Yapıların iç ve dış duvarlarına ve tavanlarına fresko, tempera, yağlıboya
ve mozaik olarak yapılan duvar resimlerinin geçmişi tarih öncesi dönemlere
dayanır. Mağara resimlerinde konturlar kazındıktan sonra tebeşirin, bitkilerin
ve toprağın ezilip suyla karıştırılmasıyla elde edilen bir boya sürülüyordu.
Binlerce yıldır korunan ve çoğunlukla hayvan figürlerinin tasvir edildiği bu
çizimlerde renk ve desendeki ustalık şaşırtıcıdır. Daha geç dönemden örneklere
Anadolu’da Çatalhöyük evlerinde rastlamak mümkün. M.Ö 6800-5700 arasına
tarihlenen yapıların kutsal alanlarında kirli bej kerpiç sıvası üzerinde
çeşitli renklerle sembolik motifler yanı sıra hayvan ve insan figürleri de
görülür. Eski Mısır’da da tapınakların ve mezarların kireçlenmiş ve
düzeltilmiş duvarlarına dinsel, askeri ve günlük olaylar resmedilirdi. Sanatçı
sıvalı duvarın üzerine siyah boyaya batırdığı fırçayla belge niteliğindeki
resimleri çizdikten sonra renklendirirdi. Antik dönemden beri bilinen fresko ve
mozaik teknikleriyle İtalya'da Pompei evlerinin, Efes'te zenginlerin ve ileri
gelenlerin oturduğu yamaç evlerin duvarları ve zeminleri çeşitli sahnelerle
süslenmişti. Batı sanatında 14. yüzyılda Giotto’yla yeniden karşılaşılan
fresko, Rönesans’ta büyük aşama kaydeder ve birçok ressamın başvurduğu bir
teknik olur. Parlak olmayan ancak dayanıklı olan fresko ıslak sıva üzerine su
ile karışan boyalarla yapılır. Kuru sıva üzerine olanına secco denir. Secco’da
sıva kuru olduğu için boya çok az çekilir ve dayanıklılık azalır. Tempera
tekniği ise boya maddesinin tutkallı suyla ve yumurta akıyla karıştırılmasıyla
elde edilir. Ortaçağda sık kullanılan tempera yağlıboyanın kullanılmasıyla
ortadan kalkmıştır. Yağlıboya ilk kez ayrıntı, derinlik, saydamlık ve parlaklık
verebilmek için Kuzeyli sanatçı Jan Van Eyck tarafından geliştirilmiştir.
"Yapıların türleri ve karakterleri duvar resimlerinin
konularını ve biçimlerini etkileyen öğelerdir. Konutların dış duvarlarında
geometrik bezemesel resimler yer alırken iç duvarlarında manzara, natürmort
gibi konular daha sık kullanılır. Genellikle kırsal alanlarda dış duvarlarda
pencere ve kapı öğeleri vurgulanır. Tapınaklarda ve diğer dinsel yapılarda
simgesel biçimler öne çıkar. Dış duvar resimlerinin yaygın olduğu Orta
Avrupa’da kentin tarihi kişilerinin betimlendiği örnekler vardır" (1). Duvar resimleri insanların
yaşadığı mekanlara duygularının, düşüncelerinin ve inançlarının yansıtılmasına
olanak sağlıyordu. "Günlük yaşam biçimleri, toplumsal ilişkiler, törenler,
yaşamın çeşitli görüntüleri duvara resmedilerek kültürel özellikler saptanıp
gelecek nesillere aktarılıyordu. Okuma yazması olmayan toplumlarda bu resimler
dinsel, tarihsel ve siyasal eğitim aracı olmuştur " (2).
