3 Ekim 2020 Cumartesi

Barbizon Okulu ve Doğa Ressamları

Kent yaşamının zorluğundan, kalabalığından kırsal yerlere kaçan ve Paris’in dışında Barbizon köyü yakınlarında Fontainebleau ormanlarında doğa ile iç içe yaşayan bir grup Barbizon Okulu (1830-1870) sanatçıları olarak anılırlar. Jean Baptiste Camille Corot, Théodore Rousseau, Charles François Daubigny,  Narcisse Virgilio Diaz de la Peña, Jules Dupré, Constant Troyon ve Jean-François Millet gibi ressamlar açık havada dolaşıp notlar alır, eskizler yaparlar. Pek çok yönden farklı olmakla birlikte sanatçılar büyülendikleri doğa gezilerinin ardından, fikirlerini paylaşmak, teknik uygulamaları tartışmak ve manzaranın bağımsız bir konu olarak tanınması için bir araya gelirler. 17. yüzyıl Hollanda manzara  ve İngiliz ressam John Constable'ın resimlerinden etkilenerek romantik ışık altında manzara içinde ağaçlar, inekler, uzaklara giden yol gibi görüntülerle doğayı yüceltirken hoş görünen yanlarını idealize edilmiş olarak değil ama gerçekçi bir biçimde gösterirler. Fransız doğa ressamları manzara yanı sıra natürmort ve portre de çalışırlar. 19. yüzyıl sonlarında belli bir alıcı kitlesi olup evlere giren küçük ve orta boyutlu bu resimler Türkiye, Avrupa ve Amerika’dan giden diğer sanatçıların da ilgisini çeker.

Hayatı boyunca 3000'den fazla resim yapan ve Avrupa'yı gezen Camille Corot (1796-1875) tarihi ve mitolojik konulu manzaralarla gerçek doğa görünümlerini karıştırma üzerine odaklanır. Baudelaire'e göre modern manzara okulunun başındaki Corot'nun naif bir alışkanlık ve doğal bir düşünce sonucu oluşturduğu kompozisyonları rengin sadeliğinden kaynaklanan bir çekiciliğe sahiptir.* Parlak renkleri, akıcı fırça vuruşları, şiirsel bir ilişki kurduğu doğanın detaylarında ruh hali ve atmosfer duygusuyla Empresyonizme ışık tutar.  Klasik manzara resmine yeni bir anlayış getirmesiyle eleştirmenleri rahatsız eden Corot'nun figürlü resimleri de vardır. Hatta bu tür resimleri Van Gogh, Cezanne ve Gauguin gibi ressamları da etkiler. 

Fontainebleau Okulu'nun kurucularından olan Théodore Rousseau (1812-1867) doğadan esinlendiği gerçekçi manzaralarıyla Empresyonistler üzerinde etkilidir. Bol ışıklı, berrak kır ve orman görünümlerinde Baudelaire'e göre göze batmayan muhteşem renk kullanımı vardır. Kuzeyli bir peyzajcı dediği "Rousseau'nun resimlerinde derin bir melankoli süzülür. Mavimtırak doğa görüntülerini, tan ağarışlarını, ayrıksı ve sırılsıklam gün batımlarını, meltemlerin estiği geniş gölgelikleri, büyük gölge ve ışık oyunlarını sever."** Romantik ışık altındaki gökleri yumuşaklığıyla benzersizdir. Derin ve ciddi doğa aşkı, ışık-gölgenin belirgin olduğu bu tabloları büyülü bir hale getirir ve ruh katar. Barbizon ormanı çevresindeki bir köyde yaşayan ve her türlü hava koşulunda gözlemlerine devam eden ressam, eleştirmen arkadaşı Théophile Thoré'nin yazılarıyla tanınır. 


Klasik peyzaj ressamı olan babasının yanında eğitim alan Charles-François Daubigny 1849'da Corot ile tanıştıktan sonra manzara resimlerine ağırlık verir. Eleştirmenlere göre hem gözle ve hem de yürekle resim yapan sanatçı doğanın kendisinde uyandırdığı duyguları da iletir. Çalışmaları devrimci olarak kabul edilir ve tekniği yeni bir akıma da yol açar. Normalde sanatçılar açık havada eskizler yapıp stüdyoda çalışırlar ama Daubigny (1817-1878) tuvallerini açık havada boyar ki bu alışılmadık bir durumdur. Ayrıca stüdyoya dönüştürdüğü teknesinde de sudaki yansımaları yakından inceler. Bazı bölümlerini yarım bıraktığı geniş panoramalı çalışmaları Empresyonistlere ilham kaynağı olur. Van Gogh Fransız resminde büyük bir yenilikçi olarak gördüğü duygularını manzaraya aktarma şekline hayranlık duyar. Bu sade ifade onun doğa sevgisini ve manzaraya olan coşkusunu artırır. Van Gogh da Daubigny'nin son yıllarını geçirdiği köyde hayata veda eder.


İspanyol ressam Narcisse-Virgilio Diaz de la Peña (1807-1876) 
1831 yılında yapıtlarını Salon'da sergiler. 1830'lardan itibaren sık sık Fontainebleau ormanlarına gider. 18. yüzyıl dekoratif manzarasından ve Théodore Rousseau'dan etkilenmekle birlikte resimlerinde köylüler, çingeneler ve müzisyenler de dikkat çeker. Orman içinde ve kırlarda mitolojik tanrıçaların canlılığını ve doğanın zarafetini yumuşak ve büyüleyici üslubu ile vermesiyle ve cesur renk kontrastlarıyla Empresyonizmin öncülerindendir. 


Jean François Millet Paris'teki kolera salgınından kaçmak için 1848 yılından sonra ailesiyle Fontainebleau'ya taşınır. Kendisi de bir çiftçi çocuğu olan sanatçı, oldukça gerçekçi bir biçimde köyde çalışan işçilere resimlerinde yer verir. Manzara ustalarından Millet (1814-1875) doğayı yücelten görünümlerle birlikte kırsal kesim insanını da resmettiği için Realisttir. Barbizon Okulu'ndan farklı olarak manzara içinde ön planda ve büyük boyutlu insan figürünü ön plana çıkarır. Doğaya ve ışığa gösterdiği ilgiyle aydınlık ve parlak tonları, ışığı yansıtan canlı fırça vuruşları Empresyonizme yakındır.

Barbizon ressamlarının ortak özellikleri klasik, akademik, tarihsel ve alegorik anlayışın ve ideal olanın değil gerçeğin ve doğanın içtenlikle gösterilmesini önemsemeleridir. Fransız manzara resminde bu yönleriyle önemlidirler. Bununla birlikte her biri derin bir doğa sevgisiyle açık havada hassas bir gözlem yapıp çalıştıkları için de Emprezyonizme giden yolu açarlar.

*Charles Baudelaire, Modern Hayatın Ressamı, çev: Ali Berktay, İletişim Yayınları, 2003, İstanbul, s: 232, ** s: 236 

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...