28 Eylül 2008 Pazar

Melankoli

Melankoli en yoğun halindeyken derin bir keder içinde hüzünlü, acı çeken, yalnız, umutsuz bir insanın içinde bulunduğu durumdur. Melankolik mizaçlı kişi yalnızlığı, toplumdan uzaklaşmayı ve insanlardan soyutlanmayı tercih eder. Diğer insanlarla yakın ilişkiler içine girmekten kaçar. Yaşamı boş ve anlamsız bulur. Mutluluktan çok içsel huzuru, sakinliği ve sessizliği arar. Melankolik insan huzurlu olabilmek, sakin bir hayat sürebilmek için yalnızlığı seçer. Ancak yalnız olduğunda da hayatla ve insanlarla olan ilişkilerini sorgulaması ve sürekli düşünmesi, kendine yönelik acımasız eleştirileri ve varoluşunun nedenini araması gibi sebeplerden dolayı bir türlü dinginliğe ulaşamaz. Sıkıntıları ve bunalımları sona ermez. İçinde bulunduğu dünyaya ve topluma uyumsuz olduğunu hisseder. Bu durum bazen onu hüzünlendirirken bazen de memnunluk hissi verir. Olayların, yaşamın ve insanların içinde olmaktansa dışarıdan çıkarsız, amaçsız bir izleyici ve gözlemci olmayı tercih eder. Bu da hafif içsel bir gülümsemeyi beraberinde getirir. Kimsenin yerinde olmak istemez. Kendi olmaktan memnundur ama kendiyle uğraşmaktan da geri durmaz. Bitmeyen sıkıntısı, boşluk içinde oluşu ve hüznü onu içinden çıkamayacağı kederlere de boğabilir. Hüznü bazen gülerek –Demokritos-, bazen ağlayarak -Heraklitos-, bazen de suskunluğuyla –Hölderlin- açığa çıkabilir. 


Duyarlı bir yapıya sahip olan melankolik kişi insanlarla iyi ilişkiler kurmak isteyebilir. Ancak doğal olmayan yapmacık ilişkiler, sahte kimlikler, maskeler, incelikten yoksun düşüncesiz davranışlarla karşılaştıkça vazgeçip içine kapanır. Doğal, içten, ruhun özünü kavrayabilmiş ve onu yansıtabilen bilgelikteki insanlarla karşılaşmayı ummak ister ama umutsuzdur çünkü insan içinde bulunduğu toplum düzeninde -özellikle para ve statü odaklı kapitalist düzende- böyle bir şeye pek yatkın değildir. Birbirlerine güvenemeyenlerden oluşan toplumlarda maskeler takılmadan rahat edilemez. Melankolik insan çelişkiler içindedir ve kararsızdır. Bir yandan yalnızlığı seçmesinden hoşnuttur bir yandan da insanların içinde olmayışının hüznünü duyar. İnsanlarla ilişkilerinde hep bir sorun vardır. Anlaşılamaması, mizacı gereği farkındalığı, uyanık ve bilinçli yapısından dolayı iletişimde güçlük çekebilir. Toplumsallaşmaktan, bir yere bir kimseye bağlı olmaktan kaçınmak melankoliklerin tutumudur. Kendilerine duydukları saygı, kendilerine yönelik olmaları belirgin özelliklerindendir. O nedenle aylaktırlar. Kendi sorunlarını çözemeyen insanların başkalarını yargılamaları ve incitici sözler söylemeleri karşısında da şaşkındırlar. Zamanla insanların bu davranışlarına üzülmeyi bırakırlar. 


Melankoli depresyondan farklı olmakla birlikte zamanla depresyona dönüşebilir. Depresyon duygusal çöküntü içine girmektir. “Depresif kişiliktekiler çöküntüye yatkındırlar. Özgüvenleri azdır, kötümserdirler, coşkusuzdurlar, insanlarla ilişki kurmazlar” (1). “Depresyon genelde günlük klinik deneylere dayanan bir tanımlamadır. Depresyonun arka planını oluşturduğu sıklıkla görülen hüzün; olasılıkla yitirilen bir yakının, günlük yaşamdaki başarısızlıklar, insanlar arasındaki olumsuz ilişkiler sonucu ortaya çıkmaktadır” (2). Duygusal çöküntü içinde olanlar hüzünlü bir yüz ifadesine sahiptir. “Gözleri ve ağzı aşağıya doğru sarkıktır. Bakışları boş ve omuzları düşüktür. Elemli ya da ifadesiz bir görünümleri vardır”(3). Bu kişilerde durgunluk ve yetersizlik duygusu ve hiçbir şeye ilgi duymama, rahat uyku uyumama, huzursuzluk, kararsızlık, umutsuzluk ve iştahın kaybolması, iç gerginlik gibi belirtiler olabilir. “Bu özelliklerin hepsi bir kimsede gözlenmeyebilir. En belirgin özellik kişinin kendini değersiz ve yetersiz görmesidir. Diğer özelliklerden yaygın olanlar yaşama sevincini kaybetme, sürekli yorgun olma, her şeye karamsarlıkla bakmadır”(4). Depresyon sonucu ortaya çıkabilen intiharın belirtileri de duygusal çöküntü, sessizlik, kendini beğenmeme, küçük görme, kendini suçlama, uyumsuzluk ve yaşamı anlamsız görmedir. Depresyonu normal üzüntülerden ayıran özellik karamsarlıktır. Kişi yaşantısının ve içinde bulunduğu durumun değişmeyeceğine inanır. Depresyon bir hastalık biçimidir ve tedavi edilebilir...

Melankolikler ise bir olay sonrası hüzne ve kedere gömülmezler. Onların durumu ya doğuştan ya da toplumsal nedenler sonucudur. “Melankoli dışa vuran belirtileri nasıl olursa olsun insanın varoluşunu diğer insanlarla olan ilişkilerini irdeleyen bir yaklaşımdır. Dünyaya gelmesine, fırlatılıp atılmışlığına bir türlü anlam veremeyen dünya ve diğer insanlarla ilişkilerini sorgulayan ve bütün bunlardan acı çeken, korkan, varoluş konumundan sürekli güvensizlik duyan, bir türlü kendisi olamadığını duyumsayan ve düşünen insanın durumudur” (5).


Melankoliklerde hayata karşı ilgisizlik, bezginlik bıkkınlık olabilir. Çökkün, yılgın ruh hali içinde görülebilirler. Geleceğe karşı umutsuzlukla birlikte çaresiz olduklarını hissedebilirler. Yaşamı kendi ellerinde tutamama, var oluşun amacını bulamayıp, kendini oluşturamama kaygısı melankoliye neden olabilir. Kendini oluşturamayınca, bu kendi elinde olmayınca çaresizliğe düşer. Kendisiyle uğraşan, oynayan bir varlığın oyuncağı olduğu duygusuyla bilemediği şeylere kızar*. Ölümün kaçınılmazlığının, var olmanın karşıtı olan var olamamanın ya da hiçliğin bilincindedir. Ölüm hiçlik duygusunu yaratır. “Ölüm düşüncesi melankolik mizacın peşini bırakmadığı içindir ki dünyayı okumayı en iyi bilenler melankoliklerdir.” (6). “Ölümün kaçınılmazlığının arada bir fark edilmesini ya da boşluk, yalnızlık ve insanlardan soyutlanma duyguları içerir. Ancak kendi varlığının farkında olabilmesi için olaylarla etkileşimde bulunması gerekir. Bu etkileşim olmadan dıştan bakışta bir insan gibi görünse de diğer insanlar için hiçbir anlam taşıyamaz. Olaylarla iletişimi ve ilişkisi dış dünyadan soyutlanmamasını sağlar” (7). Bu ruh halindeki insan yüreğini yiyip bitiren bir şeylerin varlığını hisseder. İçini kemiren bu şeye teslim olmak istemez ancak çaresizlik içinde onunla mücadele etme gücünü yitirir. “Uyum sağlamayı, boyun eğmeyi beceremez. Sürekli arayış içindedir. Tüm şeylerin hiçliğini keşfeder. İçinde kıpraşıp durduğu olumsuzlama boşluğunda güvensizliği tek olumluluk olarak kalır. Ama güvensizlik verimsizdir, tüm içsel kuvveti tüketir” (8).

Yalnız bir münzevi olmayı tercih eden melankolik kişinin kendisine yönelmesi hem en güzel hem de en sıkıntılı anlarıdır. Güzeldir çünkü kendisini kendinden başka anlayacak biri daha yoktur. Sıkıntılıdır çünkü sorgulamaları, kendini eleştirmesi, düşüncelere dalması onu içinden çıkamayacağı durumlara götürebilir. Yine de bazı insanlar gibi yalnızlıktan dolayısıyla kendilerinden kaçmazlar tam tersi kendi alanlarındayken huzur bulabilirler. Melankoliklerde hep bir karşı koyuş ve başkaldırı görülür. Özgürlüğü ararlar. İnançlardan uzaklaşınca da acı ve boşluk içine düşerler. Yanlış giden bir şeyleri sezerler. Daha iyilerinin olabileceğini inanırlar ancak başarısızlığa uğrayınca acı çekerler. Bu gerilimli ortam sanat ve yaratıcılığın da ortamıdır belki de. "Aristotales ‘Sorunlar’ adlı kitabında melankoliye yer vermiş ve ‘Neden ister felsefede ya da politikada ister şiir ya da sanatta olsun olağanüstü kişilerin hepsi melankoliktir’ diye yazmıştır. “Sıradan insanlarda melankoli hastalığı görülürken doğaları gereği melankolik olanlar hasta değillerdir. Sırdan hastalardan farklıdırlar. Bu farklılık ve olağanüstülük olumlu anlamdadır. Melankolik mizaçlarda normal koşullarda baskı altında tutulan yetenekler ve yaratıcı güçler özgün koşullarda serbest kalır” (9).

Melankoli üzerine çalışmalarda bulunmuş Hippokrat’a göre korku ve hüzün uzun sürerse melankoliklikten söz edilebilir. Melankoliyi çökkün, umutsuz, tüm cesaretini yitirmiş bir durum, acı içinde kıvranma, ışıktan insandan ve konuşmaktan kaçma olarak tanımlamıştır. Bu insanlarda uykusuzluk, dalgınlık, korku, öfke, hüzün gibi durumlar görüldüğünü belirtmiştir. "Melankolik insan her çağda içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, olamadığını, yaşama bir anlam veremediğini, topluma uyum sağlayamadığını, toplumsallaşamadığını, bunun içinde bir tür iç göçle kendi içine çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını söylemiştir" (10). Bütün bu özellikler Ivan Gonçarov’un ‘Oblomov’ adlı kitabının karakterinde özdeşleşmiştir.

Son söz: Hafif bir melankoli her insan için gereklidir ancak kronikleşip hayatı zindana çeviren depresyona dönüşmemesi kaydıyla. Çünkü hayat içinde her şeye rağmen sevgiyi, sevinçleri, neşeyi, mutlulukları ve güzel anları da barındırır. Zaten her şey tek bir andadır. Hepimiz de birbirimizle bağlantılıyız. 2023.

Kaynaklar:

(1) Medicana, Genel Sağlık Ansiklopedisi, C.10, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1993. s: 38
(2) Teber, Serol, Melankoli, Normal Bir Anomali, Say Yayınları, İstanbul, 1992. s: 254
(3) Geçtan, Engin Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997. s: 154
(4) Cüceloğlu, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1996. s: 454
(5) Teber, Serol, a.g.e., s: 254
(6) Sontag, Susan, Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş, Metis Yayınları, 1998, Ekim. s: 108
(7) Geçtan, Engin, Psikanaliz ve Sonrası, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995. s: 331
(8) Miller, Henry, Rimbaud ya da Büyük İsyan, Kabalcı, İstanbul, 1994. s: 104
(9) Teber, Serol, a.g.e., s: 121
(10) Teber, Serol, a.g.e., s: 142

Nalan Yılmaz, 1 Ekim 2005 Cumartesi, Hürriyet, Agora

Benzer yazı:  Melankolik Aylak

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License



1 yorum :

  1. Hasta olmadığımızı ve bunun bir yaratılış itibari olduğunu anlayan birilerinin olması güzel

    YanıtlaSil



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...