistlerin çok kaza yaptığını belirtti. Biz cesaret edemedik
ama motosiklet üstünde gezen turistlere de imrendik doğrusu. Tayland denince mutlaka masaj da aklımızın bir köşesinde
duruyor tabi. Yol kenarındaki masaj salonlarında, oteldeki fiyatların 3 de 1’i
oranında ücretlerle masaj yaptırdık. Otel salonları kadar beyaz ve hijyenik
görünmese de masörler masajın hakkını verdiler gerçekten. Özellikle sıcak taş
ve ayak masajlarını tatilimiz boyunca her gün yaptırdık. Keşke bu rahatlık
hissini depolayabilseydik bütün sene kullanırdık.
Bu tropikal adanın Tay dilindeki anlamı 'Fil Adası'. Bu isim adanın coğrafi şeklinin file benzemesinden geliyor. Adadaki filler buraya sonradan getirilmiş. Adının hakkını vermek istercesine 61 değişik kuş türünü barındıran tropikal yağmur ormanının derinliklerine doğru bozuk bir patikada, çeşitli böcekler ve ağaçlar arasında fille trekking yapmak bizim için çok değişik bir deneyimdi. Fille trekking için Baan Chang Thai'yi ziyaret ettik ve burada birkaç bebek fili de görme şansımız oldu. Filimizi yönlendiren Tay'ın fille dereye girme önerisini kibarca reddettik. Tropikal orman gezisi bize yeterli oldu. Fille daha fazla aksiyon istemedik.
Akvaryum gibi denizi, dalmak ve derinlerdeki güzellikleri keşfetmek için bize ilham verse de bir daha buraya gelmek için bir bahanemiz olması açısından dalma işini erteledik. Dalış tutkunları için mercan resiflerindeki dalış turları çok ilgi çekici görünüyordu. Ormanın derinliklerinde patikalardan yürüyerek ulaşabildiğimiz küçük şelalelerin aktığı doğal havuzlarda soğuk suya aldırmadan yüzmek ve çevremizdeki tropikal ormanın güzelliğini görmek unutulmaz anılarımıza eklendi. Khlong Phlu ziyaret edebileceğiniz güzel bir şelale.
Kıyı balıkçılığı yapan köylülerin yaşadığı, doğallığı henüz bozulmamış, denizin üstündeki evleriyle Bang Bao balıkçı kasabası da ilginizi çekebilir. Hindistan cevizi ağaçlarının çokluğundan sütünü de bol tükettik. Ayrıca kahvaltıda birçok değişik tropik meyveyi de tattık. Karnımızı en çok ekmek ve meyveler doyurdu desek yalan olmaz. Mango, ananas en çok karşımıza çıkan meyvelerdi. Önünden geçerken kasapların açıkta satılan etlerinin görünüşü ve kokuları iştahınızı kaçırmazsa Tay yemekleri baharatlı, tatlı-ekşi soslu tavukları, deniz ürünleri ve noddle’ları ile çok lezzetliydi. Restoranların salaş görüntüleri bizi kaçırmadı. Zaten otel dışında daha iyi bir alternatif yoktu. Sahildeki otelimizin restoranını sadece bir akşam yemeğinde ziyaret ettik. Ayağımız kumlarda, gözümüz yıldızlarda, kulağımız dalgaların sesinde gayet romantik bir akşam yemeğiydi.
Adada ulaşım için arkasında oturma düzeni oluşturulmuş havadar pikapları kullandık. Bazen sadece bizi taşıyarak -tabi ki pazarlıkla- taksiye, bazen de şoförümüz durduran herkesi alınca dolmuşa dönen araçları. Kış mevsimini yaşayan Koh Chang, gün içerisinde bir saat kadar yağmurlu oluyordu ama sıcacık bir yağmur altında yürümek bizi rahatlatan bir aktiviteydi. Haziran - Ekim arası yağışlı dönemiymiş. Türkiye'den 5 saat ileri olduğunu da unutmadan ekleyeyim. Masaja, billur denize ve yeşile doyamadan tatilimiz sona erdi. Zamanın ağır geçtiği hissi uyandıran sakinliği ise bizi tekrar kendine çekecek gibi.
Bu tropikal adanın Tay dilindeki anlamı 'Fil Adası'. Bu isim adanın coğrafi şeklinin file benzemesinden geliyor. Adadaki filler buraya sonradan getirilmiş. Adının hakkını vermek istercesine 61 değişik kuş türünü barındıran tropikal yağmur ormanının derinliklerine doğru bozuk bir patikada, çeşitli böcekler ve ağaçlar arasında fille trekking yapmak bizim için çok değişik bir deneyimdi. Fille trekking için Baan Chang Thai'yi ziyaret ettik ve burada birkaç bebek fili de görme şansımız oldu. Filimizi yönlendiren Tay'ın fille dereye girme önerisini kibarca reddettik. Tropikal orman gezisi bize yeterli oldu. Fille daha fazla aksiyon istemedik.
Akvaryum gibi denizi, dalmak ve derinlerdeki güzellikleri keşfetmek için bize ilham verse de bir daha buraya gelmek için bir bahanemiz olması açısından dalma işini erteledik. Dalış tutkunları için mercan resiflerindeki dalış turları çok ilgi çekici görünüyordu. Ormanın derinliklerinde patikalardan yürüyerek ulaşabildiğimiz küçük şelalelerin aktığı doğal havuzlarda soğuk suya aldırmadan yüzmek ve çevremizdeki tropikal ormanın güzelliğini görmek unutulmaz anılarımıza eklendi. Khlong Phlu ziyaret edebileceğiniz güzel bir şelale.
Kıyı balıkçılığı yapan köylülerin yaşadığı, doğallığı henüz bozulmamış, denizin üstündeki evleriyle Bang Bao balıkçı kasabası da ilginizi çekebilir. Hindistan cevizi ağaçlarının çokluğundan sütünü de bol tükettik. Ayrıca kahvaltıda birçok değişik tropik meyveyi de tattık. Karnımızı en çok ekmek ve meyveler doyurdu desek yalan olmaz. Mango, ananas en çok karşımıza çıkan meyvelerdi. Önünden geçerken kasapların açıkta satılan etlerinin görünüşü ve kokuları iştahınızı kaçırmazsa Tay yemekleri baharatlı, tatlı-ekşi soslu tavukları, deniz ürünleri ve noddle’ları ile çok lezzetliydi. Restoranların salaş görüntüleri bizi kaçırmadı. Zaten otel dışında daha iyi bir alternatif yoktu. Sahildeki otelimizin restoranını sadece bir akşam yemeğinde ziyaret ettik. Ayağımız kumlarda, gözümüz yıldızlarda, kulağımız dalgaların sesinde gayet romantik bir akşam yemeğiydi.
Adada ulaşım için arkasında oturma düzeni oluşturulmuş havadar pikapları kullandık. Bazen sadece bizi taşıyarak -tabi ki pazarlıkla- taksiye, bazen de şoförümüz durduran herkesi alınca dolmuşa dönen araçları. Kış mevsimini yaşayan Koh Chang, gün içerisinde bir saat kadar yağmurlu oluyordu ama sıcacık bir yağmur altında yürümek bizi rahatlatan bir aktiviteydi. Haziran - Ekim arası yağışlı dönemiymiş. Türkiye'den 5 saat ileri olduğunu da unutmadan ekleyeyim. Masaja, billur denize ve yeşile doyamadan tatilimiz sona erdi. Zamanın ağır geçtiği hissi uyandıran sakinliği ise bizi tekrar kendine çekecek gibi.
Yazı ve fotoğraflar: FİLİZ ERDOĞAN, 2008
Filiz Erdoğan'ın diğer gezi yazıları:
Bir Ortaçağ Şehri: Český Krumlov
Zürih, Rapperswil, Maienfeld ve Heidihaus
Aslan Şehir: SİNGAPUR
*****Bu
sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 2008-2018
5 Kasım 2011 Cumartesi
Zürih, Rapperswil, Maienfeld ve Heidihaus
İsviçre, Maienfeld, Heididorf |
80'lerde çocuk olmanın belirli başlıkları vardır. Televizyon evlere 70’li yıllardan
sonra girmeye başlar ve çok özel bir yere sahip olur. Geriye bakıldığında
akılda kalanların çoğu televizyon programları ile ilgilidir. Günümüzün
yetişkinleri olan 80'lerin çocukları; TRT'de yayınlanan çizgi filmlerden
Heidi'yi mutlaka o yıllardan hatırladıklarının içinde sayarlar. Heidi bizim
için bugünkü çocukların Sünger Bob'u gibiydi. Bütün çocuklar gözümüzü
ayırmadan seyrederdik. Okul bahçesinde şarkısını bağıra çağıra söyleyişimiz
-tabi ki biraz uydurarak- bizi neşelendirirdi. Heidi çocukluk anılarımda
kalmışken ve 30’lu yaşlarımın ikinci yarısındayken Heidi'nin büyükbabasının
kulübesinin önünde durmak öyle heyecan vericiydi ki. Heidi sanki o neşeli
kahkahalarını atarak sevimli kulübeden koşarak çıkacaktı. Tabi çevredeki
keçiler de bu beklentiyi artırıyordu.
İsviçre’nin doğasının güzelliği ile ünlü Zürih kenti geçtiğimiz yaz üç günümüzü geçirmek için çok ideal göründü. Zenginliğini havaalanından hissetmeye başladığımız şehir için yazılacak çok şey var ama burada fazla söz edemeyeceğim çünkü anlatmak istediğim başka bir yer var. Zürih'te mevsim yaz ise 'Classic Trolley' yazan şirin kırmızı otobüslerle yapılan şehir turu detaylı gezmek istediğiniz yerleri seçip tekrar gelmeniz için fikir verecektir. Tramvay benzeri otobüsün açık pencerelerinden güzel binaları, göle dökülen nehir üstündeki köprüleri görebilirsiniz. Tabi ki birçok gezilebilecek kilise ve müze de bu listeye eklenebilir.
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Viyana'da Bir Hafta Sonu
Prag kırmızı üçgen çatılı evleriyle, kararmış kuleleri ve heykelleriyle, eski sokakları ve meydanlarıyla hüzünlü ve gizemli. Biraz kasvette var evet Kafka'nın ruhundan mıdır nedir? Yine de ne olacağını bilmeden peşinden sürükleyen ve insanı içine çeken bir cazibeye sahip. Viyana ise bir zamanlar imparatorluk merkezi: müzikle, sanatla ve kültürle dolu olduğunu hissettirircesine görkemli ve gösterişli. Viyana'da Türk etkisi pek çok alanda yoğun -mesela günlük yaşamlarının vazgeçilmezi kahveyi Türklerden görüp almışlar- ve çok sayıda Türk yaşıyor olsa da ne yazık ki Viyana tarihinde ve kültüründe Türkler abartılı biçimde hep olumsuz ve zalim olarak anılmış. Bu günümüze kadar da çeşitli şekillerle canlı tutulmuş.
Viyana |
5 Temmuz 2011 Salı
Praha Vytopna Restaurant
Prag'da bir akşam yemeğe gittiğimiz ve yeğenlerimin çok sevdiği Vytopna Restaurant turistlerin de ilgisini çekiyor. Masaların yanlarına 400 metre uzunluğunda minyatür raylar döşenmiş ve içeçekler her masanın ortasına küçük tren vagonlarıyla dağıtılıyor. Bardaklar boşalınca tren onları almak için bir kez daha geliyor. Çocuklu masalara Thomas adlı tren servis yapıyor. Ayrıca geleneksel demiryolları ile ilgili olan restoranın sahibinin tren koleksiyonu cam bölmeler içinde sergileniyor. Aileler ve özellikle çocuklar için eğlenceli restoranun menüsünde ızgara somon, kızartılmış ördek, salatalar, makarnalar, vejeteryan yemekleri, biftek, tavuk ve çeşitli tatlılar yer alıyor.
Prag, Vytopna Restaurant |
Prag ile ilgili diğer yazılarım:
Masal Kuleleriyle Prag
Prag'daki Müzeler
Kafka Müzesi
Masal Kuleleriyle Prag
Prag'daki Müzeler
Kafka Müzesi
*****Bu
sayfadaki yazının ve görsellerin tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
11 Mayıs 2011 Çarşamba
Makaron
Pazar günü arkadaşımla Kadıköy'ün eski pastanelerinden Baylan'da kahveli, karamelli, frambuazlı ve kayısılı makaronları denedik. Ne yazık ki çikolatalı kalmamıştı. Makaronlar az şekerli ve hafif kremalı olduğu için lezzetliydi. Beyaz Fırın ve Divan (Frambuaz, Şokola, Fıstık, Passion Fruit, Gül, Karamel, Türk Kahvesi, Vanilya...) gibi pastanelerde de var. Aslında bu işin uzmanı Ladurée. Geçtiğimiz aylarda Bebek'te ve İstinye Park'ta şubeleri açıldı. Henüz Ladurée makaronlarını tatmadım ama çok lezzetli olduklarına eminim. Makaronlar Fransa'da üretilip bütün dünyadaki şubelere dağılıyormuş. Her yerde tat aynıymış. Fransa'da 26 çeşitken İstanbul şubelerinde 12; belki zamanla diğerleri de gelir. Rengarenk makaronların kutularının dizaynı da gerçekten hoş ve zarif. Evet Türkiye'nin de geleneksel acıbadem kurabiyesi var ama ben oldum olası sevemedim.
3 Mayıs 2011 Salı
Ve Karşınızda Mayıs
Mayıs geldi. Evde ve dışarıda gördüğüm güzellikleriyle nihayet bahar da kendini gösterdi:
güneş, çiçekler, kuşlar, ağaçlar, ruh hali gülümsüyor sanki :)
28 Ocak 2011 Cuma
Bir Ortaçağ Şehri: Český Krumlov
Prag seyahatinizde bir gününüzü ayırarak 1992 yılında Unesco
tarafından Dünya Kültür Mirası ve Anıtlar listesine alınan Český Krumlov’u
gezebilirsiniz. 1253 yılında ilk yerleşimin olduğu bu şehirde eski dokuyu
sonuna kadar hissedip, dar Arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşmak eşsiz bir
turistik deneyim olacaktır. Prag`a 180 km. uzaklıktaki kentte Vltava nehri kavisler
çizerek şehri dolaşır.
Krumlov adı Latince ve Almanca kökenlidir ve “engebeli çayır” anlamına
gelir. Český ifadesi ise 15. yüzyılda eklenir. Bu bölgeden ilk kez Avusturyalı
bir şövalye ve lirik şair Ulrich'in “Der Fraundienst” adlı şiirinde
bahsedilir.
Prag’dakinden sonra ülkenin ikinci büyük kalesi olan tepedeki kompleks
1240 yılına tarihlenir. Kalenin olduğu tepeye ara sokakları dolaşarak ulaşılır.
Buradan kuleye de çıkabilir şehrin panoramik görünümünü izleyebilirsiniz. 7
hektarlık bir parkla çevrili olan etkileyici büyük kompleks 40 bina, 5 mahkeme
binası, kilise ve saraydan oluşuyor. Tiyatro binası için bir saatlik bir tura
katılabilirsiniz. Yılda bir defa burada tiyatro oyunu sergileniyor. Kale
çevresindeki bahçelerde hava uygunsa gezinti ve piknik yapmak çok hoşunuza
gidecek. Girişin ücretsiz olduğu bahçede ayrıca birkaç ayının yaşadığı bölüme
de bakabilirsiniz.
14 Kasım 2010 Pazar
Kasım ve Yapraklar
Kasım ayını seviyorum. Yakında depresif bulduğum bir aya gireceğiz ve ardından kış. Hep yağmurlu ve soğuk geçen Ekim'den sonra şimdi hafif serin ama güneşli havanın tadını çıkarma zamanı. Doğa tüm renklerini sergiliyor. Dışarıdan yaprak toplayıp odama koyuyorum. Yeşil dal parçalarını da vazoya. Aklıma 17 yaşındayken okuduğum bir Leo Buscaglia kitabı da gelmiyor değil. Öğrencilerine bahçedeki yerlere düşmüş yaprakları toplatıp salonun ortasına koyduran profesör... O zaman bu saçma gelmemişti. Şimdi daha iyi anlıyorum sadece.
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
24 Eylül 2010 Cuma
Hediye Vermek ve Almak
Hediye almak sevinçli bir an. Hiç beklenilmiyorsa sürprizli ve şaşırtıcı da oluyor. Birinin senin için zaman harcayıp, düşünüp bir şey seçmesi ne güzel. Bu hediyeden daha anlamlı hatta. O yüzden denir ya "hediyenin büyüğü, küçüğü olmaz" diye. Tabi seçilen hediyeden o kişinin senin ilgi alanlarını ve sevdiğin şeyleri bilip bilmediğini de kısacası seni aslında ne kadar tanıdığını da anlarsın. Fakat Nietzsche der ki "Veren teşekkür borçlu değil midir alana, aldığı için? Armağan etmek bir ihtiyaç değil midir? Almak acımak değil midir?" Nietzsche bu, her şeyi sorgulayan adam. Bu konuya da el atmamış olması düşünülemezdi.
İnsan sevdiklerine hediye vermekten hoşlanır. Eylem verenden yanadır. Verilen kişi ise kabul edendir ama o da bir tür eylemdir aslında. Her iki taraf için mutlu bir olaydır. Hediyeyi kabul edenin verene acıdığını düşünmüyorum. Üstat acımasızlık etmiş biraz. Ne dersiniz?
Geçenlerde bir yerde okudum. Hediyeyi beğenmediğinizi nasıl ifade etmelisiniz? diye 10 maddelik bir yazı. Bence bu anlamsız. Çok şart değilse değiştirilmesi de öyle -üzerine büyük ya da küçük gelen giyim eşyası dışında-. Hediyeyi verenin verme sevinci neden kırılsın ki, neden üzülsün? Zaten "acaba beğenir mi beğenmez mi?" diye kaygı taşıyordur. Hediye seçerken kendi beğenimiz ve zevkimizden çok verilen kişininki göz önünde bulundurulsa daha isabetli olabilir. Hediyenin, verenin sevincine ve heyecanına ortak olarak alınması ve formaliteden değil içten teşekkür edilmesi çok mu zor? Bu hayata bakış açısıyla da ilgili sanırım.
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
15 Mayıs 2009 Cuma
Geçmişin İzinde Selçuk ve Çevresi
İzmir’in güneyindeki Selçuk’un ilk kuruluş yeri Ayasuluk Tepesi’ndeki kale ve çevresidir. Bölgenin ismi olan Ayasuluk 1914’de Selçuk olarak değiştirilmiş. Tarih boyunca pek çok uygarlığın merkezi olan ilçenin girişindeki tepede Ayasuluk Kalesi, kalenin alt kısmında 6. yüzyılda Justinianus tarafından yaptırılan üç nefli 130 m uzunluğunda bazilika olan St. Jean Kilisesi yer alıyor. Kilisenin biraz aşağısında 1375 yılında Beylikler Döneminde inşa edilmiş ve Türk mimarisinde önemli ve görkemli bir yapı olan İsabey Cami’ni ve caminin solunda Arkaik dönemde yapılmış, bugün sadece bir sütun ve son derece az kalıntıların bulunduğu dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’nı görmek mümkün. Üç dine ait yapıların bir arada olması Selçuk’un geçmişte inanç bakımından da önemli bir yerleşim olduğunu gösteriyor.
1 Kasım 2008 Cumartesi
Sonbahar
Kasım da geldi. Yılın son aylarında nereye baksan bir hüzün, sıkıntı. Kış geliyor ya. Güneşli günler azalıyor. Erken akşam oluyor. Gri, bulutlu, yağmurlu ve rüzgarlı havadan dolayı insanlar da neşeli, aydınlık hali terk ediyor sanki. Tüm mevsimlerde tatlı bir melankoli bulan biri içinse Kasım'ın çok ağır gelen bir yanı yok. Sıkıntı ve huzursuzluk kısa süreliyse, hayatı gözden geçirip bir şeyleri fark ettiriyor ve olumlu gelişmelere neden oluyorsa iyidir de umutsuzluk, karamsarlık sürekli yer edinirse o zaman dikkat.
Sonbahar'ın tadı Yıldız Parkı'nda ve Beşiktaş - Dolmabahçe yolunda değişik tonlardaki yapraklar arasında yürüyerek ve yaprakların hışırtılarını dinleyerek bir başka güzel. Kentin dışında bol ağaçlı, sakin yerlerde dolaşmak zamanı şimdi. Hem kış da gelirse gelsin! İnsanların ruh hallerinin karamsarlığa dönüşmesinde onun suçu yok. Çarpan soğuğunda sokaklarda yürümek başka bir enerji bile verebilir. Bahara daha çok var. Öyleyse öncelikle sonbaharın daha sonra da dışarıda atkıyla, bereyle, sıkı giyimle kafelerle ve kent yaşamının getirdiği diğer aktivitelerle, evde ise şekersiz kahve veya çay yanında evde yapılmış en az %70 kakaolu parça çikolatalı top kek -muffin-, kitaplar, dergiler ve filmlerle kışın tadını çıkarmalı.
Sonbahar'ın tadı Yıldız Parkı'nda ve Beşiktaş - Dolmabahçe yolunda değişik tonlardaki yapraklar arasında yürüyerek ve yaprakların hışırtılarını dinleyerek bir başka güzel. Kentin dışında bol ağaçlı, sakin yerlerde dolaşmak zamanı şimdi. Hem kış da gelirse gelsin! İnsanların ruh hallerinin karamsarlığa dönüşmesinde onun suçu yok. Çarpan soğuğunda sokaklarda yürümek başka bir enerji bile verebilir. Bahara daha çok var. Öyleyse öncelikle sonbaharın daha sonra da dışarıda atkıyla, bereyle, sıkı giyimle kafelerle ve kent yaşamının getirdiği diğer aktivitelerle, evde ise şekersiz kahve veya çay yanında evde yapılmış en az %70 kakaolu parça çikolatalı top kek -muffin-, kitaplar, dergiler ve filmlerle kışın tadını çıkarmalı.
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)