Evrensel ve yerel tarihe vurgu yapan, esrarengiz tüneller, sonsuz gibi görünen kara delikler, yumuşayan hatlar,
içe geçen yüzeyler ve dışa taşan çıkıntılar, boşluklar, yarılmalar, keskin
geometrik formlar, yanılsamalar başka bir evrene aitmiş gibi ve mistik bir his
uyandırsa da sağlam duruşlarıyla izleyeni şaşırtır. Yokluk-varlık,
yeraltı-gökyüzü, basit-karmaşık, madde-ruh, karanlık-aydınlık, bilinçli-bilinçsiz,
erkek-kadın ve geçmiş-şimdi karşıtlıkları sanatçının önemsediği meseleler. Yücelik duygusu etkisi yaratmak için büyük
boyutlu heykeller yapan sanatçı aslında girintilerin boş değil içimizdeki
karanlıkla dolu olduğunu belirtir. Sanatçının nesneler yapmadığını mitoloji
ortaya koyduğunu, Hintlilerin hayatında mitolojinin zengin ve güçlü olduğunu da
ifade eder...
Sabancı Müzesi’nin girişindeki parlak çelikten yapılmış içbükey ‘Gökyüzü Aynası’ gökyüzünü ve yaprakları yansıtırken aldığı ışığı tekrar yukarıya gönderir ve şiirsel bir görsellik oluşturur. 30 yıl Royal Akademi’yi yönetmiş olan bağımsız sanat tarihçi Norman Rosenthal küratörlüğündeki sergide duvara yerleştirilmiş cam elyafı ve pigmenten oluşan içe doğru yuvarlak bir oyuğun görüldüğü, 12 kat boya kaplı ‘Sarı’ adlı kare çalışma en ilgi çekenlerden biri. Sarı bir ışıkla dolu gizemli bir dünyaya çekiliyormuş izlenimi uyandırırken canlılığıyla göz kamaştırıyor.
Atölyesinde otuza yakın kişiyle birlikte çalışan Anish Kapoor’un kamusal alanda sergilenen; mimariyle, mühendislikle fiziksel ve sosyal alanla yakın ilişki içindeki anıtsal işlerinde parlak metaller, göz alıcı tek renk uygulamaları –özellikle kırmızı, sarı ve koyu mavi- dikkat çeker. Onun için malzeme ve renk önemlidir. Taşı oyma, şekil verme yeni bir şeye dönüştürme gibi geleneksel tarzı takip eder. Geometrik nesneleri soyutlayarak, doğa, insan, varoluş gibi konuları, maddi dünyanın ötesinde ruhsal olanın derinliğini Hint ve Batı kültürleri çerçevesinde ele alıp kendi yaratıcılılığı ve bakış açısıyla yalın bir dille değerlendirir. Sanatçının kamusal alandaki en çok ilgi gören heykellerinden biri de Chicago’daki Millennium Park’ta 110 tonluk paslanmaz çelikten ‘Bulut Geçit’tir (2004-2006). Dış mekândaki içbükey ve dışbükey parlak çelik aynalarda insan hem çevresindekilerle hem de çarpıtılmış, olduğundan büyük veya ters bir şekilde gördüğü kendisiyle yüz yüze gelir.
2004 yılında dünyanın en üretken ve saygın heykeltıraşı seçilen sanatçının en büyük heykellerinden biri Yörünge adını taşıyor. Övgüler kadar eleştiriyle de karşılanan sanat, mühendislik ve mimarinin ortak noktada buluştuğu 115 metre yüksekliğinde yaklaşık 2000 ton çelikten üretilen spiral dev eser 2012 yılında Londra’daki Olimpiyat Oyunlarında olimpiyat parkının güney girişinde sergilendi. Konik şekilli tabanın üzerinde yükselen gövde kısmında asansör, merdivenli sarmal geçit ve üst bölümde gözlem evi bulunuyor. Kırmızı çelik kafes ise gövdeyi çevreliyor ve destekliyor. Hayret verici bir sanat ve cesur bir mühendislik örneği olduğu belirtilen, maliyeti yüksek ve Londra’da kamusal alanda sergilenen en büyük sanat eseri olan bu çalışma 20. yüzyıl başlarının avangard, ‘tekniğe karşı değil teknikle beraber’ hareket etmeyi benimseyen ve heykel yapımında mühendisliği de uygulayan konstrüktivistlerden Rus sanatçı Vladimir Tatlin’in sarmal biçimli tasarımına da göz kırpıyor.
Taş, çelik, cam, çimento, ahşap, plastik, balmumu, renkli boya pigmentleri, deri ve ileri teknoloji malzemeleriyle dönüşerek form bulan bazı işlerinde resim ve heykelin birlikteliği de gözlenir. Sabancı Müzesi’ndeki sergisiyle aynı zamanlara denk gelen Berlin’deki Martin Gropius Bau’da sanatçının 30 yıllık sanat hayatından bir seçkinin yer aldığı geniş kapsamlı sergisi de 24 Kasım’a kadar devam ediyor.
