Bazı şarkıları ilk duyduğumda ya müziği, ya sözleri ya da yorumu dikkatimi çeker ve yeniden dinlerim. Buraya eklediğim iki şarkıyı ise hem söz, hem yorum, hem müzik hem de video olarak beğendim ve ard arda onlarca kez hatta günlerce takıntılı dinledim -dinliyorum-, izledim -izliyorum-. Gökçe Kılınçer'in Güneşin Kızkardeşi adlı şarkısını ilk olarak Kasım 2016'da 'Cesur ve Güzel' dizisindeki Sühan'ın koşu sahnesinde duydum. Sonrasında sürekli Gökçe Kılınçer'in albümünü dinledim. Bu şarkıyla birlikte Aşk Beni Bulunca ve Ne tadı Var Bu Dünyanın favorilerim.
5 Mayıs 2018 Cumartesi
31 Mart 2018 Cumartesi
Yazı Yazmak
Bir süredir araştırmak ve yazmak içimden gelmiyor. Kitaplara, zamansız ruhlara sığınmak ve kötülüklerin egemenliğindeki korkunç cehennemsi dünyadan kaçıp başka olasılıkların peşinde kaybolmak isteği içindeyim. Burada o zamansız ruhların kitap sayfalarından yansıyan birkaç düşüncesine yer verdim. Aslında bu sıralar gelecekteki uzak zamanları anlatan bilimkurgu romanları okuyorum. Ne yazık ki o kurgular da distopik. Bu bahar günlerinde denge için doğanın güzelliklerine ve huzur veren seslerine sığınmak ise tatlı bir hüzünle birlikte sevinç verici. Doğanın sesinde ama aynı zamanda sessizlikte...
...........................
...........................
"Yazı yazmak; boşuna kafamızı, ruhumuzu harcamak, hayallerimizi, düşüncelerimizi satmak, tabiatımızı zorlamak, durup dinlenmeden hareket içinde olmak, hep bir amaç için koşmak... Sonra da yazmak, yazmak, yazmak, dönen bir tekerlek gibi, makina gibi yazmak! yarın, öbür gün daha öbür gün yazmak. Tatil yok! Bayram yok! Ne zaman duracak ne zaman dinlenecek bu adam? Vah zavallı!" s: 43
"Ne saadet! Yüz parça olmamak, ruhun ve vücudun güçlerini ÖTEDE, BERİDE harcamamak." s: 43
"Alıştığı şeylerden korkmuyordu. Alışmadığı şey ise hayata karışmak, adam görmek, öteye beriye koşmaktı. Fazla kalabalıkta boğulur gibi oluyordu." s: 77
"Her seferinde güneşe hülyalı gözlerle, hüzünlü bir gülümsemeyle bakar, ruhundaki fırtına yavaş yavaş dinerdi." s: 84
21 Şubat 2018 Çarşamba
Gökyüzünü Çalan Betonlar ve İstanbul'un Ruhu
11 Şubat 2018 Pazar
Türk Resminde Soyut'un Başlangıcı
20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan soyut sanat, sanatçının içine yönelmesi ve kendini
keşfetmesidir. Soyut: Abstract kökeni Latince "abstrahere” sözcüğüdür ve bu şekliyle çıkartmak, eksiltmek, azaltmak gibi çok
matematiksel bir anlamı vardır. Nesneler dünyasında yer almayan yani nesnel
olmayan, sadece düşünceler dünyasında kalan her şey soyut sözcüğünün kapsamına
girer. (Çağa, 1984: 41)
Soyut bir resim, yüzyıllardır alışılmış insan figürlü resimlerden farklı bir etki verir. Burada konu resmin kendi sorunları olur. Renk ve kompozisyon elemanlarının birbirleriyle uyumu yanı sıra sanatçının iç dünyasının şekillenmesi, ortaya konulması önemlidir. İlk bakışta seyirciye tanıdık figürler ve nesneler çağrıştırmadığı için anlaşılmaz gelebilir. Sanatçılar modem resmin ortaya çıktığı dönemlerde bu tür resmi açıklama gereği duyarlar. Wassily Kandinsky 1912 tarihli "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitabında soyut sanatın felsefi yönüyle, Paul Klee "On Modem Art" da modern sanat ile ilgili yazar. Her iki sanatçı da resim ve müzik arasında ilişki kurarlar. Piet Mondrian ise görünen şeylerin gerisindeki gerçekliği arar. İnsanın duygularını harekete geçirecek yaklaşımlardan kaçınır. Ona göre ”Gerçek objeler kullanıldığı zaman duygular harekete geçer ve saf gerçek görünmez". Doğadan yola çıkarak soyutlar, sonunda doğayla da bağlantısı kalmayan bir noktaya ulaşır. Soyut resimde figüratif resimdeki gibi gelenekselleşmiş perspektif ve derinlik ön ve arka plan bilgileri önemini yitirir.
