4 Kasım 2010 Perşembe

Aşkınlığın Simgesi Olarak Kuş

"...Jung'un ruhun aşkın işlevi dediği şeyle insan en yüksek ereğine, kendi kişisel benliğinin tam gerçekleşmesine ulaşabilir. İnsanın aşkınlığa doğru olan çabalarını temsil eden semboller bilindışının içeriklerinin bilince ulaşmasına yardım edecek araçları hazırlarlar, kendileri de bu içeriklerin etkin ifadesidir... Bu simgelerin en arkaik düzeyinde şaman-büyücü Hilekar ile karşılaşırız. Gücü kendi bedenini terk ederek bir kuş halinde bütün evreni dolaşabilmesinden gelir. Bu olguda kuş aşkınlık için en uygun motiftir... Sezginin kendine özgü doğasını belirtir. Bu tür güçlere ilişkin kanıtlar yontma taş devrinde bile bulunabilmektedir. Joseph Campbell'in yazdığına göre Lascaux'da Trans halinde yatan kuş maskeli şaman resmi bulunur... Şamanlar ve kuşlar aşkınlığın simgeleridir ve çoğunlukla birbirine bağlıdır... Sibirya'da şamanlar şimdi bile kuş giysileri giyerler ve birçoğu annelerinin onlara bir kuştan gebe kaldığına inanır. Böylece şamanlar insanın gözüne en fazla bir kez görünen ulu güçlerin kutsanmış çocuğudur..."

C. G. Jung, İnsan ve Sembolleri, çev: Ali Nahit Babaoğlu, Okuyan Us Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2009, s: 149 - 151

29 Ekim 2010 Cuma

29 Ekim



29 Ekim akşamı İstanbul rüya gibiydi. Boğaz'daki ve köprüdeki ışık gösterisi ve havai fişekler çok güzeldi. İstanbul'da bu tür gösteriler yüzyıllardır yapılıyor aslında. Osmanlı'da şenlikler düzenlenirmiş genellikle Haliç'te. Minyatürlerden gördüklerimize göre o şenliklerde, düğünlerde de pek çok gösterinin yanı sıra havai fişekler atılırmış.


Önemli not: Gösteri görsel olarak etkileyiciydi ama işin başka bir boyutunu da çevreci, doğaya saygılı ve hayvan haklarını savunan, evinde iki köpek bir kedi besleyen, elinden geldiğince dışarıdakilerle de ilgilenmeye çalışan bir arkadaşımın havai fişek gösterilerini 'salaklık' olarak nitelendirmesiyle fark ettim. Kuşlar havai fişeklerden panikliyorlarmış, gürültüden şoka giriyorlarmış. Duman ve ateş ölümlerine neden oluyormuş ki bu çok üzücü. Durum bu kadar ciddiyse havai fişek eksik olsun. Kuşların özgürce gökyüzünde uçmaları birkaç dakikalık gösteriden çok daha önemli. Dünyayı paylaştığımız diğer canlıların ölümlerine neden olmaya hakkımız yok...  


*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

7 Ekim 2010 Perşembe

Alberti Teorileri ve İsa'nın Vaftiz Edilişi

Leon Battista Alberti 15. yüzyıl İtalya’sında Rönesans’a özgü evrensel ve bireysel insanın temsilcilerindendir. Çok yönlü kişiliğini ressam, mimar, mühendis, geometrici, oyun yazarı, ozan, Latin yazını uzmanı ve tanrıbilimci gibi meslekler ile ortaya koyar. 1435'te Latince, 1436'da İtalyanca basılan "Della Pittura" (Resim Üzerine) adlı kitabındaki kuramları ile çağının ressamlarını etkiler. Üç bölümlü kitabın ilkinde edebi, felsefi analizler, matematik, biçimler ve analizlerin incelenmesi yer alır. II. bölümde kompozisyon teknikleri, III. bölümde ise bir ressamın nasıl olması, nelere dikkat etmesi gerektiği hakkında öğütler ve bilgiler bulunur. Ona göre resim anlatıcıdır ve insan hareketini tasvir ettiği için en soylu sanattır. Sanatçı her şeyi bilmelidir. Alberti’nin insan ölçüsündeki oranları Vitrivius’a dayanır. Güzelliğin temeli denge, simetri ve ahenktir. Bu kitaptan etkilenen ressamlardan bazıları: Domenica Veneziano, Fra Angelico, Ucello, Fra Flippo Lippi, Polla Iuolo, Mantegna, Botticelli ve Piero della Francesca'dır...

