Lauren alexander'ın etsy'deki resimleri
21 Ocak 2010 Perşembe
18 Ocak 2010 Pazartesi
John Everett Millais'in Resimlerinde Doğanın Verdiği Hüzün
Küçük yaşta resim yeteneğini ortaya koyan John Everett Millais (1829–1896) Ön-Rafaellocu birliğinin kurucularındandır. Sembolizmin kaynaklarından biri olan bu birliktekilerin resimlerinde ayrıntı önem kazanır, renkler parlaklaşır. Ön-rafaellocular doğadan, tarihten, kutsal kitaplardan, efsanelerden esinlendikleri temalara mistik anlamlar yüklerler.
Tablolarında duyarlılığını ve imgelem gücünü yansıtan Millais’in Sonbahar Yaprakları resmi hüzünlü atmosferiyle izleyeni çeker. Konusu bir şiirden alınan resimde dört çocuk yaprak yığınının etrafındadır. Arkada mavi tepeli manzara ve sarıyla vurgulanmış gökyüzü görülür. Siyah giysili iki kız figüründen biri iki eliyle sepet tutarken diğeri yaprakları sepete koymak üzeredir. Her ikisinin de bakışları seyirciye dönüktür. Yanlarındaki elinde süpürge olan açık sarı saçlı kız yaprak tepesine bakar. Önde duran, diğerlerinden daha küçük ve elinde bir elma olan kızın bakışları donuktur; belli bir noktaya sabitlenmiştir. Onun yüzünde de diğerlerindeki gibi belirgin bir hüzün vardır. Kızların hoş görünümleri bu üzüntülü anın belirginliğini engellemez. Sembolistlerde kadın güzelliğinde ölüm ve kötülüğün simgelenmesi kaçınılmazsa buradaki kızların güzelliği de ölümü ve hüznü hatırlatır. Zamanın geçiciliği, bu kalıcı olmayan güzellik ve sararmış yapraklarla yansıtılır.
Londra’daki Tate Galeri’de bulunan Ophelia adlı resmi Ön-Rafaellocu çalışmalar içinde en bilinenlerdendir. Saflığı ve masumiyeti somutlaştıran Ophelia’nın ölü bedeni suyun içinde uzanır. Shakespear’in Hamlet’inde bahsedildiği gibi etrafı farklı çiçeklerle çevrilidir. Hamlet aşkına karşılık vermeyince intihar eden Ophelia Ön-Rafaellocu resimlere özgü bir biçimde hüzünlü bir şiirselliktedir. Doğanın içindeki figür onunla bütünleşmiş gibidir.
NALAN YILMAZ - 8 Eylül 2003 Pazartesi, Hürriyet, Agora
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
NALAN YILMAZ - 8 Eylül 2003 Pazartesi, Hürriyet, Agora
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
15 Ocak 2010 Cuma
Caspar David Friedrich'in Resimlerinde Doğanın Verdiği Hüzün
Alman romantiklerinden Caspar David Friedrich'in (1774-1840) doğa görünümlerinin yer aldığı resimlerinde duygular ve ruh durumu da yansır. "Resimlerini oluşturan duyguları çok yoğun yaşadığı için zihinsel bir hastalığa yakalanır ve yaşamı trajik bir şekilde son bulur (1). Deniz Kıyısında Keşiş adlı resmi üç bölümden oluşur: İlk planda açık renk bir toprak, ikinci planda köpükle kabartılmış deniz göze çarpar. Üçüncü plan ise ezici bir gökyüzüne ayrılmış. Denizin kenarında toprak üzerinde uzun kahverengi giysili figür gözlerini ufka doğru yöneltmiştir. Uçsuz bucaksız doğa karşısında insanla evrenin bütünleşme isteği ve doğada şekil bulan Tanrı ile insan arasındaki ruhsal bağ vurgulanır. Keşişin bulunduğu toprak; yeryüzü ve insanı, gökyüzü ise Tanrı’yı simgeler. Keşişin üzerinde durduğu uzun ve dar kara parçası dalgalı, karanlık denizle birleşir. Keşiş doğa güçlerinin ortasındaki insan varlığının önemsizliğini anımsatmak ve peyzajın ruhsal boyutunu sezdirmek için oradadır. Başını elleri arasına alması büyük bir keder içinde olduğuna işarettir. Resmin genel havası denizin koyu rengi, gökyüzünün görkemli uçsuz bucaksızlığı; insanın bu durum karşısında yalnızlığı, çaresizliği ve yok oluşu melankolik bir görünüm oluşturur...
9 Ocak 2010 Cumartesi
Gelmiyor
bir şey yazmak gelmiyor içimden
yazmak gelmiyor içimden bir şey
gelmiyor içimden bir şey yazmak
4 Ocak 2010 Pazartesi
Albrecht Dürer ve Melencolia I Adlı Gravürü
Ortaçağ’ın kırsal kesiminin yoksullaştığı, salgın
hastalıkların, kıtlıkların yaşandığı ve işgaller sonucu şehirlerin çöktüğü
karışık, karanlık ve dini baskılar altındaki ortamından sanatçılar da
etkilenirler. Kuzey ülkelerinin sanatçıları dönemin insanlarının içinde
bulunduğu durumu, acılı veya gülünç halleri düşlerle birleştirerek resimlerine
aktarırlar. Dinsel konuların anlatımına, simgesel, metafizik ve büyücülük ile
ilgili yorumlamalara yer verirler. Babası 1455’te Nürnberg’e yerleşmiş bir kuyumcu
olan Albrecht Dürer (1471-1528) 15. yüzyıl sonu 16. yüzyıl başında yaşamış
Kuzeyli bir ressamdır. Zanaatkar bir aileden gelen ve Alman resminin
öncülerinden sayılan Dürer, çocukluğunda çizime olan yeteneğinden dolayı
Nürnbergli usta Michael Wolgemut’un yanına yetişmesi için verilir. Burada kitap
baskıları ve ahşap baskılar üretir. 1490-94 yılları arasında Almanya’yı
dolaşır. 1505’te gittiği ve iki yıl kaldığı Venedik, Floransa ve Roma’da
dönemin büyük ressamlarından ve insanın kendisini tanıması gerektiğini söyleyen
Rönesans hümanisti Marcilio Ficino’dan etkilenir. Rönesans’ı İtalya’dan
Almanya’ya taşır. Almanya’da 15. yüzyılda insana yüksek değer veren Reform
hareketi görülürken bir yandan da dinsel ahlaksal bir yöne zorlanma bir çelişki
ve huzursuzluk yaratır. Reform döneminde Luther ve Erasmus ile tanışan ve
1512’de saray ressamı olan Dürer matematik, geometri, düşünsel konular ve Latin
edebiyatı alanında bilgilidir. Ölçme, arazi ve kentlerin savunulması, oran ve
sanat kuramı üzerine kitaplar yazar.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)