“İstanbul’da çok boş mekanlar var. Tarih boyunca baktığımızda mekanın yeniden keşfedildiğini görüyoruz. İstanbul çok güzel bir şehir. Çağdaş olanı bu tarihi ortamda düşünmek lazım.” Anish Kapoor
Nalan Yılmaz, Anish Kapoor İstanbul’da, 1 Ekim 2013, Lebriz Sanal Dergi
Sabancı Müzesi’nin girişindeki parlak çelikten yapılmış içbükey ‘Gökyüzü Aynası’ gökyüzünü ve yaprakları yansıtırken aldığı ışığı tekrar yukarıya gönderir ve şiirsel bir görsellik oluşturur. 30 yıl Royal Akademi’yi yönetmiş olan bağımsız sanat tarihçi Norman Rosenthal küratörlüğündeki sergide duvara yerleştirilmiş cam elyafı ve pigmenten oluşan içe doğru yuvarlak bir oyuğun görüldüğü, 12 kat boya kaplı ‘Sarı’ adlı kare çalışma en ilgi çekenlerden biri. Sarı bir ışıkla dolu gizemli bir dünyaya çekiliyormuş izlenimi uyandırırken canlılığıyla göz kamaştırıyor.
Atölyesinde otuza yakın kişiyle birlikte çalışan Anish Kapoor’un kamusal alanda sergilenen; mimariyle, mühendislikle fiziksel ve sosyal alanla yakın ilişki içindeki anıtsal işlerinde parlak metaller, göz alıcı tek renk uygulamaları –özellikle kırmızı, sarı ve koyu mavi- dikkat çeker. Onun için malzeme ve renk önemlidir. Taşı oyma, şekil verme yeni bir şeye dönüştürme gibi geleneksel tarzı takip eder. Geometrik nesneleri soyutlayarak, doğa, insan, varoluş gibi konuları, maddi dünyanın ötesinde ruhsal olanın derinliğini Hint ve Batı kültürleri çerçevesinde ele alıp kendi yaratıcılılığı ve bakış açısıyla yalın bir dille değerlendirir. Sanatçının kamusal alandaki en çok ilgi gören heykellerinden biri de Chicago’daki Millennium Park’ta 110 tonluk paslanmaz çelikten ‘Bulut Geçit’tir (2004-2006). Dış mekândaki içbükey ve dışbükey parlak çelik aynalarda insan hem çevresindekilerle hem de çarpıtılmış, olduğundan büyük veya ters bir şekilde gördüğü kendisiyle yüz yüze gelir.
2004 yılında dünyanın en üretken ve saygın heykeltıraşı seçilen sanatçının en büyük heykellerinden biri Yörünge adını taşıyor. Övgüler kadar eleştiriyle de karşılanan sanat, mühendislik ve mimarinin ortak noktada buluştuğu 115 metre yüksekliğinde yaklaşık 2000 ton çelikten üretilen spiral dev eser 2012 yılında Londra’daki Olimpiyat Oyunlarında olimpiyat parkının güney girişinde sergilendi. Konik şekilli tabanın üzerinde yükselen gövde kısmında asansör, merdivenli sarmal geçit ve üst bölümde gözlem evi bulunuyor. Kırmızı çelik kafes ise gövdeyi çevreliyor ve destekliyor. Hayret verici bir sanat ve cesur bir mühendislik örneği olduğu belirtilen, maliyeti yüksek ve Londra’da kamusal alanda sergilenen en büyük sanat eseri olan bu çalışma 20. yüzyıl başlarının avangard, ‘tekniğe karşı değil teknikle beraber’ hareket etmeyi benimseyen ve heykel yapımında mühendisliği de uygulayan konstrüktivistlerden Rus sanatçı Vladimir Tatlin’in sarmal biçimli tasarımına da göz kırpıyor.
Taş, çelik, cam, çimento, ahşap, plastik, balmumu, renkli boya pigmentleri, deri ve ileri teknoloji malzemeleriyle dönüşerek form bulan bazı işlerinde resim ve heykelin birlikteliği de gözlenir. Sabancı Müzesi’ndeki sergisiyle aynı zamanlara denk gelen Berlin’deki Martin Gropius Bau’da sanatçının 30 yıllık sanat hayatından bir seçkinin yer aldığı geniş kapsamlı sergisi de 24 Kasım’a kadar devam ediyor.
“İstanbul’da çok boş mekanlar var. Tarih boyunca baktığımızda mekanın yeniden keşfedildiğini görüyoruz. İstanbul çok güzel bir şehir. Çağdaş olanı bu tarihi ortamda düşünmek lazım.” Anish Kapoor
Nalan Yılmaz, Anish Kapoor İstanbul’da, 1 Ekim 2013, Lebriz Sanal Dergi
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder