8 Şubat 2009 Pazar

Antik Çağda Anadolu'lu Filozoflar

Antik dönemde Yunan uygarlığının her alanında olduğu gibi düşünce ve felsefede de gelişme  olmuştur. Yunanlılar Eski Mısır ve Doğu uygarlıklarından etkilenerek yeni düşünce şeklini oluşturmuşlardır. Ancak felsefe belli bir kültürün sonucunda ortaya çıkmıştır. Yunanlı filozofların önemli isimleri Batı Anadolu toprakları üzerinde yaşamış ve öğretileri buradan Yunanistan'a geçmiştir. İyonya felsefesini Yunanistan'da Kolophonlu Ksenofanes yaymış ve bir felsefe ekolü kurmuştur. M.Ö. 6. yüzyılda İyonya'da aydın çevrelerde belli bir düşünce oluşmaya başlamış, çok tanrılı bir dinin kabul edildiği bir ortamda doğa olayları bu tanrıların gücüyle değil doğa kanunlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır.

İyonya'da bilimi ön plana çıkaran doğa filozofları Efesos ve Miletos şehirlerinde yaşamışlardır. Miletoslu matematikçi, astronomi bilgini ve düşünür THALES her şeyin kaynağının su olduğunu ileri sürmüştür. İlk Yunanlı filozof olarak kabul edilen Thales 'şeylerin gerçeği insan değil sudur' demiştir ve dünyayı okyanus üzerinde yüzer olarak düşünmüştür. Ayrıca Anadolu kıyılarından görülen M.Ö 585 yılındaki güneş tutulmasını önceden hesaplayabilmiştir...

5 Şubat 2009 Perşembe

Antik Yunan'da Din

Heredot’a göre çok tanrılı Yunan Dini’nin yaratıcıları Homeros ve Hesiodos’tur. Ancak daha sonraları tanrı soyları ve efsanelerine yeni ekler yapılır ve yeni yorumlarla zenginleştirilir. Bazıları Dor’lar tarafından getirilmiştir. Yunan tanrıları insan hayatına karıştıklarından insanlaşmışlardır ama ölümsüzdürler.

Tanrılar Zeus'un etrafında bulunurlar. Olimpos Dağı mekanlarıdır. Zeus gök tanrısıdır; bulutlara, yağmura ve yıldırımlara egemendir. Zeus’un pek çok eşi olmuştur ama en önemlisi aynı zamanda kız kardeşi olan Hera’dır. Hera evliliğin ve gebeliğin koruyucusudur. Zeus’un aşklarına karışır ve onu rahat bırakmaz. Bilgelik ve savaş tanrıçası Athena Prometheus’un Zeus’un alnını baltayla yarması sonucu bu yarıktan zırhlara bürünmüş şekilde çıkmıştır. Genellikle Pallas Athena diye anılır. Hera Zeus’un alnından Athena’yı çıkarmasına öfkelenmiş ve kimseyle birlikte olmadan ateş ve demircilik tanrısı olan Hephaistos’u doğurmuştur. Hephaistos güzellik ve aşk tanrıçası Aphrodite’nin eşidir. Ama Aphoridite onu Ares’le aldatmıştır. Aşk tanrıçasının başka sevgilileri de olur. Genellikle üç güzeller diye anılan Kharitler, Horalar ve Eros tanrıçanın etrafındadırlar...

2 Şubat 2009 Pazartesi

Antik Yunan Tarihi

M.Ö. 3000 ortalarından M.Ö. 1200 yıllarına kadar Girit’te bir uygarlık bulunuyordu. Bu kültür M.Ö. II. binde özellikle Ege Bölgesi ve Boğazlar yoluyla Karadeniz’le, Balkanlar yoluyla Avrupa’yla, Anadolu yoluyla da Ön Asya ile ilişkideydi. Girit’in diğer kültürlerle ilişkisi ticari amaçlıydı. Girit’te M.Ö. 1400’lerden itibaren dışarıdan gelen istilalar sonucu bir gerileme görüldü. Akaların Girit’i istilası 300 yıl sürdü daha sonra Dorların göçleri başladı. Giritteki kültürün sona ermeye başladığı M.Ö 1500’lerde Peleponnes kıyısında Argos’ta Miken kültürü ortaya çıktı. Miken’de şehir devletleri tarafından idare edilen savaşçı bir toplum yaşıyordu. Miken kültürü Girit’tekilerden farklıdır ama bu kültürün etkilerini taşır.

Önce Girit sonra Miken kültürleri yayılarak önem kazanıyordu ama Yunan Tarihi ile bu kültürler arasında neredeyse hiç bağlantı yoktur. M.Ö. 13. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar geçen dönemde Girit ve Miken izleri yok oldu. Dorlar kuzeyden güneye ilerleyip her şeyi kendi egemenlikleri altına alarak Aka ve Miken sülalelerinin izlerini yok ettiler. Akalar ve İyonlar Ege Denizi’ni geçerek Anadolu kıyılarına kaçtılar ve burada kıyı boyunca yerleşerek yeni İyon kentleri kurdular. Mikenlerin deniz üzerinden Kıbrıs ile Güney Anadolu’dan Doğu Akdeniz kıyılarına kadar ulaştıkları buralarda ortaya çıkan Miken buluntularıyla belgelenmiştir (1).

29 Ocak 2009 Perşembe

Sanat Kitabı

10 senedir arada bir göz gezdirdiğim 512 sayfalık bu kitapta A'dan Z'ye, farklı dönemlerden 500 önemli ressama ve heykeltıraşa yer verilmiş. arka sayfalarında ise teknik terimler sözlüğü, sanat akımları sözlüğü, müzeler ve galeriler rehberi ve kaynaklar bulunuyor. görselliğiyle etkileyen kitap kapsamlı ve tasarımı hoş. hem sanat uzmanları hem de plastik sanatlarla ilgilenenler için başvuru niteliğinde. 500 sanatçı hakkında kısa bilginin yanı sıra seçilen resmin veya heykelin kompozisyon özelliklerini ve resmin altında teknik bilgileri içeren bu büyük boyutlu kitap kapakla aynı tasarımda karton kutu içinde korunuyor. Orijinali Phaidon yayınlarından çıkan The Art Book, Türkçeye YEM yayınları tarafından kazandırılmış. 

500 sanatçı - 500 sanat eseri,  YEM yayın, 1996, 1. baskı, İstanbul (İngilizce baskı Phaidon Press 1994)

 *****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. Creative Commons License

26 Ocak 2009 Pazartesi

Marc Chagall'ın Masalsı Dünyası

Belarus-Beyaz Rusya sınırları içinde kalan Vitebsk kasabası yakınlarında doğan ve asıl ismi Moshe Shagal olan Marc Chagall'ın (1887-1985) resimlerinde mutluluk teması ağır basar. Yahudi bir anne ve babaya sahip olan ressam geleneklerine bağlı, sinagoga giden, balıkçı babasına işlerinde yardım eden duygusal bir çocuktur. Yoksul ve kalabalık bir ailede büyürken Yahudilerin sosyal ve kültürel yaşamlarını da iyi gözlemler. 1906 yılında sanat eğitimine başlar. 1908-1910 arası St. Petersburg’da dönemin avangard resim ve çizim okulu Zvantseva’ya bir süre devam eder. Cezanne, Van Gogh ve Gauguin’in resimleriyle karşılaşır. Bu kentte Yahudilere uygulanan sınırlamalardan dolayı hayatı zorlaşır. ‘Kanepe’deki Genç Kız’, ‘Oturan Kırmızı Çıplak’, ‘Fırçalarla Otoportre’, ‘Rus Düğünü’, ‘Doğuş’ gibi resimleri bu dönemden örneklerdir. 1910 yılında kazandığı bir bursla Avrupa’nın sanat merkezi kabul edilen Paris’e giden sanatçı ilk zamanlar kenti pek sevmez, zamanla alışır ve dört yıl orada kalır. Paris’te Fovistlerin etkisiyle güçlü bir renk tekniği kazanır. Picasso onun ‘Matisse’den sonra renk duygusuna ve yüceliğine sahip tek sanatçı olduğunu’ belirtir. Chagall 1911’de Léger, Delanuay, Gleizes ve Modigliani gibi ressamlarla arkadaş olur ve Kübizm ile de ilgilenir. Kübist etkileri ‘Ben ve Köy’, ‘Şair’, ‘Adem ve Havva’ ve 'Yedi Parmaklı Kendi Portresi' adlı çalışmalarında fark edilir. 1911 ve 1912 yıllarında Paris’te sergiler açar. Montmartre’daki atölyesini başka bir ressamla paylaşır ve maddi açıdan sıkıntılı dönemler geçirir. 1912 başlarında daha ucuz olduğu için La Ruche’de bir atölyeye taşınır.

23 Ocak 2009 Cuma

Wabi Sabi

Blog sayfalarımın mümkün olduğunca sade ve göze batmayan olmasını tercih ediyorum. Bu nedenle html'yi arada bir düzenliyorum. Sadelik sadece beyaz ve gri renklerle olmaz tabi ama beyaz üzerinde açık gri, açık mavi, krem, uçuk sarı hoşuma gidiyor. Renk karmaşası değil de birbirine uygun tonlar. Yine de herkesin zevki farklıdır.

Tercihlerimin Japon estetiğini ifade eden 600 yıllık wabi sabi kavramıyla yakın olduğunu fark ettim. Güzellik anlayışları batılılardan farklı olan Japonlar iddiasız, sessiz, yalın ve geçici şeylerdeki gizi ve ahengi arıyorlar. Wabi anlayışında zarif bir basitlik ve doğallık önemli. Mümkün olduğunca doğal malzemelerle az, süssüz eşyalar ve nesneler seçmek, tamamlanmamış veya eskitme yüzeylere, yıpranmış görünümlere değer vermek, atmamak, yenilememek: cilasız ahşap, yamuk çay kaseleri, geçmişle bağ kurmayı sağlayan yıpranmış, kusurlu ve birbiriyle uyumsuz günlük kullanım eşyaları...

Fark edilemeyecek şeylerdeki güzelliği görmek, doğa olaylarını önemsemek, yağmurun ve karın yağışını seyretmek, sıradan görünümlerin tadına varmak ve üstünlüğünü fark etmek gibi wabi özellikleri 19. yüzyıl başlarında Batı'da kendini gösteren Romantizm akımıyla, sadelik ve azlık da Minimalizm akımıyla benzerlik gösteriyor. Wabi nesnelerin üzerinde fazla oynamadan düzenlemeden, mükemmel bir hale getirmek için uğraşmadan kendi halinde bırakılmasından ve nesneye doğal bir biçim verilmesinden yana.

Wabi'de gri, kahverengi ve siyah renkler estetik bulunur. Wabi estetiğinde düzensizlik ve asimetri söz konusudur. İnsanın yaşlanması gibi doğadaki veya el yapımı nesnelerin de bir ömrü var. Onlara müdahale etmeden bu yaşlanmayı yavaşlatmak wabi sabi felsefesine uyuyor.

Benzer Yazılar:

Japon Kültüründe Sadelik 
Ukiyo-e ve Hokusai 
Baltalimanı'nda Japon Bahçesi 
Ahşap Kapıların Gizemi 
Zarif Basitliğin Yüceliği: Şibumi ve Sakura

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

16 Ocak 2009 Cuma

Korku ve Çaresizlik

Televizyonda Gazze'den görüntüler izledim. Üzülmemek mümkün mü? Bir anne kucağındaki ve çevresindeki çocuklarıyla sokakta koşturuyor ve 'Nereye gideceğimizi şaşırdık. Her evi, her binayı vuruyorlar' diyordu. Öylesine çaresizdi ki. Birleşmiş Milletler binası ve hastaneler bile bombalanıyordu. Şehirden kapkara dumanlar yükseliyordu. Gece atılan bombalarla şehir aydınlanıyor, ışıldıyor ama bu bir yanılsama aslında karanlık ve kötü bir aydınlanma, ölüme götüren. Korkuyla yaşıyorlar haftalardır. İnsan aynı durumda kaldığını düşündüğünde acımasızlığı anlayabilir. Hayatınızdaki en kötü kabusu hatırlayın ondan kat kat korkunç. Dünyanın bu adil olmayan savaşa seyirci kalması, durdurmak için yeterli çaba göstermeyişi inanılır gibi değil.  Bu durumdan utanmamız gerekiyor insanlık adına. Sadece bu savaşta değil; kadınlara, çocuklara kısacası sivillere yönelik geçmişteki tüm savaşlar için geçerli. 20. yüzyılın ilk yarısında da savaşlar, belirsizlik, bunalımlar ve acılar vardı. 21. yüzyıl başlarında yine aynısı. 100 yıl geçmiş insanlık inanılmaz ilerleme kaydetmiş. İlerlemiş mi gerçekten!!! Yoksa ilkel mi kalmış?

Creative Commons License*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   

8 Ocak 2009 Perşembe

Beylerbeyi Sarayı Cephe Süslemelerinde Batı ve Doğu Etkileri

18. yüzyılda Batılılaşma sonucu Osmanlı mimarisine giren ve yaygınlaşan Barok ve Rokoko süslemelerinin uygulamaları çoğunlukla sebillerde, çeşmelerde, dinsel ve askeri yapılarda ağırlık kazanmıştır. Bu düzenlemeleri planda İtalyan Barok, bezemede Fransız Rokoko olarak görmek mümkündür. 18. yüzyıl İstanbul yapılarındaki hareketlenme, kademelenme, kırılmalar, hareketli silmeler, yapısal çoğalmalar, C ve S formları, bu formların bitiminde yaprağa veya bitkiye dönüşümleri, altın yaldız, topuz formları, kartuşlar Barok ve Rokoko süslemelerine özgüdür. Barokta hareket ve ritim duygusu yüzeyi zenginleştirir. Mimaride görülen bu özellikler 19. yüzyıl başlarında yerini Ampir’e ve Neo-klasiğe bırakır ancak Barok ve Rokoko tamamen terk edilmez. Barok ile Ampir çelişkilidir. Barok’un hareketli, karmaşık, bitkisel ve organik kökenli olmasına karşın Ampir geometrik, akılcı, temiz form ve kalıplar içinde, hareketsiz, dengeli ve anıtsaldır. Neo-klasik mimaride de Yunan ve Rönesans yapılarında görülen öğelere yer verilmiştir. Cephe düzenlemesinde üçgen alınlık ve sütun kullanımı Neo-klasik yapılarda belirgindir...

5 Ocak 2009 Pazartesi

Beylerbeyi Sarayı Cephe Süslemeleri

Beylerbeyi Sarayı cephe süslemeleri açısından 19. yüzyılın diğer Osmanlı saray ve kasırlarından daha sade bir görünüme sahiptir. Ana yapının cephelerinde iç mekanın tersine ağırlıklı olarak batı tarzları hakimdir.


1. Selamlık Girişi Cephesi: Sarayın Selamlık tarafının önünde Avrupa barok saraylarının bahçelerinin tarzında düzenlenmiş simetrik ve havuzlu bir bahçe yer alır. Bahçedeki oval havuzun etrafında mermer aslan heykelleri vardır. “İki katlı olan sarayın cephesi Fransız barok saraylarından esinlenerek düzenlenmiştir” (1). Öne doğru çıkıntı oluşturan bölüm Barok yapılara özgüdür ve hareketlilik getirir. Selamlık cephesinin çıkıntılı giriş bölümünün iki katında da aynı tarz mimari öğelere yer verilmiştir. Ortada üçlü, yuvarlak kemerli pencereler varken alt katta ortadaki pencere giriş olarak kullanılır. Üçlü pencere guruplaması Neo-klasik yapıların özelliklerindendir. Bu pencerelerin iki yanında daha küçük boyutlu birer dikdörtgen pencere yer alır. Pencereler arasında alçak bir podyum üzerinde yükselen ve öne doğru çıkıntı oluşturan korint başlıklı sütunların yivleri antik mimarideki örneklerinden farklıdır...

27 Aralık 2008 Cumartesi

Duvar Sticker

Kardeşimin hediyesi olan bu duvar stickerda* minik kuşlar ve kıvrımlı dal deseni çok zarif görünüyor. Mavi bulutlu ve mor şatolu perili duvar etiketleri de Ev Grafiti'den. Ev Grafiti'de her zevke uygun duvar etiketi vb. ürünleri bulmak mümkün. Ağaç ve kuşlar ise yine kardeşimin hediyesi. Aslında tek renkti: yeşil. Kendi zevkime göre akrilik boyalarla rengini değiştirdim. Bu ürünler evinizde hesaplı ama hoş görünümler oluşturmak için ideal. Üstelik son yılların dekorasyon eğilimlerine de uygun. İstediğiniz veya sıkıldığınız zaman kolaylıkla değiştirme şansınız da var.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...