10 Aralık 2015 Perşembe

Hititler’in Gölgesinde - 5 - İskilip - Çorum

Çorum ili sınırları içinde güneydoğuya -Ortaköy, Şapinuva, İncesu-, güneye -Alacahöyük, Boğazkale, Hattuşa-, Yazılıkaya- ve kuzeybatıya -İskilip- yaptığımız yolculuklar tarihi yerler ve doğa güzellikleri yanı sıra gökyüzü ve çevre manzarası açısından da harikaydı. Aslında Kızılırmak üzerinden geçip İskilip'e ulaştığımızda biraz hayalkırıklığı yaşadık. Belki beklentimiz daha yüksekti. Pazar günü her yer kapalıydı  ve İskilip Dolması yiyecek bir yer de bulamadık. Pişirme süresi ve hazırlıkları uzun süren, özel üretilen ısıya uzun süre dayanıklı pirinçle yapılan 500 yıllık bu zahmetli yemek daha çok düğünlerde ve özel günlerde büyük kazanlarda yapılırmış. Biz genel bir çevre gezisiyle yetinmek durumunda kaldık. Bu bizim plansızlığımızla ve yeterince ön araştırma yapmayışımızla ilgili olabilir.



Çorum'a 55 km uzaklıktaki İskilip'in ilk yerleşimi İskila adıyla Hatti uygarlığına kadar gider. Daha sonra Hititler, Paflagonlar, Frigler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Moğollar ve Osmanlıların hakimiyetine geçer. 1074 yılından sonra çeşitli Türk boyları ve Türkmenler bölgeye gelerek yerleşirler. Geleneklerini ve kültürlerini yüzyıllarca devam ettirirler. Üçte biri ormanlarla kaplı İskilip'in Kızılırmak çevresindeki ovalarında ve dağlarında çok sayıda kuş türü yaşamını sürdürür. Ayrıca yine bu bölgeye özgü elma, armut, ayva, ceviz ve üzüm gibi çeşitli meyve ve yemişler de bulunur. İskilip yemeklerinden bazıları: İskilip Dolması, İskilip Tepsisi, İskilip Keşkeği, İskilip Mantısı, Oğmaç Aşı, Toyga Aşı, Çatal Aşı çorbaları vb...


İskilip Ahilik teşkilatının ilk kurulduğu yerlerden biri. Ayrıca içinde el yazmalarının da olduğu zengin bir halk kütüphanesine ve tarihi çeşmelere sahip bir ilçe. Lezzetli yemekleri olan küçük ve temiz bir lokantada yemek yedikten sonra İskilip'in sokaklarında dolaştık ve aradığımız kaya mezarlarıyla karşılaştık. Sokak arasında kalan kaya mezarları Amasya'dakilerden farklı. Kalenin güney tarafında doğal bir kayaya yerden birkaç metre yükseklikte oyulmuş mezarın girişinde ikisi kayaya bitişik ikisi ortada serbest sütunların üzerinde üçgen alınlık görülüyor. Paflagonya Krallığı döneminden kalan (M.Ö. 7. yüzyıl) mezarın bazı kısımları kısmen tahrip olsa da özellikleri belirgin. (İskilip Paflagonların son krallık merkezi olarak biliniyor.) Biraz ilerisindeki diğer mezarda iki sütunun başlığında aslan heykelleri, üçgen alınlığında ise karşılıklı uzanmış pozisyonda başak ve kadeh tutan eros kabartmaları bulunuyor. Gezinirken göze çarpan iki ve üç katlı İskilip evleri içinde halen yaşanılan mekanlar olarak geleneksel yapıyı günümüze taşıyorlar.


Yapımı Paflagonya krallığına kadar uzanan ve sonraki uygarlıklar tarafından güçlendirilen İskilip Kalesi'nin belli bir yerine kadar arabayla gidilebiliyor. Etrafı 1.5-2 metre kalınlığında surlarla çevrili kalenin tarihi dokusuyla ve çevresindeki yerleşimiyle aşağıdan görünümü etkileyici. Yokuş yukarı çıkarken dar ve kıvrımlı sokaklardaki bazısı son derece bakımsız olmakla birlikte tek veya iki katlı eski evler, ahşap kapılar ve bahçeler keyifli bir yürüyüşe yol açıyor. 100 metre yükseklikteki kaleye çıkınca dört bir yandan alabildiğine uzanan manzarayla karşılaşılıyor: güneşi arkasında saklayan bulutların zirvesinde gezindiği sıra sıra dağların eteklerinde ağaçlar, eski ve yeni yapılarıyla yerleşim alanları, yollar, camilerin minareleri, uzaklarda flulaşan ve mavileşen tepeler... Bir kenti kuşbakışı görmek gibisi yok. Panaromik manzaralar için en iyi yer hemen hemen her kentte olan kaleler.


Çorum'daki ilk günün akşamında Yazılıkaya'dan döndükten sonra kent içinde 1882 yılında inşa edilmiş Katipler Konağı'nı telefondaki adres uygulamaları sayesinde bulduk. Daracık sokaklar arasındaki tarihi konaktan Buket Uzuner'in Toprak adlı romanında söz ediliyordu. Geleneksel Çorum ve Türk-Osmanlı mutfağına özgü yemeklerin sunulduğu restoranda üst kattaki odalardan birinde oturduk. Menüden seçtiğimiz Çatal Aşı Çorbası, İskilip Dolması, Hingal -benim yediğim :)-, Keşkek gibi yemekler ve yoğurdu hepimiz beğendik.


Gündüzleri Çorum çevresini gezdiğimiz için kent içini sadece akşam görme şansımız oldu. Saat Kulesi, Ulu Cami, Leblebiciler gördüğümüz yerlerden birkaçı. Kentin dışında yol üzerindeki bir dükkandan çeşit çeşit leblebi almıştık. Merkezdeki leblebicilerde çok daha ucuz olduğunu fark etmekle birlikte lezzet açısından ilk aldıklarımız daha iyiydi. Son gece nargile sever bir arkadaşımızın isteği üzerine gençlerin tercih ettiği nargile içilen bir kafeye de gittik.


Amasya'da ve Çorum'da ikişer gece kaldık ama bence daha iyi gezebilmek için her ikisine  de üçer gece ayırmak gerekir. Türkiye'nin her ili güzel ve farklı değerlere sahip. Hangi şehrine gitseniz binlerce yıllık bir geçmiş ve onun üzerine kurulan yeni uygarlıklarla, kültür katmanlarıyla karşılaşılıyor. Özellikle mimariyle bunu hissedebilmek mümkün. Ülkemizin değerini bilelim ve binlerce yıldan günümüze gelen mirasına, kültürel ve tarihi dokusuna sahip çıkalım.

Çorum'la ilgili diğer yazılar: 

Hititler'in Gölgesinde - 1 - Çorum Müzesi - Alacahöyük
Hititler'in Gölgesinde - 2 - Hattuşa 
Hititler'in Gölgesinde - 3 - Yazılıkaya 
Hititler'in Gölgesinde - 4 - Şapinuva - İncesu Kanyonu 
 
****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   2008-2018 Creative Commons License 

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...