10 Nisan 2014 Perşembe

Kürk Mantolu Madonna

Dunning-Kruger Sendromu'na göre 'işinde çok iyi olduğuna' yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür. ‘Cahillik ve haddini bilmeme’ hâli mesleki açıdan şaşılacak bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür. Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranır ve öne çıkmaz. Yeteneklerinin görülmesini umarlar. Beklerken daha da geriye çekilirler. Bu yüzden de muhtemelen ‘hırs eksikliği’ ile suçlanırlar. İş hayatı ile ilgili bu tespit hayatın diğer alanları için de geçerlidir. Mutlaka herkesin çevresinde 'yetersiz ama müthiş güvenli' ve 'yetenekli ama iddiasız' insanlar vardır. Bertrand Russel “dünyanın sorununu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendinden emin olmaları” olarak nitelendirir.

Bu açıklamalar doğrultusunda Sabahattin Ali’nin 1940-41 yıllarında 48 bölümlük tefrika olarak yayınlanan ve 1943 yılında roman olarak basılan ‘Kürk Mantolu Madonna’sında Raif Efendi karakteri alçakgönüllülere bulunmaz bir örnektir. Romanın ilk bölümünde Ankara’da yaşayan ve birkaç aydır işsiz olan Rasim’in tesadüfen karşılaştığı arkadaşı Hamdi’nin aracılığıyla işe yerleşip, Raif Efendi ile aynı odada çalışması ve onunla yakınlık kurma çabaları anlatılır. Raif Efendi’nin sessiz yapısı, işyerinde diğer çalışanların ona karşı pervasız bazen de saygısız tutumları karşısındaki sakinliği; bir makine gibi ona verilen metinleri çevirip daktiloya vermesi; bir takım kitaplar okuyup akşam da alışverişini yapıp evine dönmesi genç oda arkadaşının dikkatini çeker. Böylesine uysal ve bir bitki gibi yaşayan insanın düşüncelerini merak eder.

28 Mart 2014 Cuma

Hırsızların Hilekar Tanrısı Hermes

Yunan Mitolojisi’nde Hermes rüyaların ve ruhların rehberi, tanrıların habercisi, Zeus’un güvenilir elçisi, lirin mucididir. Ayrıca yolların, çobanların, hayvanların, sosyal ilişkilerin, ticaretin, şansın, etkili konuşma becerisinin ve hırsızların da tanrısıdır. Gece ile gündüz, rüya ile gerçek, bilinçle bilinçdışı, bilinenle bilinmeyen, ölümle yaşam, tanrılarla insanlar arasında duran eşikleri ve geçişleri; kısacası varoluşun tümünü kapsadığı için yol ve tarla kenarlarında onu simgeleyen sınır taşları dikilirdi. Herme heykellerinin üst kısmı büst veya yarım gövdeli, alt kısmı ise genellikle kare kaidedir. Sınır taşları tapınak, kütüphane, gymnasium gibi yapıların önlerine; evlerin girişlerine; halka açık alanlara, mezarlara yakın ve şehir sınırlarına da yerleştirilirdi. İşaret taşı olarak da kullanılan bu kutsal heykellere adaklar bırakılırdı.

10 Mart 2014 Pazartesi

İş mi Eser mi?

Sanatçıların üretimlerinden son yıllarda 'iş' olarak söz ediliyor. Dergilerde, söyleşilerde, makalelerde hep bu sözcük kullanılıyor. Galericiler, sanat yazarları, sanatçılar, eleştirmenler, sanatseverler 'sanat yapıtı' veya 'sanat eseri' ya da 'çalışma' yerine 'ten bahsediyor. Doğrusu ben bu sözcüğü benimseyemiyorum bir türlü. Yetersiz buluyorum. Sanat tarihi ile ilgili yazılar yazarken de bu kelimeyi kullanmaktan kaçınıyorum. 20. yüzyıl ile birlikte sanatta avangard tutumlar, kavramsal yaklaşımlar sonucu "sanatçının ve sanatın yüceleşmesinin" karşısında bir tavır içinde oluşu anlayabilirim. "Sanatçı diğer meslekler gibi işini yapar" tamam da yine de 'iş' fazla yüzeysel kalmıyor mu?  İş yerine resim, heykel, enstalasyon, fotoğraf, video gibi türsel tanımlar kullanılsa. Kalıcılığı, eser -yapıt- olabilirliği zamana bırakılsa. Başka mesleklerde çalışanlar örneğin bir avukat, bir firma çalışanı, bir memur veya esnaf evet işlerini yapıyorlar. Her mesleğin kendine göre saygınlığı, emeğin ve işin de takdiri var. Peki neden mesleğinin en doruğundaki, en başarılı kişilerin kazancı ile aktörün, aktristin, müzisyenin kazançları arasında uçurumlar var?