18. yüzyılda Batılılaşma hareketleri sonucunda girinti ve çıkıntılar, hareketli yüzeyler, kırılmalar, korint sütun başlıkları, bitki motifleri, altın yaldız gibi Barok ve Rokoko özellikler Osmanlı sanatında mimaride ve süslemelerde görülmeye başlamıştı. Yüzyılın sonlarına doğru giderek etkinliğini yitiren minyatürün yerini Batılı üslupların iç mimaride uygulanmasıyla gelişme gösteren duvar resimleri aldı. "Bu resimler Osmanlı mimari süsleme sanatında kalem işi denilen nakışlardaki gibi kuru sıva üzerine tutkal veya su ile karıştırılmış toprak boyalarla yapılmışlardı" (3). Kalem işine benzeyen teknikle resmedenlere duvar nakkaşı denir. İç mekan süslemelerinde manzara, sepet ve saksı içinde çiçek ve meyvelerden oluşan natürmortlara da yer verilmişti. Duvar resmi uygulaması sadece İstanbul’da değil Anadolu ve Rumeli’deki köşk ve konutlarda da yaygınlaştı. İstanbul’da 18. yüzyılın ikinci yarısında bezemesel nitelikli bu resimlere köşklerde, kasırlarda, yalılarda ve Topkapı Sarayı içinde rastlanmaktaydı. Resimlerde köprü, dağ, ağaç, bahçe, havuz, çeşme, su ve bina, ince, uzun, geniş açılı panoramik kent görünümleri, İstanbul’dan Boğaz ve Haliç manzaraları vardır. Bu öğeler 18. yüzyılda minyatür sanatında da görülür. Buhari’nin cilt kapaklarına çizdiği manzaraları kusursuzdur. Akıldan yapılmış ya da gravürlerden etkilenilmiş resimlerdeki yapıların büyük bölümü ahşap ve kagir Osmanlı köşk ve kasırlarına benzer. 18. yüzyılda antik kültürün ortaya çıkmasıyla harabe görünümleri de resme girmiştir. Çeşitli yapıları yan yana getiren sanatçılar bir fantezi yaratırlar. Buna kapris denir. Duvar resimlerinde de bir bina, cami veya başka bir yapının yan yana getirilmesiyle böyle kaprisler oluşturulur.
18. yüzyılda Batılılaşma hareketleri sonucunda girinti ve çıkıntılar, hareketli yüzeyler, kırılmalar, korint sütun başlıkları, bitki motifleri, altın yaldız gibi Barok ve Rokoko özellikler Osmanlı sanatında mimaride ve süslemelerde görülmeye başlamıştı. Yüzyılın sonlarına doğru giderek etkinliğini yitiren minyatürün yerini Batılı üslupların iç mimaride uygulanmasıyla gelişme gösteren duvar resimleri aldı. "Bu resimler Osmanlı mimari süsleme sanatında kalem işi denilen nakışlardaki gibi kuru sıva üzerine tutkal veya su ile karıştırılmış toprak boyalarla yapılmışlardı" (3). Kalem işine benzeyen teknikle resmedenlere duvar nakkaşı denir. İç mekan süslemelerinde manzara, sepet ve saksı içinde çiçek ve meyvelerden oluşan natürmortlara da yer verilmişti. Duvar resmi uygulaması sadece İstanbul’da değil Anadolu ve Rumeli’deki köşk ve konutlarda da yaygınlaştı. İstanbul’da 18. yüzyılın ikinci yarısında bezemesel nitelikli bu resimlere köşklerde, kasırlarda, yalılarda ve Topkapı Sarayı içinde rastlanmaktaydı. Resimlerde köprü, dağ, ağaç, bahçe, havuz, çeşme, su ve bina, ince, uzun, geniş açılı panoramik kent görünümleri, İstanbul’dan Boğaz ve Haliç manzaraları vardır. Bu öğeler 18. yüzyılda minyatür sanatında da görülür. Buhari’nin cilt kapaklarına çizdiği manzaraları kusursuzdur. Akıldan yapılmış ya da gravürlerden etkilenilmiş resimlerdeki yapıların büyük bölümü ahşap ve kagir Osmanlı köşk ve kasırlarına benzer. 18. yüzyılda antik kültürün ortaya çıkmasıyla harabe görünümleri de resme girmiştir. Çeşitli yapıları yan yana getiren sanatçılar bir fantezi yaratırlar. Buna kapris denir. Duvar resimlerinde de bir bina, cami veya başka bir yapının yan yana getirilmesiyle böyle kaprisler oluşturulur.
