Acı, aşk, insan ilişkileri, melankoli, hastalık ve ölüm... İnsanın ruhsal ve fiziksel hayatını belirleyen ana etkenlerdir. Çocukluğunda ailesindeki bireylerin hastalıklarına ve ölümlerine tanık olan Norveçli ressam Edvard Munch’un (1863-1944) ömrü boyunca unutamadığı bu durumlar onu fazlasıyla etkiledi ve sanatına yön veren unsurlar oldu. Babası doktor olan ressam din adamlarının, subayların ve öğretmenlerin olduğu bir burjuva ailesinde dünyaya geldi. Annesi ve kız kardeşinin veremden ölümünün ardından sarsılan bunalım içindeki babası odasına girip saatlerce dua ederdi. Munch o günler için yetmişinci doğum gününden sonra "hastalık, delilik ve ölüm beşiğimin başucunda nöbet bekleyen ve ömrüm boyunca yanımdan ayrılmayan kötü meleklerdir" diye yazar.
1889 yılında Christania’da açılan ilk sergisi sonunda aldığı bir bursla gittiği ve üç yıl kaldığı Paris’te Manet, Gauguin, Seurat ve Van Gogh gibi ressamları keşfetti. Evrensel Sergi için Paris’te bulunduğu sırada babasının ölümü nedeniyle büyük bir depresyona girdi. 1892'de Berlin’de elli çalışması sergilendi. Ancak üslubuna karşı gelişen tepki nedeniyle sergi bir hafta sonra kapatıldı. Almanya’da kaldığı yıllarda aşk ve ölüm korkusu temalarının yer aldığı 'Hayat Frizi' serisini oluşturdu. İnsanların neşeli, acı ve umutsuzluk içinde gösterildiği Hayat Frizi’nin tamamı 1902 yılında Berlin’de sergilendi. 1908 yılında bunalım geçirerek altı ay hastanede yatan sanatçının Alman Müzelerindeki resimlerinin bir kısmı 1937’den sonra Naziler tarafından yoz sanat olarak nitelendirilmiştir.
1889 yılında Christania’da açılan ilk sergisi sonunda aldığı bir bursla gittiği ve üç yıl kaldığı Paris’te Manet, Gauguin, Seurat ve Van Gogh gibi ressamları keşfetti. Evrensel Sergi için Paris’te bulunduğu sırada babasının ölümü nedeniyle büyük bir depresyona girdi. 1892'de Berlin’de elli çalışması sergilendi. Ancak üslubuna karşı gelişen tepki nedeniyle sergi bir hafta sonra kapatıldı. Almanya’da kaldığı yıllarda aşk ve ölüm korkusu temalarının yer aldığı 'Hayat Frizi' serisini oluşturdu. İnsanların neşeli, acı ve umutsuzluk içinde gösterildiği Hayat Frizi’nin tamamı 1902 yılında Berlin’de sergilendi. 1908 yılında bunalım geçirerek altı ay hastanede yatan sanatçının Alman Müzelerindeki resimlerinin bir kısmı 1937’den sonra Naziler tarafından yoz sanat olarak nitelendirilmiştir.
1892 tarihli Karl Johan Akşamı'nda Oslo'nun ana caddesinde yalnızlığı, dışarıda olmayı ve kaygıyı gösterir. Ezici yönüne tanık olduğumuz kalabalık kaldırım boyunca seyirciye doğru yürür. Burjuvaya özgü yüksek şapkalar takan erkeklerin ve şık başlıklı kadınların açılmış gözleriyle şaşkın bir ifadeleri vardır. Mensubu oldukları sınıfın kurallarının ve baskılarının esiri olmuşlardır. Cadde kenarındaki parlamento binasının aydınlık olması ve pencerelerinin parlaklığı sahneye hakimdir. Kaldırımda yürüyen kalabalığın ters yönüne doğru giden yalnız figürle ilgili olarak Munch günlüğünde şöyle yazar: "Yanından geçenler ona tuhaf bir şekilde bakıyorlardı. O ise sönük akşam ışığında gözlerini dikerek kendisine bakmalarını anlayabiliyordu. Bazı düşüncelere dalmaya çalıştıysa da başarısız oldu. Kafasının içinde boşluktan başka bir şey yoktu. Bir kez daha geçenler onun yolundaydı, baştan aşağıya titriyordu ve ter içinde kalmıştı". Aslında bu yazdıkları kendi başından geçen bir durumdur. Ters yöne gitmesi ve yalnız olması kalabalığı reddettiğini, uzak durduğunu ve içlerinde yer almak istemediğini gösterir. Bu ayrı durma resme hüzünlü ve melankolik ifade kazandırır...
Önemli çalışmalarından biri olan Madonna’da* çıplak bir figürle karşılaşırız. Rahat bir pozdaki figürün bir kolu havaya kalkık ve başının arkasını tutarken diğer kolu belinin arkasına bükülüdür. Kadının siyah saçları ve arka planın girdaplı hali sıkıntılı bir ruhu yansıtır. Başının üzerindeki kırmızı halenin hilal şekli kaşlarda da görülür. Ressam halenin ‘yaşamla ölüm arasında bir bağ’ olduğunu düşünüyordu. Yüz hem güzel hem de dünyanın acılarıyla doludur ve ölümü simgeler. Vücudun bölümlerinin geometrik biçimde sadeleştirilmesi etkiyi artırır. İç dünyanın dışavurumunu, ruhsal durumu, fırtınalı duyguları ve gizemli duygusallığı abartılı renklerle verir Munch. Karamsarlığını karşıdan görülen solgun yüzlerle ve sanrılı ifadelerle belli eder.
Önemli çalışmalarından biri olan Madonna’da* çıplak bir figürle karşılaşırız. Rahat bir pozdaki figürün bir kolu havaya kalkık ve başının arkasını tutarken diğer kolu belinin arkasına bükülüdür. Kadının siyah saçları ve arka planın girdaplı hali sıkıntılı bir ruhu yansıtır. Başının üzerindeki kırmızı halenin hilal şekli kaşlarda da görülür. Ressam halenin ‘yaşamla ölüm arasında bir bağ’ olduğunu düşünüyordu. Yüz hem güzel hem de dünyanın acılarıyla doludur ve ölümü simgeler. Vücudun bölümlerinin geometrik biçimde sadeleştirilmesi etkiyi artırır. İç dünyanın dışavurumunu, ruhsal durumu, fırtınalı duyguları ve gizemli duygusallığı abartılı renklerle verir Munch. Karamsarlığını karşıdan görülen solgun yüzlerle ve sanrılı ifadelerle belli eder.
Üzerinde en çok konuşulan resmi 50'den fazla
gravürü olan Çığlık'tır. 1893 tarihli ilk çalışma renklidir. Körfez, küçük
yelkenli gemiler ve resmi çaprazlama kesen parmaklıklı köprü, sahnenin kuzey
sahilinde olduğunu gösterir. Munch 1892 yılında hastalığı sırasında yazdığı
günlüğünde bu sahneden söz eder; "İki arkadaşımla güneşin batışında
yürürken aniden gökyüzü kahverengiye dönüştü. Durdum, hissizleştim ve bir parmaklık
üzerine dayandım. Kentin ve mavi fiyordun üzerinde ateşin dili ve kan vardı.
Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler ben ise hala orada korkuyla titreyerek
kalakaldım ve doğanın içinden gelen sonsuz çığlığı duydum". Munch
Dostoyevski ve Kierkegaard okurdu. Kierkegaard'ın şu pasajından etkilenmiş
olmalı: -Ruhum öyle ağır ki hiçbir düşünce artık onu yükseltemez ne de kanat
vuruşlarım onu sonsuzluğun içine çekemez. Herhangi bir şey onu kımıldatmazsa
sadece yeryüzünde kalır, fırtınadan önce alçakta uçan bir kuş gibi. Ezicilik ve
kaygı iç dünyamın üzerine çöküyor-. Amerikalı sanat tarihçisi Robert
Rosenblum Munch'un ölü kafaları için Paris L'Homme müzesindeki bir Peru
mumyasını model olarak aldığını öne sürmüştür. Korkunç bir şeyler sonrasındaki
heyecanın ve insana özgü içsel bunalımların sembolik bir görünümü olan resimde
ön plandaki figür başını elleri arasına almıştır. Yüz çarpıtılmış karikatürize
edilmiştir ve bir kafatasını andırır. Gözler dik, yanaklar oyuk, ağız sonuna
kadar açık ve bağırır durumdadır. Yılankavi figürün diğer iki figürden uzakta
ve tek başınalığı yalnızlığını simgeler. Bütün çizgiler çığlık atan başa doğru
akıyor. Resim varoluşun acımasızlığını, insanın umutsuzluğunu, mutsuzluğunu,
korkularını ve çaresizliğini çarpıcı bir şekilde veriyor. Renkler figürün
kaygılarını daha da vurguluyor. Fırtına öncesi sessizliği işaret eden
gökyüzünün kırmızı ve sarıyla dalgalı görünümüne karşılık deniz açık renkle,
kara ise koyu mavilerle oluşturulmuştur. Çığlık atan figürde ve köprüde toprak
renkleri hakimdir. Dalgalanma resme hareketlilik kazandırır.
Figürlere melankolik bir görünüm veren ‘elleri başın üzerinde tutma’ Munch'un pek çok
resminde görülür. 1894 yılında yaptığı Melankoli’de düşünceli bir şekilde oturan erkek figürü**
yer alır. 1891-1910 yılları arasında melankoli adını verdiği beş ayrı resim
yapmıştır. Figüre istediği ifadeyi tam olarak verememiş olması tekrar bu konuya
dönmesine neden olmuştur. Resmin ön kısmında deniz kıyısında bir kayanın
üzerinde denize dönük oturan siyah giysili figürün eli çenesine dayalıdır. Saçı
miğfer gibidir ve başı eğiktir. Düşünceli ve üzgün yüzü geometrik olarak
sadeleştirilmiştir. Hayat Frizi serisi içinde yer alan bu resimde de
deniz dalgalıdır. Uzaklarda geometrik ağaçlar ve küçük bir iskele üzerinde
küçük lekelerle oluşturulmuş birkaç insan figürü seçilir. Gökyüzü tüm resmin
genel havasına uyarak hareketlidir. Ağaçlar ve deniz yatay ve düşey hatları
oluşturur. Buradaki figür çektiği aşk acısı yüzünden melankoliktir. Denize bakarkenki
dalgınlığı aslında denizi görmediğini kafasındaki düşüncelerle boğuştuğunu
izleyene belli eder.
Umutsuz bir erkeğin kederli durumunun gösterildiği bir başka resim Ayrılış’tır. Burada eliyle kalbini tutan ve parmaklarının arası kanlı, siyah giysili ve siyah saçlı bir erkek ağaca yaslanıyor. Sarı, uzun saçlı, yüzü belirsiz bir kadın da erkeğe sırtını dönmüş yürüyüp gidiyor. Saçının bir kısmı dalgalanmış ve erkeğin başının üzerine kadar uzanmıştır. Erkek figürünün yüzündeki melankolik ifadeden, duruşundan ve siyah kıyafetinden bu ayrılıktan en çok acı duyanın o olduğu anlaşılır. Kadın ise son derece umursamaz bir görünümde başı dik bir şekilde yoluna devam ediyor. Kalbi kırılmış üzgün adamın artık onun için önemi olmadığı açıktır. Resimde renkler dramatik ifadeyi güçlendiriyor.
Bir erkek ve bir kadın figürleriyle oluşturulan sahneye Yalnız Birileri’nde de rastlarız***. Caspar David Friedrich'in resimlerindeki gibi iki figür arkadan gösterilmiştir. Kadın erkekten birkaç adım öndedir ve sarı saçlı, beyaz elbiselidir. Erkek ise yine tüm Munch resimlerindeki gibi siyah saçlı ve siyah giysilidir. Başı eğik, elleri ceplerinde ve bacakları birbirinden ayrıktır. İlerideki manzarayı seyrederler ancak aralarında bir kopukluk söz konusudur. Resimde durgun ve sessiz bir atmosfer vardır. Friedrich'in 'Ayı seyreden Adam ve Kadın' adlı resminde kadın adamın yanındadır ve elini adamın omzuna koymuştur. Burada ise deniz kenarındaki uzaklara bakan kadın kendi dünyasında gibidir. Bir kolu dirsekten bükülüdür. Munch figürlerini ve manzaralarını kalın ve açık fırça darbeleriyle çevrelemiştir. Bunun nedeni resimlerin yüksekte asılı olduklarında ve uzaktan bakıldığında etkisini kaybetmemesi içindir.
Munch hem kendisi yalnız, ruhsal acılar çekmiş,
varoluşu, dünyadaki yerini ve görevlerini sorgulamış, insanın çaresizliğini
duyumsamış hem de bu durumları resimlerine başarılı ve etkileyici bir biçimde
yansıtmıştır. Korkularının, hastalıkların ona kılavuz olduğunu belirten
sanatçının iç sıkıntıları ve onda bıraktığı etkileri resimlerinde sık sık konu
olarak yer almıştır. Anlayış olarak sembolist olsa da konu seçimi, yoğun renk
kullanımı ve anlatımı güçlendirmek için çarpıtılmış figürleri nedeniyle
dışavurumcudur. Bu özelliklerle birlikte hayatın sadece güzel ve göze hoş gelen
yanlarını değil olumsuz taraflarını da gösterdiği için Munch’un Alman
ekspresyonistleri üzerindeki etkisi büyük olmuştur.
Notlar
*1893-1902 yılları arasında bu konunun pek çok versiyonu üzerinde çalışmıştır.
**Munch'un kendisi ya da diğer resimlerinde de görülen arkadaşı Jappe Nilssen'dir.
***Bu konuyu birkaç kez yeniden ele almıştır.
Kaynaklar
1- Bischoff, Ulrich, Edvard Munch, Benedikt Taschen, Köln, 1993.
2- Cassou, Jean, Sembolizm Sanat Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987.
Nalan Yılmaz. 2001.
İlk hali ise: Edvard Munch'un Resimlerinde Hüzün, 29 Ekim - 5 Kasım 2001 Pazartesi, Hürriyet Agora'da
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder