18 Aralık 2012 Salı

Kinik Filozof Diogenes

Büyük İskender'e "Gölge etme başka ihsan istemem" diyerek hayranlığını kazanan; bir fıçıda yaşayan; dünya nimetlerine önem vermeyen felsefesiyle ünlü Sinoplu Kinik filozof. Günün getirdiği yaşam şekline uzak duran, erdemi temel alan, ruh ve beden disiplini ile birlikte bireysel özgürlüğü önemseyen, mümkün olabilecek en az giysi ve eşya ile (çanak, sopa) yetinen Diogenes (MÖ 413-324)Özentiyi ve müsrifliği kötüleyerek ihtiyaçların en aza indirgenmesini; doğal ve sade hayatı savunan; bir çocuğun avucuyla su içtiğini görünce çanağını da kıran filozof kendi kendine yetebilmeye inanır. Platon'un 'Çılgın Sokrates' dediği Diogenes yalınayak dolaşır, tapınak kapılarında yatar. Gündüz elinde bir fenerle dolaşıp soranlara 'Dürüst bir insan arıyorum.' yanıtını verir.

Resim Hiçlikte Bir Söz'den

Ona göre zenginlik ve varlıklı olmak; acıma, alçakgönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin karşısında yer alır. Sürekli kendisiyle ve yaptıklarıyla övünen kibirli insanlara zekice yaklaşımı ise ne kadar erdemli olduğunun kanıtıdır: Filozof, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:  "Ben çekilirim!"

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

14 Aralık 2012 Cuma

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın İstanbul'u

"...Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minare ve camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde adeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır. Onun için bir İstanbul'lunun gündelik hayatında bulunduğu yerden başka tarafı özlemesi çok tabiidir.... Bu ani özleyiş ve firarların arkasında tabiat güzelliği, sanat eseri, hayat şekilleri ve bir yığın hatıra çalışır. s: 141-142

...Doğduğu, yaşadığı şehri iyi kötü bilmek gibi tabii bir iş, İstanbul'da bir nevi zevk inceliği, bir nevi sanatkarca yaşayış tarzı, hatta kendi nev'inde sağlam bir kültür olur. Her İstanbullu az çok şairdir, çünkü irade ve zekasıyla yeni şeyler yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyele oyunu içinde yaşar. s: 145

...Eski İstanbul mahallelerinde satıcı sesleri bütün bir günü baştan başa idare eder, saatlerin rengini verirdi. s: 152

...Şehirde yeni çıkan nağmeleri çocukların macunculardan öğendiği, asmalı, tozlu sokaklarında, kıymetler dünyasının her gün bir parçası kaybolan bir insanlığın tehlike sezmiş bir sürü insiyakıyle birbirine sokulup yaşadıkları, eski İstanbul mahalleleri artık sadece bir hatıradır. İşin garibi onlarla beraber toplu yaşamayı, toplu eğlenmeyi de kaybettik.  Eski İstanbul'da hatta benim çocukluğumda bile zengin, fakir her sınıf beraberce eğlenirdi. Mehtap sefaları, Kağıthane alemleri, Çamlıca gezintileri, boğaz mesireleri şehrin adeta beraberce yaşamasını temin ederdi. s: 157

7 Aralık 2012 Cuma

3 Aralık 2012 Pazartesi

Eşiklerin Tanrısı

Antik Yunan Mitolojisindeki ruhlar ve rüyalar kılavuzu, haberci, lirin mucidi, geçişlerin, yolcuların, çobanların, hırsızların şakacı ve kurnaz tanrısı Hermes: zamansızlığıyla, kararsızlığıyla, mekana sığmayışıyla, uçuk ve çelişik karakteriyle, belirsizliğiyle güncellliğini koruyor. Aslında postmodern zamanları simgeliyor gibi. Tabi postmodernden de söz edebiliyorsak.  Gece ile gündüzün, rüya ile gerçeğin, bilinçle bilinçdışının, bilinenle bilinmeyenin, ölümle yaşamın, Tanrılarla insanların arasında duran eşiklerin tanrısı Hermesin bu özelliklerinden dolayı yollarda onu simgeleyen sınır taşları dikilirdi. Önceden tahmin edilemeyen, beklenilmeyen şeylerin ustası, yol gösterici ve sınırların hakimi Hermes yaratılan ilk kadına ismini de verendir. Pandora: bütün tanrılardan armağan. İsim ve bütün kötülüklerin içinde gizlendiği bir kutuyu açması ile kadına yüklenen anlam ne kadar erkekçe bir bakış açısı...

8 Kasım 2012 Perşembe

Mavi Zambaklar ve Moda

Sakıp Sabancı Müzesindeki 'Monet'nin Bahçesi' sergisine gitmek için hiç durmayan ve şiddetli yağmurlu bir günü seçmişim. Yüksel Arslan'ın Santral İstanbul'daki retrospektifine de en soğuk günde gitmiştim. Sanat aşkı kar, yağmur dinlemiyor :).  Claude Monet'nin neredeyse soyut denilebilecek tabloları  etkileyici. Özellikle boyutları, boya dokusu, birbirinden ayrı fırça vuruşları, ışık, renkler izleyeni kendine çekiyor. Doğadan esinlenip geçici, anlık ışık oluşumlarını yansıtan sanatçı "Kuşlar nasıl ötüyorsa biz de öyle resim yapıyoruz" diyerek empresyonizm hakkında düşüncesini belirtir. Giverny'deki bahçesindeki  ışığın etkileriyle büyülü bir hal alan nilüferleri ve diğer çiçekleri tonların birbiri içinde eridiği, zarif biçimde ve sonsuz geçişlerle resmeder.

Müzedeki diğer sergi: 'Bir Ülke Değişirken - Tanzimattan  Cumhuriyete Türk Resmi'.  Bu galeride müzenin koleksiyonundaki resimler sürekli teşhirde.  Sergi Türk Resim Sanatı'nın gelişimini göstermesi açısından önemli. Şeker Ahmet Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Hoca Ali Rıza, Nazmi Ziya, İbrahim Çallı, Fikret Mualla vb. isimlerin manzara, natürmort ve figürlü çalışmaları görülebiliyor.  Fransa'da yaşamış olan bohem ressam Fikret Mualla'nın* aynı anda hem neşe hem melankoli barındıran, hayatı olağan akışı içinde gösteren resimlerinin ruhsal durumuyla ve bunalımlarıyla da ilgisi var. Herhangi bir sanatsal hareket içinde yer almayan, benzersiz çalışmaları kendi gerçekliği içinde bağımsız.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...