Topkapı Sarayı’nın özellikle Harem dairesinde tavan eteklerini dolanan dar şeritler ve duvarların üst bölümlerinde barok ve rokoko süslerin arasına yerleştirilen pano resimler vardır. Şeritler 19. yüzyıl sonlarına kadar saray, köşk ve konutlarda süsleme amaçlı yer almıştır. Pano resimleri ya duvarlardaki nişler ya da duvarların üst kısımlarındaki çerçevelerin içindedirler. Resimler perspektifle birlikte doğal toprak renklerle belgeleyici bir nitelik kazanır. Renkler hemen hemen hepsinde aynıdır. "Ağaçlarda açıklı koyulu yeşiller, yapılarda beyaz ve kırmızılar, gökyüzünde pembe ve mavi tonları dikkat çeker. Geçmiş yüzyılların kalem işi duvar nakışlarındaki kök boyaların dışına pek çıkılmamıştır. Ancak renklerin açık koyu dereceleri titizlikle kullanılmış, ışık gölge denemelerine girişilmiştir" (4).
18. yüzyılda yaygınlık kazanan duvar resimleri 19. yüzyılın sonlarına kadar bazı değişikliklerle gelişimini sürdürmüştür. Barok ve Rokoko özellikleri yanı sıra Ampir, Neo Klasik, Art Nouveau gibi üslupların özellikleri de bir arada yer almıştır. "Boyalı bereket boynuzu, kenger yaprakları, fiyonk, girland veya antik vazolar gibi ampir motiflerin çerçevelediği manzara ve natürmortlar pek değişmemiştir. Hayali başkent manzaraları veya çevre görüntüleri kimi örneklerde ustaca kimilerinde ise naif bir yorumla aynı belirleyiciliği aynı ayrıntı titizliğini ve aynı renk düzenini yansıtır" (5).
Tavanlar, tavan etekleri, kubbe içleri, kemer içleri, pandantifler ve duvarlarda yer alan bu resimlerde en yaygın konu
İstanbul manzaralarıdır. Genellikle Göksu Çeşmesi, Kız Kulesi, Kalamış Koyu,
köşklü manzaralar, gemiler, deniz, av sahneleri, yırtıcı kuşlar, natürmortlar,
saray bahçeleri gibi sahneler gösterilmiştir. Taşra ustaları da İstanbul
manzaralarına ve kalıplaşmış görünümlerin tekrarına devam etmişlerdir. 19.
yüzyılın ikinci yarısında kompozisyon düzeni ve üslup yönünden batı
özelliklerinin hakim olduğu resimlerde dört ayrı teknik uygulanmıştır: "1-
Kuru sıva üzerine sulu veya tutkallı kök boyalarla, 2- Sıva üzerine yağlıboya
ile, 3- Ahşap üzerine yağlıboya ile ve 4- duvara veya tavanlara gerilmiş boyalı
bez veya muşamba üzerine yağlıboya ile yapılan resimler" (6).
1850'lerden sonra özellikle Beylerbeyi, Dolmabahçe, Çırağan ve Yıldız Sarayı, Ihlamur ve Göksu Kasrı tavan ve duvarları geometrik bölmeler ya da madalyonlar içinde resimlerle bezenmiştir. "Süslemelerde dikkati çeken; bir oda veya mekanın genellikle aynı üslup veya sanatçı grubu tarafından yapılmış olduğu düşüncesidir. Bu benzerlikler resimlerin yakın tarihlerde yapıldığının göstergesidir" (7). II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde yaptırılan Yıldız Sarayı bölümleri içinde yer alan Şehzade Köşkleri odalarında bulunan duvar ve tavan resimlerinden dolayı önemlidir. Yüzyıl sonunda doğa ile birlikte mimari görünümler ve natürmortların konu edinildiği bu resimler 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren süren bir geleneğin son aşamasıdır. Sarı Köşkün merdiven boşluğunda farklı bir uygulama ile karşılaşılır. Büyük bir kompozisyon içinde küçük olarak da olsa talim yapan erler görülür. II. Abdülhamit dönemi duvar resimlerinde doğa içinde bu tür figürlerin yer alması önemli bir gelişme ve yeniliktir.
