İstanbul... Doğup büyüdüğüm ve yaşadığım şehir... Hızı, kalabalığı, gürültüsü, bitmeyen inşaatları, tahammülsüz insanları usandırsa da hiç ummadığınız anda ya da isteyerek ona kendinizi bıraktığınızda güzelliklerini de esirgemiyor. Genellikle insanlar her gün işine, okuluna, evine vb. yerlere yetişmek için koşturuyor. Bir an önce gideceği yere ulaşmak istiyor. Trafiğe sinirleniyor. Böyle büyük, kalabalık şehirde yaşamanın da bir bedeli var. Şikayet etmekle, stresli olmakla ve bu gerginliği başkalarına yansıtmakla bir şey elde edilemiyor. Belki bir on dakika vapurda denizi, Boğaz'ı, manzarayı, martıları seyrederek huzur bulunuyor. Artık onu da yapan azaldı çünkü telefonlardan başımızı kaldıramıyoruz. Ya da sadece fotoğraf çekmek için etrafa bakınıyoruz. Oysa hâlâ saklı bir hazine olan İstanbul'da doğaya ve tarihe yolculuk yapmak ve sunduklarına açık olmak mümkün.