Çinli
genç sanatçı Wang Yue ağaç kovuklarını boyayarak sokak sanatının farklı ve
ilginç bir türüne imza atıyor. Aslında yıkıntı duvarlar üzerine graffitiler
yapmayı planlayan Yue, bir gün yürüyüş sırasında renksiz, yapraksız, kasvetli
ve kuru görünen ağaçların kırık kabuklarının altındaki yüzeyin düzgünlüğü
nedeniyle üzerine resim yapılabileceğini fark eder ve fikrini değiştirir. 2013
yılında Dalian Politeknik Üniversitesi’nde çağdaş sanat lisansüstü programında
öğrenciyken, profesörlerden destek alarak iki ayda 16 resimden oluşan ‘Ağaç
Kovuğu Resimleri’ projesini gerçekleştirir. Arkadaşı Li Yue kamerayla onun kamusal sanat çalışmalarının kaydını tutar.
Wang Yue, Jiuzhong caddesinden
gelip geçenlerin dikkatini çeken ve Meitu adını verdiği bu uygulamalarla
yaratıcı fikirlerini ortaya koyar. Kent hayatı içindeki doğal alanları keşfetmek,
çevre bilincini geliştirmek ve doğanın yaşama kattıkları üzerinde yoğunlaşır.
Sokaklarda yürürken ya da araçlarda giderken görülen binaların, çöp kovalarının, reklamların ve tabela karmaşasının ortasındaki, kentsel
çevreye saygılı resimler eğlenceli, hoş ve sıcak bir deneyime davet eder. Aynı
zamanda üç boyutlu ve canlı bir görsel etkiye uyandırır.
28 Ağustos 2015 Cuma
21 Ağustos 2015 Cuma
Banksy'nin Kasvetli Parkı: Dismaland
Esrarengiz ve bilinmeyen İngiliz graffiti sanatçısı, siyasi aktivist, yönetmen ve ressam Banksy'nin
2009 yılından sonra İngiltere'deki ilk sergisi 22 Ağustos'ta ziyarete
açılıyor. Bristol'da Weston-super-Mare'in 2.5 dönümlük terk edilmiş
sahilinde* aylardır gizli bir şekilde hazırlanan ve "küçük çocuklar için uygun olmayan aile eğlence parkı" olarak düzenlenen anti-ütopik tema parkı Dismaland'de** Banksy'nin
10 heykeli ve graffitisi yer alıyor. Ayrıca Damien Hirst, Bill
Barminski, Caitlin Kiraz, Polly Morgan, Josh Keyes, Mike Ross, David
Shrigley,
Bast ve Espo dahil dünyanın pek çok yerinden 58 sanatçının da olağandışı ve rahatsız edici çalışmaları görülüyor.
Katılan sanatçıların çoğu Banksy ile hiç karşılaşmamış olsa da bu
serginin parçası olmaktan memnun. Kendine özgü toplumsal ve siyasi
eleştirileriyle şaşırtmayı seven Banksy, sanat alanlarının dışında gerçekleştiği için pop up nitelikteki gösteride yine ziyaretçileri sarsıp düşündürecek. İzleyicinin de katılımıyla interaktif sanat eserlerinin, rastgele canlı performansların ve kazanması imkansız oyunların da içinde olduğu bu büyük projede eğlence ve anarşizm birlikteliği dikkat çekiyor.
29 Temmuz 2015 Çarşamba
Mavi Kuş
Mavi kuş ile ilgili pek çok şiir, şarkı ve kitap yazıldı. Twitter logosunu andıran yandaki tombul mavi kuş bugün dayanılmaz sıcaklar nedeniyle açık olan pencerelerin cereyan yapıp kapıyı çarpması sonucu düşüp kırıldı. Orijinalinde tek renk olan ve kırılmadan önce kanadını griye, gagasını beyaza boyadığım seramik kuş kapı üzerindeydi. Dağılan parçaları toplayıp yapıştırdım. Mavi ve son derece sade ama etkileyici görünümü nedeniyle ve Prag'da bir kent yürüyüşü sırasında ara sokaklardan birinde keşfettiğim çok sevimli küçük bir dükkandan aldığım için atamadım. Dükkandaki genç kadın İngilizce bilmiyordu. İçeri giren tek müşteri bendim. Dükkanın içi hediyelik seramik, ahşap tasarımla doluydu. Hepsini çok beğendiğimi hatırlıyorum. Zarif, özenli ve farklı küçük nesnelerdi. Birkaç ahşap magnet, bir iki kolye ile bu kuşu da severek almıştım. Prag tarihi dokusu içine yayılmış müzeler, kafeler ve kültür merkezleri yanı sıra ahşap oyuncaklar ve hediyelik eşyalar konusunda da bulunmaz bir kent. Mavi kuşun düşmesi bana oradaki günleri hatırlatırken, Kafka'nın kentine tekrar gitme isteği de uyandırdı.
Prag ile ilgili diğer yazılarım:
*****Bu
sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
20 Temmuz 2015 Pazartesi
Sanat Tarihinde Ekfrasis
Ekfrasis en basit tanımıyla bir
görsel sanat çalışmasının yazılı veya sözel anlatımıdır. Görseli açıklamanın ve
Batı sanatıyla ilgili yazmanın özel ve en eski örneği olan ve ek ile phrasis kelimelerinden türeyen sözcük Yunanca kökenlidir. Görüntü
ve yazın arasında bağ kuran ekfrasis detaylı ve derinlemesine anlatmak anlamına
da gelir. Amaç tanımlanan görünüşü okuyucunun karşısındaymış gibi
algılatmaktır. Antik dönemde herhangi bir şeyi açıklamak olarak da kullanılır. Bazen
söz edilen şey hayalidir; yazarın hayal gücü ve yazma yeteneğiyle var olur. Okuyucu
veya dinleyici için konunun gerçek ya da uydurma olmasının önemi yoktur. Genellikle
metinler sanat tarihsel ifadeler gibi olmak zorunda değildir. Retorik derslerinde
öğrencilerin düşünme ve yazma alışkanlıkları oluşturması içindir. Retorikçiler
zamanla resim, heykel ve mimari gibi konuları daha çok tercih ederler.
Antik dönemde Yunanlı filozoflar Sokrates,
Platon, Aristoteles ekfrasisi gerçek dünyadaki bir nesnenin sanat yapıtıyla
ifade edilmesi olarak ele alırlar. Sokrates Phaidros ile söyleşisinde yazı
yazmayı resim yapmaya benzetir. "Ressamın
yapıtı gerçeğin kendisi gibi gözlerimizin önünde durur ama onu sorgularsan, derin
sessizliğini korur. Yazılı kelimeler için de böyledir aslında. Akıllılarmış
gibi seninle konuşurlar ama anlattıkları hakkında daha fazla bir şeyler
öğrenmek için soru yöneltirsen söylediklerini sonsuza kadar yinelerler."
Ressam şekil ve renklerle bir nesneyi taklit ediyorsa, o nesneye ad verilerek
de ses, hece ve kelimelerle özleri taklit edilir. Şiir ve resim birbirini
tamamlar. Platon’a göre ressam ağaç resmi yaptığında bu varlık bakımından
üçüncü sıradadır ve o yüzden değersizdir. İlk sırada zihinde kavranabilen idea
vardır, daha sonra onun kopyası ve görünüşler dünyasına ait olan ağaç yani
nesne ve son olarak da onun da kopyası resimdeki ağaçtır. Resim görünenin yansımasıdır.
Bu da taklit yani mimesis’ten başka
bir şey değildir. Platon için gençlerin yetiştirilmesinde araç olan sanat
eldekinin biçimlenmesidir.
22 Haziran 2015 Pazartesi
İki nehir arasındaki Ağva
İstanbul'a 97 km mesafede ve bir buçuk saatte ulaşılan Ağva, Şile ilçesine bağlı bir mahalle. Dört mevsim ziyaret edilen Karadeniz kıyısındaki bu şirin yere Haziran ayında bir haftasonu gittik. Hava İstanbul'da hafta içinde yer yer bulutlu ve yağmurluyken, Cumartesi ve Pazar günlerinde güneşli olması denize girmek ve gezmek açısından sevindiriciydi. Ağva, Yeşilçay ve Göksu nehirleri arasında kalan bir yerleşim. Nehrin denizle birleştiği yerde uzun bir sahil yer alıyor. Fener tarafına doğru plajda bir tesis göze çarpıyor. Ayrıca nehir kıyısı boyunca ve sahil tarafında yol kenarındaki otellerin havuzları da bulunuyor.
15 Haziran 2015 Pazartesi
Kafka'nın Çizimleri
Franz Kafka, 1922 |
5 Haziran 2015 Cuma
Sonbahar'da Saklıkent Kanyonu
2014 Kasım ayındaki bir haftasonu gezisini henüz yazma fırsatı buluyorum :) Daha önce yine aynı arkadaşlarımla Adrasan'a tatile gitmiştik. Harika bir denizi ve doğası olan Adrasan'da kalıp Olimpos, Çıralı, Demre, Myra ve Kekova'yı gezmiştik. Aslında bir ara oraları da yazmalı. Bu kez arkadaşlarımdan birinin kız kardeşinin düğünü için İstanbul'daki nikahta aniden karar verip sonraki haftasonu Kaş'a hareket ettik. Dalaman'dan transferle yaklaşık 2.5 saatte Kaş'a vardık. Düğünün ilk aşaması Kaş'ın köylerinden birindeydi. İki arkadaşımla birlikte onların köye yolculuk saatine yetişemedik. Vakit kaybetmeden araba kiralayıp yakınlardaki antik yerleşimleri ve doğal parkları gezmeyi planladık. Kaldığımız apart otele küçük bavullarımızı ve sırt çantamızı bırakıp yola çıktık.
İlk olarak Fethiye'ye 40 km, Kaş'a ise yaklaşık 60 km uzaklıktaki Saklıkent'e gittik. Kaş'tan Saklıkent'e giderken Kalkan'a kadar solumuzda kalan Akdeniz manzarası oldukça güzeldi. Özellikle Kaputaş Plajı'nın bulunduğu bölge. Eşen çayının bir kolu olan Karaçay'ın üzerindeki Saklıkent'i ilk kez 15 yıl önce kız kardeşlerimle Fethiye tatili sırasında gezmiştim. O zaman yaz mevsimiydi, su daha sakin ve alçaktı. Jeolojik çatlama sonucunda meydana gelen sarp ve derin vadide, buz gibi akan kaynak sularının içinde ıslanarak, halatlara tutunarak, büyük kayaların ve taşların üzerine inip çıkarak doğal parkurda epey ilerlemiştik. Duvarların arasına sıkışan kayalarla, dar yarıklarla karşılaşılan bazı bölümleri zorlu, gayret isteyen ama son derece eğlenceli bir yürüyüştü. Üstelik yaz sıcağında oldukça serinletici bir aktiviteydi. Bu kez Kasım ayı olduğu için hava bulutlu ve serindi. Kanyonu gezmeden önce su kenarındaki birkaç restorandan birinde bizim gibi acıkmış ördeklerin ve sevimli yavru köpeklerin eşliğinde karnımızı doyurduk. Yöresel kilimler üzerindeki yer minderlerinde oturulan ve keyif için hamak da olan mütevazi restoranlar boştu haliyle. Çok fazla yiyecek çeşidi de yoktu. Zaten sadece birkaçı açıktı. Yerli yabancı binlerce kişinin ilgisini çeken ve ziyaret ettiği bir yer olduğu için yazın daha farklıdır.
22 Mayıs 2015 Cuma
Selçuklu'nun ve Mevlana'nın Kenti Konya - 1
Anadolu Selçuklu Devleti'nin ve Karamanoğulları Beyliği'nin başkenti, Mevlana'nın şehri Konya'yı ne zamandır görmek istiyordum. 6 ay öncesinden arkadaşlarımla biletleri aldık ve Mayıs'ın üçüncü Pazar günü Türkiye'nin sanayisi gelişmiş büyük şehirlerinden biri olan Konya'ya uçtuk. Havaalanından önceden kiraladığımız arabayla Mevlana Müzesi'ne çok yakın olan kentin merkezindeki Rumi Otel'e geldik. Oteldeki odadan ve terastan müze ve yeşil kubbesinin görülmesi de hoş bir sürpriz oldu. Erken akşam yemeğimizi otelin terasında yedikten sonra Sille köyüne hareket ettik.
Sille, Konya merkeze 8 km uzaklıktaki, Frigya, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yerleşimin olduğu eski bir köy. Adı Yunan mitolojisindeki Silene'den geliyor. Ayrıca kaynayıp, coşup akan su anlamında Silenos'tan geldiği de ileri sürülüyor. Sille antik dönemlerden beri ticari ve kutsal yerlere giden yollar üzerinde yer aldığı için önemini korumuş. Sit alanı olan küçük ve şirin köyde volkanik kayalara oyulmuş kiliseler, 371 tarihli restore edilmiş Aya Elenia Kilisesi, eski ve otantik ahşap ve taş malzemeden yapılmış Rum evleri, köprülü Sille Çayı, baraj, Karataş Cami, Ak Cami, Mormi Câmi, Şeytan Köprüsü, el yapımı ürünlerin sergilendiği sanat atölyesi, eski bir şapel olan Zaman Müzesi, bir kısmı müze olan Sille Hamamı, testi ocakları görülebilecek yerler arasında. Akşam saati gittiğimiz köyde küçük bir gezinti yaptık: içlerinde mezarlar olan, bakımsız iki üç katlı mağaraların ve kilisenin çevresinde, köy içinde taş sokaklarda dolaştık. Aya Elena kilisesinin içine giremedik. Güneş batınca da ışıklandırmayla başka bir havaya bürünen köydeki Silenos Cafe'nin terasında çay, kahve içip hoş ve bol kahkahalı zaman geçirdik.
Sille, Konya merkeze 8 km uzaklıktaki, Frigya, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yerleşimin olduğu eski bir köy. Adı Yunan mitolojisindeki Silene'den geliyor. Ayrıca kaynayıp, coşup akan su anlamında Silenos'tan geldiği de ileri sürülüyor. Sille antik dönemlerden beri ticari ve kutsal yerlere giden yollar üzerinde yer aldığı için önemini korumuş. Sit alanı olan küçük ve şirin köyde volkanik kayalara oyulmuş kiliseler, 371 tarihli restore edilmiş Aya Elenia Kilisesi, eski ve otantik ahşap ve taş malzemeden yapılmış Rum evleri, köprülü Sille Çayı, baraj, Karataş Cami, Ak Cami, Mormi Câmi, Şeytan Köprüsü, el yapımı ürünlerin sergilendiği sanat atölyesi, eski bir şapel olan Zaman Müzesi, bir kısmı müze olan Sille Hamamı, testi ocakları görülebilecek yerler arasında. Akşam saati gittiğimiz köyde küçük bir gezinti yaptık: içlerinde mezarlar olan, bakımsız iki üç katlı mağaraların ve kilisenin çevresinde, köy içinde taş sokaklarda dolaştık. Aya Elena kilisesinin içine giremedik. Güneş batınca da ışıklandırmayla başka bir havaya bürünen köydeki Silenos Cafe'nin terasında çay, kahve içip hoş ve bol kahkahalı zaman geçirdik.
10 Mayıs 2015 Pazar
Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” Sergisi’nde!
İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki “Biz Mektup Yazardık” Sergisi geçmişi günümüze taşıyor.
Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım burda yatıyor
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım burda yatıyor
İşte mürekkep bu dizelerdeki gibi damlar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden… Sanatçı, 64 yıllık hayatına sığdırdığı sanat tutkusunu, aşklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarını çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Anadolu’nun naifliğiyle yakın dostu Nâzım Hikmet’e yazdığı bu dizelerdeki gibi aktarır kâğıda ve tuvallere… Onun şiirlerindeki ve tablolarındaki narlar, dutlar, ayvalar kimi zaman sevdiği kadına duyduğu özlemi kimi zamansa amansız bir kara sevdayı anlatır. Babasından Batı Edebiyatı’nı, annesinden Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı öğrenen sanatçı Anadolu’nun toprak damlı evlerinden, İstanbul’un martılarından, köpüren denizinden, Âşık Veysel’in sazından dem vurur.
Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor. Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor. Sergi, hem sanatçının kaleme aldığı hem de kendisine gelen yüzlerce mektubun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından uzun soluklu ve titiz bir çalışma ile kitaplaştırılmasına paralel olarak hayata geçiriliyor. Sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, editörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği kitabın ve serginin tasarımı Emre Senan tarafından gerçekleştirildi.
Resim-Edebiyat İlişkisi ve Eskiz Defteri Sergisi
Sanat tarihinde edebiyat, müzik,
sinema, resim, mimari, heykel ve diğer sanat dalları arasında etkileşim
olduğunu görürüz. Sanatçı kendisini çevreleyen pek çok şeyden esinlenebilir. Çok yönlü Rönesans sanatçıları birden çok sanat dalında
yetkindirler: Düşünür, mimar, mucit, matematikçi, anatomist, müzisyen,
heykeltıraş, yazar, ressam Leonardo da Vinci; ressam, heykeltıraş, şair, mimar Michelangelo; mimar, müzisyen, oyun yazarı, ressam, kuramcı Leon
Battista Alberti vb. isimler sayılabilir. 20. yüzyılda Wassily Kandinsky, Franz Kupka gibi bazı
ressamlar müzikten etkilenir. Arnold Schönberg,
Paul Klee, Semiha Berksoy -opera sanatçısı- hem müzisyen hem ressamdır. 20. yüzyıl
başlarında Almanya’da kurulan, Rönesans atölyelerini örnek alan ve plastik
sanatları bir bütün olarak düşünen Bauhaus
Okulu’yla farklı sanat disiplinleri iç içe
geçer.
Resim
ve edebiyat ya da yazı arasındaki ilişki ve kitap resimlemenin geçmişi ise Çin,
Orta Asya ve Mısır’da M.Ö. 2. yüzyılda ilk kez uygulanan minyatürlü el
yazmalarına kadar dayanır. Daha sonra Yunan, Roma, Avrupa, İslam, Selçuklu,
Osmanlı’da yüzyıllar boyunca bu geleneğe devam edilir. İngiliz William Blake
(1757-1827) şair, ressam ve gravürcüdür. Şiirleri ve resimleri düşsel ve
doğaüstü bir dünyaya davet eder. 19. ve 20. yüzyılda kısa süreli akımlar
ve okullar içinde ressamlar, mimarlar, heykeltıraşlar, tasarımcılar ve yazarlar
birlikte hareket ederler. 19. yüzyılda İngiltere’de birlik oluşturan
Ön-Raffaellocu ressamlar doğayı yansıtmakla beraber edebiyattan, şiirden yola
çıkıp resimler yaparlar. Bu resimlerin çoğunda şiirsel bir atmosfer dikkat
çeker. Fransa’da Romantik ve Sembolist ressamlar için edebiyat önemlidir.
Dönemin bohem ressamları, şairleri ve yazarları yakın dostturlar. Fransız şair
Charles Baudelaire ‘Salon Sergileri’ ile ilgili eleştiri yazıları kaleme alır. Arkadaşı
Eugene Delacroix Faust ve Hamlet; Honore
Daumier Don Kişot ve Gargatua’dan konuları çizgilerle ve renklerle tuvale
ve kağıda aktarırlar. 19. yüzyılda gravürlü kitaplar da yaygındır. 1936’da
Sürrealistler 19. yüzyıl şairi Lautreamont’un ‘Maldoror’un Şarkıları’ adlı
kitabını görselleştirirler. Aşkı, özgürlüğü ve şiirsel imgeyi önemseyen Sürrealistler
için Fransız şairlerinden Lautreamont ve Rimbaud öncülerdendir.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)