24 Eylül 2010 Cuma

Hediye Vermek ve Almak

Hediye almak sevinçli bir an. Hiç beklenilmiyorsa sürprizli ve şaşırtıcı da oluyor. Birinin senin için zaman harcayıp, düşünüp bir şey seçmesi ne güzel. Bu hediyeden daha anlamlı hatta. O yüzden denir ya "hediyenin büyüğü, küçüğü olmaz" diye. Tabi seçilen hediyeden o kişinin senin ilgi alanlarını ve sevdiğin şeyleri bilip bilmediğini de kısacası seni aslında ne kadar tanıdığını da anlarsın. Fakat Nietzsche der ki "Veren teşekkür borçlu değil midir alana, aldığı için? Armağan etmek bir ihtiyaç değil midir? Almak acımak değil midir?" Nietzsche bu, her şeyi sorgulayan adam. Bu konuya da el atmamış olması düşünülemezdi.

İnsan sevdiklerine hediye vermekten hoşlanır. Eylem verenden yanadır. Verilen kişi ise kabul edendir ama o da bir tür eylemdir aslında. Her iki taraf için mutlu bir olaydır. Hediyeyi kabul edenin verene acıdığını düşünmüyorum. Üstat acımasızlık etmiş biraz. Ne dersiniz?

Geçenlerde bir yerde okudum. Hediyeyi beğenmediğinizi nasıl ifade etmelisiniz? diye 10 maddelik bir yazı. Bence bu anlamsız. Çok şart değilse değiştirilmesi de öyle -üzerine büyük ya da küçük gelen giyim eşyası dışında-. Hediyeyi verenin verme sevinci neden kırılsın ki, neden üzülsün? Zaten "acaba beğenir mi beğenmez mi?" diye kaygı taşıyordur. Hediye seçerken kendi beğenimiz ve zevkimizden çok verilen kişininki göz önünde bulundurulsa daha isabetli olabilir. Hediyenin, verenin sevincine ve heyecanına ortak olarak alınması ve formaliteden değil içten teşekkür edilmesi çok mu zor? Bu hayata bakış açısıyla da ilgili sanırım.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

20 Eylül 2010 Pazartesi

Paris'teki Miraçname Minyatürleri’nde Üçüncü Cennet Sahneleri

İslam kitap resimlerinde dini konulara ilk olarak 13. yüzyılda rastlanır. Varka ve Gülşah mesnevisinin son iki minyatüründe öyküde geçen bir olay içinde Hz. Muhammed görülür. Hz. Muhammed'in hayatıyla ilgili ilk tasvirler Moğollar döneminden 1307 tarihlidir. Topkapı Sarayında bulunan genel bir dünya tarihi olan Cami-üt Tevarih’teki minyatürler İncu sülalesi döneminde Şiraz'da yapılmıştır. Bilinen en eski Mirâç sahnesinde Hz. Muhammed’in Burak üzerinde ve meleklerin eşliğinde gökyolculuğu gösterilir.

Moğollar döneminden metni günümüze ulaşmayan Mirâçnâme’nin minyatürleri yapraklar halinde Topkapı Sarayı kütüphanesinde H.R.154 no'lu albümdedir. Dost Muhammed bu albümü Safavi Sultanı Şah Tahmasp'ın kardeşi Behram Mirza için resimler. Nakkaş ve hattatlar hakkında bilgi veren 1544 tarihli bir önsözü bulunur. 48,5 x 36,5 cm ölçülerinde 148 yapraktan oluşan kitapta 14. ve 15. yüzyıllara ait minyatürler, desenler, yazı örnekleri ve Ahmet Musa (1) tarafından yapılan Hz. Muhammed'in yolculuğu ile ilgili tasvirler vardır. Mirâç ile ilgili olanlar 14. yüzyıl ortalarında Tebriz'de hazırlanır. Sadelik, altın yaldız fon ve Tanrıya yakınlıklarına göre büyüklü küçüklü hareketli figürler göze çarpar...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...