27 Temmuz 2009 Pazartesi

Batı Resminin Özelliklerinin Osmanlı'ya Girişi

Osmanlı İmparatorluğunun Batı’ya açıldığı, Avrupa ülkeleri ile siyasal ve ekonomik ilişkiler içinde olduğu 18. yüzyılda Batı resminin özellikleri de Osmanlı’da uygulanmaya başlamıştı. Lale Devri ile birlikte saraya pek çok Batı eşyası giriyordu. 18. yüzyılda Levni’nin ve Buhari’nin minyatürlerinde yeni biçim ve tekniklerin yanı sıra yeni konulara da yer veriliyordu. Portreler, tek yaprak halinde kıyafet resimleri, çiçekler ve meyveler görülüyordu. Üçüncü boyut arayışları, düzlemlerin ayrılması, manzaraların, doğa kesitlerinin gerçekçi renkleri, gölgelemeler belirgin özellikler. Figürlü minyatürlerde ışık-gölge uygulamaları, hacimli Batı örneklerine uygunluk gösteriyordu. Bu dönem manzaralarında da ışık-gölge ve perspektife dikkat edilmişti. Yüzyılın sonlarında minyatür azalmış ve 19. yüzyıl başlarında son örneklerini vermişti.
 
"Minyatür ve duvar resminde batı kökenli denemeler tıpkı Batı resminde olduğu gibi özellikle görsel gerçeğin bilimsel yöntemlerle yorumlanması üzerinde yoğunlaşır. 16. yüzyıldan öteye Batı resminde görsel,gerçek veya üç boyutlu konuyu iki boyutlu tuval üzerinde verme çabası hep perspektif kuralları aracılığıyla uygulanmaya çalışılmıştı. Doğuya bakıldığında betimlemelere kavramsal düzeyde yaklaşıldığı yüzyıllar boyu düşsel bir yerin biçimlendirildiği görülür. Osmanlı sanatçısı Doğu resim anlayışından Batı’nınkine geçerken bir takım aşamalar da geçirmişti. Batı resminin kendine özgü olan derinlik, uzaklık, gölgeleme, tonlama, kütle, hareket gibi nitelikleri Osmanlıda birbirinden bağımsız olarak uygulanmış ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı resminin kuralları tümüyle ele alınmış ve tuval üzerine yağlıboya tekniğinde tablolar yapılmıştı” (1).

24 Temmuz 2009 Cuma

Anadolu Selçuklu’da Çini Teknikleri

Uygurlara kadar uzanan Türk çini sanatı Anadolu’da Selçuklular döneminde önemli bir gelişme gösterir. Uygurlarda yer döşemesi olarak kullanılan çiniye, Karahanlılar ve Gaznelilere ait yapılarda da rastlanır. 13. yüzyıldan itibaren mimaride her türlü yapının iç ve dış yüzeylerine kaplanan çini Anadolu’ya Büyük Selçuklu’dan geçmiştir. Anadolu çinilerinde Büyük Selçuklu sanatında görülen motiflere yer verilmekle birlikte yeni desen, renk ve tekniklerde uygulanır. Çini erken dönemlerde cami, mescit ve mezar anıtı gibi dini yapılarda görülürken daha sonraları medrese, köşk ve saraylarda da en önemli süsleme öğelerinden biri haline gelir.

Dini yapılarda mor, yeşil, firuze, lacivert renkli sırlanmış çini parçalarının alçı zemin üzerinde bir araya getirildiği Mozaik Çini Tekniği ve sırlı tuğla göze çarpar. İslam inancında ibadet edilen yerlerde insan ve hayvan figürünün bulunması yasak olduğundan genellikle geometrik desenler, yıldızlı geçmeler, rumi ve palmet gibi soyut bitkisel motifli kıvrık dallar ve iri kufî ve sülüs yazı süslemeleri uygulanıyor. Bu teknikle yapılmış çinilerin örneklerine Kayseri Kölük Camisi’nde, Divriği Kale Camisi’nde, iyi korunmuş olarak Malatya Ulu Cami’nde (1224), Sivas’taki İzzettin Keykavus Şifahane ve Türbesinde (1217) rastlamak mümkündür. 1251 tarihli Konya Karatay Medresesi çini, mozaik çini ve kabartma tekniğinde zengin renklere sahip çinileriyle önemlidir. Duvarları, kubbesi ve tonozları çini ile kaplanmış medrese Selçuklu çini sanatının en muhteşem örneği olmuştur...