3 Mart 2014 Pazartesi

Sanat Tarihi

Sanat Tarihi'ne ilgi duyanlara önerilecek bir site Khan Academy. Geçtiğimiz haftalarda Gülse Birsel köşesinde bu siteden bahsetti. Sanat Tarihi'ni dönemsel ele alan kısa videolar bulunuyor. Üniversitede bu eğitimi almış, yüksek lisans yapıp, doktora derslerinde de kredilerimi tamamlamış olsam da izliyorum. Dersler dışında sanat tarihi ile ilgili pek çok makale ve kitap okudum, araştırma yaptım; seminer, söyleşi, panel vs. takip ettim; belgeseller izledim; sergi, müze ve antik yerler gezdim ama biraz eğlenceli yaklaşmanın da sakıncası yok. Görsel iletişimin ön planda olduğu günümüzde çoğu kişi uzun okumalara tahammül edemiyor. Ben tabi ki kitaptan ve görselle desteklenmiş yazılı sanat tarihi metinlerinden yanayım. Gerçek ve doğru bilgi çok yönlü ve kapsamlı araştırmalar sonucu edinilir. Kitap okumayı sevmeyenler ya da vakit ayıramayanlar -ki kitap tutkunları için bu sadece bir bahanedir- Khan Academy'deki matematik, fen bilimleri, sosyal bilimler, ekonomi ve finans vs. hakkında 4500 videodan seçtiklerini izleyerek genel bilgi edinebilirler. İçerik çok zengin değil elbette. Daha detaylı bilgiler isteyenler mutlaka başka kaynaklara da başvurmalı. 2354 video Türkçe altyazılı ve Türkçe seslendirmeli.  Buraya eklediğim videoda Bergama Zeus Sunağı'nın kabartmaları anlatılıyor. Ne yazık ki Bergama'ya gidenler bu harikulade sunağın sadece temeliyle karşılaşıyorlar. Tamamı Berlin'de özel oluşturulmuş müzesinde :(


*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.    Creative Commons License

25 Şubat 2014 Salı

Randall Rosenthal’ın Şaşırtıcı Kutuları

Nesnelerin özüne inmek, hayal olan doğanın ardına bakmak, fenomeni doğal gibi görünen çarpıtılmış temsilinden arındırmak. Özneli ve nesneli bütünleştiren sanatın ilgi alanlarından, bakış açılarından biri de bu değil midir? Asılın yanında ikincil bir öneme sahip olsa da estetik değerlerin dikkati çekme özelliği ve etkileyiciliği yadsınamaz. Ressam ve heykeltıraş Randall Rosenthal’in günlük hayatta karşılaşılabilen nesneleri zihninde yeniden düzenleyerek yansıtmasında estetik kaygıyı da algılarız. Aslında kendisi ahşabı gizlemeye çalışmadığından, hatta yakından bakıldığında birçok şeklin ve kalınlıkların abartısından, ölçülerin birebir olmadığından, ağacın damarlarının görülebileceğinden söz eder. Yine de ayrıntılar ve renkler ilk bakışta göz aldanmasına neden olur. İmge temsil ettiği şeyin kendisidir sanki (trompe l'oeil).

24 Ocak 2014 Cuma

Hiç

https://www.facebook.com/HiclikteBirSoz

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?” “Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: “Sen kimsin?” “Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara. “Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca. “Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam. “Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca. “Vezir” demiş adam. “Daha daha sonra ne olacaksın?” “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.” “Peki, ondan sonra?” Artık makam kalmadığı için adam  boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.” “Daha niye kabarıyorsun be adam. Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”

17 Ocak 2014 Cuma

İki Atölye, İki Resim

İngiliz Ressam Francis Bacon'ın (1909 - 1992) ve Amerikalı Ressam Georgia O'Keeffe'in (1887 - 1986) birbirinden farklı atölyeleri ve resimleri. Bana göre bu atölye görünümleri sanatçıların kişilik özellikleri ve ruh halleri konusunda fikir veriyor. İlkinin dağınık ve karmaşık çalışma odasına karşılık diğerinin son derece düzenli ve uyumlu odası dikkat çekiyor. Ve resimlerde de bu ruhun yansıması görülüyor.


10 Ocak 2014 Cuma

19. Yüzyılda Paris

Vincent Van Gogh, Boulevard de Clichy, Paris - 1887, tuval üzerine yağlıboya, 45,5 x 55 cm, Van Gogh Museum
Yüzyılın ortalarından itibaren öncü sanatçıların yaşadığı ve modern sanatın temellerinin atıldığı bir yerdir Fransa. Geleneksel sanata ve akademiye tepkiler arttıkça, klâsik resim kuralları yıkıldıkça Paris, 15. yüzyılda Floransa, 16. yüzyılda Roma gibi sanatın kalbinin attığı merkez olur. Bu dönemde Avrupa’da sanatsal etkinliklerin görüldüğü pek çok kent olsa da Paris’in bambaşka bir büyüsü vardır. Fransa diğer ülkelerin sanatçıları için Olimpos’tur. Bütün esin perileri orada yaşar sanki. O nedenle resim ve edebiyat alanında yetenekli kişiler dünyanın sanat merkezinde önemli hocaların atölyelerinde eğitimlerini, üretimlerini sürdürerek Montmartre kafelerinde sanat ile ilgili tartışmalar yaparak bu ortamı solumak isterler. Montmartre sadece ressamların (Pierre-Auguste Renoir, Edgar Degas, Maurice Utrillo, Vincent van Gogh, Henri Matisse, André Derain, Picasso vb...) değil oyuncu, şair, yazar, dansçı, heykeltıraş ve müzisyenlerinde uğrak yeridir. Buradaki kabareler, barlar, kafeler, atölyeler ve bohem hayat yeni zenginleri de kendisine çeker. Fransız ressam Henri Toulouse Lautrec, Moulin Rouge ve diğer kabarelerin ve yıldızlarının afişlerini yapar. 19. yüzyıl eski dönemlerin tersine çoğunlukla ölümünden sonra değerlendirilen ilerici sanatçıların çağıdır.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...