Soyut bir resim, yüzyıllardır alışılmış insan figürlü resimlerden farklı bir etki verir. Burada konu resmin kendi sorunları olur. Renk ve kompozisyon elemanlarının birbirleriyle uyumu yanı sıra sanatçının iç dünyasının şekillenmesi, ortaya konulması önemlidir. İlk bakışta seyirciye tanıdık figürler ve nesneler çağrıştırmadığı için anlaşılmaz gelebilir. Sanatçılar modem resmin ortaya çıktığı dönemlerde bu tür resmi açıklama gereği duyarlar. Wassily Kandinsky 1912 tarihli "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitabında soyut sanatın felsefi yönüyle, Paul Klee "On Modem Art" da modern sanat ile ilgili yazar. Her iki sanatçı da resim ve müzik arasında ilişki kurarlar. Piet Mondrian ise görünen şeylerin gerisindeki gerçekliği arar. İnsanın duygularını harekete geçirecek yaklaşımlardan kaçınır. Ona göre ”Gerçek objeler kullanıldığı zaman duygular harekete geçer ve saf gerçek görünmez". Doğadan yola çıkarak soyutlar, sonunda doğayla da bağlantısı kalmayan bir noktaya ulaşır. Soyut resimde figüratif resimdeki gibi gelenekselleşmiş perspektif ve derinlik ön ve arka plan bilgileri önemini yitirir.
12 Ocak 2018 Cuma
Loving Vincent
Dorota Kobiela ve Hugh Welchman'ın yönettiği Loving Vincent filmi Van Gogh'u dünya sanat tarihindeki ressamlar içinde ilk sırada gören; hayatından fazlasıyla etkilenmiş ve hakkında yazılar yazmış benim gibi biri için oldukça hüzünlüydü. Bir iki saat önce 'Aile Arasında' adlı komedi filminde gülerken, Loving Vincent'ı izleyince sarsılmam ve duygulanmam geçmişteki ressamların hayatlarıyla ilgili hassasiyetimle birlikte bazı yönlerden kişisel yaşantımla kurduğum bağın da sonucuydu. Van Gogh'un hayatına dair ne zaman bir şey okusam, izlesem aynı şeyi yaşıyorum aslında. Tam olarak tatlı olmayan bir melankoliye kapılıyorum. Bir yandan da "tam da hayat bu ne yazık ki" diye düşünüyorum. Bu tür bir yazgı sadece Van Gogh'a özgü değil. O şanslıydı bir bakıma seçtiği yolda elinden gelenin fazlasını yaptı.
Vincent van Gogh yaşadığı dönemde değil de 20. yüzyılda değeri anlaşılan, 37 gibi çok genç bir yaşta hayatına son veren, yalnızlığı derinden duyumsayan ama yine de bir umut ve coşkuyla hayata tutunmaya çalışan bir ressam. 28 yaşından sonra resme başlayıp olağanüstü bir çabayla yüzlerce eser meydana getiren aynı zamanda kendini gerçekleştirmeyi öncelikle kendine ispatlamaya uğraşan sevgi dolu ama kaçınılmaz olarak yalnız bir ruh.
2 Kasım 2017 Perşembe
Koleksiyon Sergisi: Kapı Çalana Açılır
15. İstanbul Bienali süresince yani 12 Kasım'a kadar açık ve bienale parelel bir etkinlik olan 'Kapı Çalana Açılır' Sergisi Nakkaştepe'deki Abdülmecid Efendi Köşkü'nde ücretsiz gezilebilir. Melih Fereli ve Károly Aliotti'nin küratörlüğünü yaptığı sergide Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç'un Koleksiyonundan bir seçkiyi 24 sanatçının 30 eseriyle görmek mümkün. Köşkle ilgili bu blogda daha önce yazdığım için o konuya değinmeyeceğim ama normalde ziyarete kapalı biz de üç yıl önce özel izinle girmiştik. Sergiyi gezmeye gelenler hem Osmanlı Hanedanından bir ressamın 1918 yılına kadar kültür ve sanat merkezi gibi kullandığı ve ince bir zevki yansıtan detaylarıyla güzel yazlık köşkünü hem de gerçekten seçkin ve görülmeye değer bir koleksiyonu keşfedecekler. Sanatçı, sanata destek veren, sanatçılarla dost olan çok yönlü ve iyi yetişmiş Şehzade Abdülmecid Efendi'nin köşkünün böyle bir sergiye ev sahipliği yapması da köşkün geçmişteki kültür ve sanat dolu günlerine uyuyor. O yüzden İstanbul'daysanız bir iki saatinizi ayırıp sona ermeden mutlaka gezin. Köşkün etrafındaki bahçe düzenlemesi, ağaçlarda oynaşan sincapları, kuşlarıyla ve huzurlu, sakin ortamı da sanat, mimari ve doğa bütünlüğünde güzel zaman geçirmeyi vaad ediyor. Ayrıca sergiye girişte ziyaretçilerin ücretsiz alabileceği minik kitapçık bilgileri ve fotoğraflarıyla çok iyi hazırlanmış.
27 Ekim 2017 Cuma
Aylaklar
Yürümek ve aylaklık iki sevdiğim kavram. Bu kavramların birleşimi -zamanı yavaşlatan amaçsızca yürüyen kent gezgini- Flâneur* de 27 yıldır benimsediğim ve hakkında yazılar yazdığım bir figür 💙. Ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde sanatçıların bu konuyla ilgili çalışmaları yer alıyor.
Ücretsiz gezilebilen 'Aylaklar' Sergisi için son bir hafta!
🏡🏠🏢🚶👟🎵🎨🌇🏪🏫🚶🌳🐦🌸☕🏭🚶
Ücretsiz gezilebilen 'Aylaklar' Sergisi için son bir hafta!
🏡🏠🏢🚶👟🎵🎨🌇🏪🏫🚶🌳🐦🌸☕🏭🚶
Basın Bülteni → 📰
"İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Bige Örer’in küratörlüğündeki Aylaklar başlıklı sergiye ev sahipliği yapacak. 13 Eylül - 3 Kasım 2017 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergide, Cité des arts*’daki misafir sanatçı programına katılarak farklı zamanlarda Paris’te yaşayan sanatçılardan beşinin işleri yer alacak: Aslı Çavuşoğlu, İnci Furni, Yasemin Özcan, İz Öztat & Zişan ve Güneş Terkol. Sanatçıların şehirle kurdukları ilişkide belirleyici eylem olan “yürüme” fikrinden yola çıkan bu sergi, 15. İstanbul Bienali’nin paralel etkinlikleri arasında yer alıyor.
15 Ekim 2017 Pazar
Ai Weiwei Porselene Dair Sergisi
Çinli çağdaş sanatçı Ai Weiwei'nin Türkiye'deki ilk sergisi Sakıp Sabancı Müzesi'nde. 12 Eylül 2017 - 28 Ocak 2018 tarihleri arasında ziyarete açık olan kapsamlı sergide sanatçının 100'e yakın yerleştirme, video, duvar kağıdı, fotoğraf vb. çalışmaları görülebilir. Ai Weiwei porselen malzemenin kullanıldığı çalışmalarında geleneksel tekniklerle günümüzün sorunlarını ve değer sistemlerini sorgulayarak
çağdaş bir şekilde yorumlamış. Eserlerinde Çin geleneksel sanatı yanı sıra Batı sanat tarihine de göndermelere rastlanıyor. Yeniden üretimle, tekrarlamalarla ve alışılmış olana karşı koyarak kendine özgü bir kurgulamaya gidiyor.
Çalışmalarında kültürel ve tarihi açıdan önemli olan geleneksel Çin porselenleri üzerinde görülen motifleri güncel konularla bütünleştiriyor. Özellikle duvar kağıtlarında ve üst üste yerleştirilmiş vazolardaki savaş, harabeler, yolculuk, denizi geçmek, sığınmacı kampları gibi sahneler oldukça etkileyici. Bu trajik konuya insanların dikkatini çekip mültecilerin içinde bulunduğu zor koşulları gözler önüne seriyor. Porselenlerde işleyerek 60-65 milyon insanın evlerinden ve vatanlarından ayrılmak zorunda kalması meselesiyle yüzleşilmesi gerektiğini de anlamamızı sağlıyor.
Çalışmalarında kültürel ve tarihi açıdan önemli olan geleneksel Çin porselenleri üzerinde görülen motifleri güncel konularla bütünleştiriyor. Özellikle duvar kağıtlarında ve üst üste yerleştirilmiş vazolardaki savaş, harabeler, yolculuk, denizi geçmek, sığınmacı kampları gibi sahneler oldukça etkileyici. Bu trajik konuya insanların dikkatini çekip mültecilerin içinde bulunduğu zor koşulları gözler önüne seriyor. Porselenlerde işleyerek 60-65 milyon insanın evlerinden ve vatanlarından ayrılmak zorunda kalması meselesiyle yüzleşilmesi gerektiğini de anlamamızı sağlıyor.
4 Ekim 2017 Çarşamba
Tirilye-Trilye-Trilya-Zeytinbağı
Daha önce iki kez görmüş olmakla birlikte Eylül ayının son günlerinde bir kez daha gidip beş gün kaldığım Trilye Bursa'nın Mudanya ilçesine bağlı bir mahalle. Deniz ve zeytin
ağaçları arasındaki huzurun ve sakinliğin adresi olarak da tanımlanabilir. Mudanya'dan bir tarafı zeytinliklerle diğer tarafı yazlık evler ve denizle çevrili virajlı 11 kmlik bir yoldan Trilye'ye ulaşılıyor. Biz İstanbul'dan sabah çok erken yola çıkıp önce Çanakkale'ye uğradığımız için Karacabey tarafından gittik. Tirilye-Trilye-Trilya-Zeytinbağı gibi isimlerle anılan, Arnavut kaldırımlı dar
sokakları, sokaklardaki traktörleri, Rum ve Osmanlı mimari örneklerinin görüldüğü
150-200 yıllık üç katlı taş ve ahşap karakteristik şirin evleri, tarihi kiliseleri, camisi, okulu, çeşmeleri, harika manzaraları ayrıca cana yakın, samimi, yardımsever ve mutlu yaşayanlarıyla zamanın yavaşladığı yer...
3 Eylül 2017 Pazar
Aforizmalar 3 - Friedrich Nietzsche - 2
Friedrich Nietzsche'nin aşağıda yer alan fotoğraflardaki kitaplardan ve 'Zerdüşt Böyle Diyordu' adlı kitaptan yıllar içinde deftere yazdığım aforizmalarından seçmeler:
*Kendini aşağılayan kişi yine de aşağılayan olarak kendine saygı duyuyordur.
*Dünya her zaman gerçeğe muhtaçtır, öyleyse Heraklitos'a muhtaçtır.
*Kendini aşağılayan kişi yine de aşağılayan olarak kendine saygı duyuyordur.
*Dünya her zaman gerçeğe muhtaçtır, öyleyse Heraklitos'a muhtaçtır.
*Heraklitos'a göre alem Zeus'un bir oyunudur. Oyuncu, çocuk ve sanatçı masumdur, sorunlu değildir.
*Ben ne yazık ki vücut ve ruh değil üçüncü bir şeyim. Ben insan değil dinamitim.
*İnsanoğlu hiçbir şey istememektense hiçliği ister.
*Kolay yaşamak istiyor musun? Sürüde kal ve sürü sevgisi uğruna kendini unut.
*Sürülere özgü zevkler belki herkes için değildir.
*Seni övdükleri sürece kendi yolunda gittiğini sanma sakın: Başkasının yolunda gidiyorsun.
*Bir insan gününün en azından üçte birini tutkusuz, insansız, kitapsız geçirmezse nasıl düşünür olabilir.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)