19. yüzyılda yağlıboya tablo resimlerinde de
benzer konuların işlenmesi söz konusudur. Doğa görünümlerinin olduğu gibi yorum
katılmadan aktarıldığı tuval resimleri duvar resimlerindeki dekoratif etkiyi
sürdürmüştür. Aynı paralellikte gelişim gösteren çalışmaların hemen hepsinde
perspektif kurallarına ve ışık-gölgeye dikkat edilmiştir. Gemili ve dalgalı denizli olanlarda
İstanbul’a gelmiş olan Ayvazovski’nin tablolarının etkileri fark edilir. Ancak
gemi ve deniz manzaraları Askeri Okullarda da yaygın bir konudur. Bu tür
resimlerin Askeri ressamlar tarafından yapılmış olması mümkündür. Asker
ressamlardan Şeker Ahmet Paşa’nın natürmortlarıyla duvar resimlerindekiler de
benzerlik gösterir. Barok, rokoko ve ampir motifleriyle süslü çerçeveler ve
panolar içindeki resimler ya hayalden ya da bu tür gravürlere, kartpostallara
ve fotoğraflara bakılarak yapılmıştır. Konu olarak Türk mimarisine yabancı
Avrupa manzaralarına, şatolu, kuleli kır görünümlerine ve av sahnelerine de yer verilmiştir.
19. yüzyılda İstanbul’a gelen pek çok ressamın
yağlıboya çalışmaları özellikle Dolmabahçe Sarayı duvarlarında asılıdır. Duvar
resimlerinde de yabancı ressamlar çalışmış olabilir. Ancak sadece yabancı
ressamlar tarafından yapılmış olduğunu düşünmek doğru olmaz. Abdülhamit
döneminde Fausto Zonaro , Leonardo Mango, Salvatore Valeri, Varnia Zarzecki,
Jean Leon Geromé, Emile Bernard ve daha pek çok ressam İstanbul’a gelmiş ve
İstanbul’un çeşitli görünümlerini oryantalist tarzda resmetmişler.
"II. Abdülhamit döneminde saray çevresinde adı belirginleşen bazı Türk ressamlar
tuval resminin yanı sıra saray ve köşklerin tavan ve duvarlarında da resim
yapmışlar. Bu sanatçıların içinde adları belirlenenler A. Ali Bey ve Mehmet Ali
Paşa’dır" (8). Aynı dönemde Yıldız Porselen
fabrikasında çalışan Türk, Levanten ve yabancı sanatçılar da var. Tuval,
porselen ve duvar üzerinde üslup ve konu birliği içindeki resimler bu
sanatçıların üç alanda da çalışmış olduğunu gösteriyor. Duvar resimleri sadece
mimariye bağlı dekoratif özellikli bezemeler değildir. İçlerinde resimsel
nitelikler taşıyanları da olan bu örnekler Avrupa sanatının özelliklerinin Türk
resminde uygulanmaya başlanması açısından önemlidir.
Kaynaklar:
(1) Erzen, Jale, Duvar Resmi, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, c. 3, YEM Yayını, İstanbul, 1997. s: 489
(2) Erzen, a.g.e., s: 489
(3) Renda, Günsel ve Erol, Turan, Başlangıcından Günümüze Türk Resim Sanatı Tarihi, c.1, Tiglat Basımevi, İstanbul, 1981, s: 50
(4) Renda, Günsel, 19. Yüzyılda Kalemişi, Nakış ve duvar Resmi, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, 1985, s: 1531
(5) Renda, a.g.e (4), s: 1532
(6) Renda, Günsel, Milli Saraylarımızın Resim Sanatı Açısından Önemi, Milli Saraylar Sempozyumu Bildirileri, Kasım 1984. s: 173
(7) Yum, Şule, Milli Saraylarda Duvar ve Tavan Resimleri, Türkiyemiz, 69, 1993, s: 20
(8) Öner, Sema, Tanzimat Sonrası Osmanlı Saray Çevresinde Resim Sanatı, Milli Saraylar, 1992, s: 69
Nalan Yılmaz, Batılılaşma Dönemi Osmanlı Mimarisinde Duvar Resimleri, 31 Mart 2008, Lebriz Sanal Dergi
***** Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder