10 Mayıs 2015 Pazar

Resim-Edebiyat İlişkisi ve Eskiz Defteri Sergisi

Sanat tarihinde edebiyat, müzik, sinema, resim, mimari, heykel ve diğer sanat dalları arasında etkileşim olduğunu görürüz. Sanatçı kendisini çevreleyen pek çok şeyden esinlenebilir. Çok yönlü Rönesans sanatçıları birden çok sanat dalında yetkindirler: Düşünür, mimar, mucit, matematikçi, anatomist, müzisyen, heykeltıraş, yazar, ressam Leonardo da Vinci; ressam, heykeltıraş, şair, mimar Michelangelo; mimar, müzisyen, oyun yazarı, ressam, kuramcı Leon Battista Alberti vb. isimler sayılabilir. 20. yüzyılda Wassily Kandinsky, Franz Kupka gibi bazı ressamlar müzikten etkilenir. Arnold Schönberg, Paul Klee, Semiha Berksoy -opera sanatçısı- hem müzisyen hem ressamdır. 20. yüzyıl başlarında Almanya’da kurulan, Rönesans atölyelerini örnek alan ve plastik sanatları bir bütün olarak düşünen Bauhaus Okulu’yla farklı sanat disiplinleri iç içe geçer.

Resim ve edebiyat ya da yazı arasındaki ilişki ve kitap resimlemenin geçmişi ise Çin, Orta Asya ve Mısır’da M.Ö. 2. yüzyılda ilk kez uygulanan minyatürlü el yazmalarına kadar dayanır. Daha sonra Yunan, Roma, Avrupa, İslam, Selçuklu, Osmanlı’da yüzyıllar boyunca bu geleneğe devam edilir. İngiliz William Blake (1757-1827) şair, ressam ve gravürcüdür. Şiirleri ve resimleri düşsel ve doğaüstü bir dünyaya davet eder. 19. ve 20. yüzyılda kısa süreli akımlar ve okullar içinde ressamlar, mimarlar, heykeltıraşlar, tasarımcılar ve yazarlar birlikte hareket ederler. 19. yüzyılda İngiltere’de birlik oluşturan Ön-Raffaellocu ressamlar doğayı yansıtmakla beraber edebiyattan, şiirden yola çıkıp resimler yaparlar. Bu resimlerin çoğunda şiirsel bir atmosfer dikkat çeker. Fransa’da Romantik ve Sembolist ressamlar için edebiyat önemlidir. Dönemin bohem ressamları, şairleri ve yazarları yakın dostturlar. Fransız şair Charles Baudelaire ‘Salon Sergileri’ ile ilgili eleştiri yazıları kaleme alır. Arkadaşı Eugene Delacroix Faust ve Hamlet; Honore Daumier Don Kişot ve Gargatua’dan konuları çizgilerle ve renklerle tuvale ve kağıda aktarırlar. 19. yüzyılda gravürlü kitaplar da yaygındır. 1936’da Sürrealistler 19. yüzyıl şairi Lautreamont’un ‘Maldoror’un Şarkıları’ adlı kitabını görselleştirirler. Aşkı, özgürlüğü ve şiirsel imgeyi önemseyen Sürrealistler için Fransız şairlerinden Lautreamont ve Rimbaud öncülerdendir.

29 Nisan 2015 Çarşamba

Ressam Nazmi Yılmaz'ın Sergileri

Hayattan ayrılışının 11. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyorum.

Ressam Nazmi Yılmaz (23 Ocak 1944, İstanbul - 29 Nisan 2004, İstanbul)  

Kişisel Sergileri 

1-   12 Şubat - 1 Mart 1982, Tünel Cep Galeri, İstanbul 
2-   5 - 30 Kasım 1982, Tünel Cep Galeri, İstanbul 
3-   14 Ekim - 5 Kasım 1983, Tünel Cep Galeri, İstanbul 
4-   Mayıs 1984 Tünel Cep Galeri, İstanbul 
5-   3 - 24 Kasım 1984, Sevimce Sanat Galerisi, Fenerbahçe, İstanbul 
6-  15 Şubat - 6 Mart 1985, Siyah - Beyaz Sanat Galerisi, Kavaklıdere, Ankara 
7-  24 Nisan - 10 Mayıs 1985, Cüzzamla Savaş Derneği, İstanbul 
8-   14 Mayıs - 7 Haziran 1986, Vepa Sanat Galerisi, İstanbul 
9-    4 - 22 Nisan 1987, Tünel Sanat Galerisi, İstanbul 
10-  8 - 22 Ekim 1987, Füzen Sanat Galerisi, İzmir 
11-  24 Mayıs - 10 Haziran 1988, Siyah - Beyaz Sanat Galerisi, Ankara 
12-  7 - 27 Ekim 1988, Bütün Zamanlar Sanat Galerisi, Bakırköy, İstanbul 
13-  24 Mart - 12 Nisan 1989, Tünel Cep Galeri, İstanbul 
14-  1 - 14 Aralık 1990, Üsküdar Belediyesi Sanat Galerisi, İstanbul 
15-  15 Şubat - 11 Mart 1992, Ürün Sanat Galerisi, Tünel, İstanbul 
16-  7 - 26 Aralık 1992, Büyükşehir Belediyesi, Taksim Sanat Galerisi 
17 -  23 1992, 1993, 1994, 1995, 1996, 1997, 1998 Efes Müzesi ve Efes Celsus Kitaplığı, İzmir 
24-  17 Eylül - 5 Ekim 1993, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Sanat Galerisi, İzmir 
25-  7 - 27 Ekim 1994, Tünel Cep Galeri, İstanbul 
26-  6 - 29 Aralık 1995, Atatürk Kitaplığı, Taksim, İstanbul 
27-  1996 D.Y.O. Sanat Galerisi, İzmir 
28-  20 Mayıs - 5 Haziran 1998, Barometre, Beyoğlu, İstanbul 

17 Nisan 2015 Cuma

Göztepe 60. Yıl Parkı'nda Laleler

Bu sene ilkbahar gelmek de biraz zorlansa da arada bir gerçekten baharı hissettiğimiz günler de oluyor. Bir gün hava güneşli 17 derece iken başka bir gün rüzgarlı, yağmurlu ve 11 dereceye uyanabiliyoruz. Mayısa çok az kaldı. Baharı yaşamadan yaz gelecek diye endişeliyim. İlkbahar ve sonbahar en sevdiğim mevsimler. Nisan'da Japonya'da Sakura ağaçları açan harika kiraz çiçekleriyle göz kamaştırıyorsa İstanbul'da da erguvanlar, laleler var. Japonlar dostluk simgesi olarak dünyada sadece dokuz ülkeye -ki Türkiye'de onlardan biri- bu ağaçların fidelerinden vermiş. Ne yazık ki hepsini son derece sınırlı zamanlarda görebiliyoruz. Özellikle Sakura ağacının çiçekleri en güzel halindeyken dökülüyor. Bu da güzelliğin, gençliğin geçiciliğini anımsatıp hafif ve tatlı hüzne sebep oluyor. Zaten dünyadaki herşey geçici olduğu için güzelliklerin keyfine varabilmek gerekiyor.

Göztepe 60. Yıl Parkı, Laleler

10 Nisan 2015 Cuma

Fransız Realist Ressamları

19. yüzyılın ortalarında Gustave Courbet, Honoré Daumier ve Jean François Millet'nin içinde bulunduğu Realizm çağdaş Batı resminin oluşmasına bir hazırlık gibidir. Gerçekler karşısında hayal dünyası değil doğa bilimi ve teknik kurallar geçerlidir. Doğanın değerini bilerek sevgi duyarlar. Düşsel romantik manzaraların veya tarihsel konuların yerini yaşanılanlar alır. Antik Yunan, Roma veya Hıristiyan konularına, mitolojiye, kahramanlıklara yer veren, ‘sanat sanat içindir’ diyen, belirli kurallar içinde idealist ve mükemmeliyetçi Klasisizm ile geçmişe özlem duyan, duyguları ve coşkuyu önemseyen, simgesel ve melankolik Romantizm sonrası Realizm kolay benimsenmez. Küçük bir sanatçı grubu arasında kalır. Çoğu kişi fotoğraf gibi olduğunu düşünür. Oysa bireyselliklerinin yansıdığı bağımsız tarzlarıyla bu üç gerçekçi sanatçı salonlarda sergilenen resimlerin aksine Paris’in hızla modernleşen kent ve kırsal hayatını gösteren, eleştirel, anlamlı, içten, içerik açısından zengin ve yaşayan sanatın yanındadırlar.
Gustave Courbet, Ressamın Atölyesi,1855

2 Nisan 2015 Perşembe

Dolmabahçe Sarayı'nın Süsleme Özellikleri

Dolmabahçe Sarayı
19. yüzyılın ortasında Padişahların oturması için yaptırılan Dolmabahçe Sarayı'nın iç ve dış bezemelerinde Batı'ya yakın eklektik anlayıştan söz edilebilir. Sarayda Rönesans, Barok, Rokoko, Ampir, Neo-klasik gibi akımların özelliklerine uygulanır. Sütunların başlıklarının birinci ve ikinci katta farklılık göstermesinde ve bodrum katı pencere özelliklerinde Rönesans etkileri görmek mümkündür. Yapıların iki ana kat ve bir bodrum katından oluşması da Rönesans saraylarının örneklerini hatırlatır. Ancak Rönesans sarayları bu derece süslü cephelere sahip değildir. Sarayın cephe süslemelerinde S ve C formları, bitkisel formlar, kapıları taçlandıran bölümlerde ve kulelerde kıvrımlı kesik alınlıkların ortalarının motiflerle bezenmesi, yan kanatların oval olması ve bol süs Barok ve Rokoko özelliklerdir. Yuvarlak motifler, girland motifleri, çerçeve içinde bloklanmış yazılar, podyum üzerinde sütunlar, kilittaşının belirginliği, anıtsal görünüm, Zafer Takını andıran kapı girişleri, üçgen alınlıkta motifler, simetrik düzen, boş bırakılmış dikdörtgen alan gibi Ampir ve Neo-klasik ögelere de yer verilir. Kapıların ve Muayede Salonu cephesinin çok süslü olmasında İspanyol saray ve katedrallerinin süslemesiyle benzerlik kurulabilir. Magrib mimarlığında içte ve dışta yoğun bezeme kullanılır. 14. yüzyılda inşa edilen El Hamra Sarayı bu üslubu en iyi temsil eden örnektir. İspanyol Barok saray ve katedrallerinin bol süslü olmasında Magrib üslubunun etkileri de vardır.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...