21 Temmuz 2009 Salı

Konya Türbeleri

Selçuklu Devletinin başkenti olan Konya Selçuklu mimari özelliklerini gösteren pek çok yapının yanı sıra kümbetleri ve türbeleriyle de ünlüdür. Konya’da Selçuklulardan kalan en eski mezar anıtı Konya Alaeddin Camisinin avlusundaki 12. yüzyıla ait II. Kılıçarslan Türbesi'dir. Gövdesi kesme taşlardan on yüzlü prizma şeklinde yükselen türbenin üzeri tuğladan dıştan on köşeli bir piramitle içten kubbe ile örtülüdür. Türbenin içinde Selçuklu Sultanlarına ait çeşitli boylarda sekiz çinili lahit vardır. Sağdan ikinci lahidin başında “Ey Tanrım bu türbenin sahibi şehid ve rica eden fetihler babası Kılıçarslan bin Mesud’u esirge” yazılıdır.

Mevlana Türbesi 1230 yılında basit planlı olarak Mevlana’nın babası için yaptırılmıştır. 1273 yılından sonra dini ve sosyal amaçlı birimler eklenerek dergaha dönüştürülmüştür. “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız, bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir” diyen Mevlevilik Tarikatı’nın kurucusu Mevlana insan sever, barış yanlısı ve büyük yol göstericidir. Dört fil ayak üzerinde yükselen Yeşil türbe’nin (Kubbe-i Harda) çeşitli şekillerle ve yazılarla süslü kubbesinin altında Mevlana ve Sultan Veled’in lahitleri bulunuyor. “Gökkubbeden daha iyi türbe mi olur?” diyerek bu konudaki düşüncesini dile getiren Mevlana’nın türbesi oğlu Sultan Veled’in isteği üzerine yapılmıştır. Türbenin içi alçı kabartmalarla, kalem işi nakış ve yazılarla süslüdür. Mevlana'nın lahiti dönemin ahşap işçiliğinin en güzel örneklerindendir...


16 Temmuz 2009 Perşembe

Trendsetter Madonna

Trendemotre'deki kim bu trendsetter'lar adlı yazıdan bir kaç cümle: "...Trendsetter’ları ‘halktan’ ayıran en önemli nokta trendlerin yaşam süreci. Çünkü bir şey ‘moda’ olunca, trendsetter’lar için cazibesini yitiriyor... Trendsetter’lar, açık görüşlü, önyargısız ve yeni stilleri denemeye hazır insanlardan oluşuyor genellikle. Başkalarını görünüş, zevk ve hayat tarzlarına göre yargılayan insanların trendsetter olma ihtimali pek yok. Değişimin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor ve parçası olmaktan mutluluk duyuyorlar. Sürekli yeniliklerin peşinden koşuyor ve denenmemiş şeyleri herkesten önce yapmaktan çekinmiyorlar... Bu bağlamda “Kimdir trendsetter?...diyerek bazı isimler sıralanıyor ve bunların arasında Madonna da var...

10 Temmuz 2009 Cuma

Hiç ol!


Tam da bu bloga uyan bir söz:

*Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir. s: 328

*Sufi der ki "Başkaları hakkında hüküm verip yargıda bulunacağıma ben kendi içime bakayım." Sofu der ki "başkalarının her kusurunu bulup çıkarayım." Ama unutmayın çoğu zaman, başkalarında hata bulanlar kendileri hatadır. Teferruata ineyim derken bütünü kaybederler. Ağaçlara bakmaktan ormanı göremezler.  s: 320

Şafak, Elif, Aşk, Doğan Kitap, İstanbul, Mart 2009, 1. Baskı


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...