M.Ö. 675’lerde kurulan Kalkedon’un korunması için yapılan surlar bugünkü
Yeldeğirmeni’ninden geçiyormuş. 15. ve 16. yüzyıllarda bahçeli köşklerin
olduğu bölgede rüzgara açık konumundan dolayı 1780’de I. Abdülhamit
tarafından yaptırılan dört yel değirmeninden hiç iz kalmasa da semt
Yeldeğirmeni adıyla anılmaya devam etmiş. Yahudilerin 1885 yılından
sonra yerleşmesiyle ve 1908 yılında Almanların yaptığı Haydarpaşa Garı
nedeniyle semtte konutlar, okullar, kilise ve sinagog inşa edilir.
İtalyan Apartmanı, Ankara Apartmanı, Ali Bey Apartmanı, Kehribardji
Apartmanı gibi İstanbul’un ilk apartmanlarına sahip semtte, 200’e yakın
tarihi eser niteliğinde eski bina da bulunuyor. Bir zamanlar Almanların
ve Yahudilerin oturduğu Art Nouveau süslemelerin olduğu ahşap, yığma taş
ve tuğla evlerin sayıları azalmış. Betonarme yapıların çoğu ise
1950-1970 yılları arasına tarihleniyor.
http://www.artfulliving.com.tr/detay/sokaklar-bizimdir
Doğal, kültürel ve kent mirasını koruma ve tanıtımında etkin olan Çekül
Vakfı ve Kadıköy Belediyesi bu tarihi mahallenin rant alanına
dönüşmemesi ve kendine özgü dokusunu sürdürmesi için günümüzdeki kentsel
projelere alternatif 2010 yılında bir yenileme projesi hazırladı.
Restorasyon çalışmalarıyla cumbalı iki veya üç katlı konutların bir
kısmı yenilenirken özellikle İskele Sokak’ta mahalleyi canlandıracak
kamusal alanlar oluşturulması planlanıyor. Küçük esnafın korunması; 2.
el pazarları, sokak festivalleri ve sanatsal faaliyetlerle mahalle
sakinlerinin ilişkilerinin güçlendirilip dayanışma sağlanması da
amaçlanıyor. Ulaşım açısından merkezi konumdaki ve kozmopolit yapıdaki
mahallede Gezi Direnişi’nden sonra da bazı değişiklikler olduğu
gözleniyor. 25 yıldır terk edilmiş olarak duran Don Kişot apartmanı
gençler tarafından işgal ediliyor; paylaşma, saygı, diyalog önemseniyor;
duvarlarına graffitiler yapılıyor, forumlar düzenleniyor. Gençlerin,
öğrencilerin ve turistlerin tercih ettiği hosteller, sanat galerileri,
atölyeler, kültür ve dayanışma merkezi, kafeler çoğalırken esnaf da
hareketlilikten memnun.
Kadıköy Belediyesi ve Çekül ortak düzenledikleri Mural İstanbul Festivali kapsamında 2012 yılından bu yana Yeldeğirmeni’nde sokak sanatı örneklerinin sergilenmesine imkan tanıyor. Sokak sanatı ve graffiti kültürünün artmasını ve sanatın kamusal alanlarda ulaşılabilir olmasını destekleyen festival Türkiye’de ilk ve öncü olma özelliği taşıyor. Sokaklarda yürürken birdenbire modern zamanların freski olan murallarla -dev resimlerle- karşılaşıp heyecanlanıyor ve olduğunuz yerde kalıyorsunuz. Tabi yol ortasındaysanız dikkatli olmalı ve kaldırıma çıkmalısınız. Boş duvarlarda reklam panoları yerine yerli ve yabancı duvar ressamlarının çalışmalarını görmek elbette ki sevindirici.
İfade özgürlüğünü, çeşitliliği ve birey olmayı savunan bağımsız sanatçılar hayal güçlerini kullanarak, yaşayan ve gün içinde yüzlerce kişinin geçip gittiği sokaklardaki geniş yüzeylere ruh katma ve canlılık getirme fırsatı buluyor. Kökeni çok eski zamanlara uzansa da (mağara resimleri) bina duvarlarına yapılan resimler henüz yaygın bir kesim tarafından benimsenmiş değil. Hatta pek çok graffiti sanatçısı vandalist suçlamasıyla karşılaşabiliyor. Sokak sanatçıları için önemli olan: özgürlük, düşündüğünü aktarabilmek ve bunu sınırlı ve kapalı bir mekânda değil herkesin ulaşabileceği yerlerde yapabilmek.
Genellikle siyah-beyaz resimleriyle ve satirik stiliyle bilinen Alman Sanatçı Dome’un Tayyareci Sami sokaktaki sembolist ve melankolik resminde çizgisel üslubu ve ayrıntılardaki titizliği hemen fark ediliyor. Denizde giden bir tekne içindeki başlarında hayvan kafası maskesi taşıyan iki figür antik Yunan vazo resimlerini çağrıştırıyor. Tekniğiyle ve sürrealist çizimleriyle farklılaşan 32 yaşındaki Brezilya’lı sanatçı Claudio Ethos’un az renk kullandığı minimal çalışmasında bir karyola taşıyan fantastik bir sıcak hava balonu görülür. Balonu çevreleyen kasvetli siyah ve gri bulutlar yumuşak geçişlerle ve tonlamalarla verilmiş. Sanatın anlamını görülerek ve hissedilerek bulduğunu ifade eden ve kentin ruhundaki griliği kaldırmayı amaçlayan Güney Afrikalı sanatçı ve aktivist Freddy Sam’in Karakolhane Caddesi’ndeki bir binadaki resminde yıldızlar ve ay ile aydınlanan gecede su içinde bir fil sahnesi göze çarpıyor.
Haziran’da festivalin üçüncü yılında yer alan sanatçılardan Polonyalı M-City Talimhane Sokak’ta şablon tekniğindeki siyah beyaz resminde dev bir uçan nesnenin içine çektiği polis arabaları konusunu görselleştirmiş. Common Experince tarafından organize edilen çalışma oldukça düşündürücü. M-City aynı zamanda grafik tasarımcı, gezgin, amatör mimar ve yardımcı doçenttir. Yine Polonyalı mimar ve ressam Sepe ve Chazme kültürlerin, savaşların, politikaların, dinlerin kesiştiği İstanbul’dan esinlenilmiş, mimari çizimleriyle fantastik ve etkileyici bir ortak çalışmaya imza atan isimlerden.
İstanbul’un neresinde olursanız olun Yeldeğirmeni’ne bir uğrayın, kent gezgini gibi acelesiz sokaklarında dolaşın; esnafından alışveriş yapın; sıkıcı, monoton binalara renklilik getiren sokak sanatçılarının vinçlere veya merdivenlere çıkıp yaptıkları dev duvar resimlerinden oluşan açık hava sergisini gezin ve bir kafesinde kahvenizi mutlulukla yudumlayarak güzel bir gün geçirin…
Kadıköy Belediyesi ve Çekül ortak düzenledikleri Mural İstanbul Festivali kapsamında 2012 yılından bu yana Yeldeğirmeni’nde sokak sanatı örneklerinin sergilenmesine imkan tanıyor. Sokak sanatı ve graffiti kültürünün artmasını ve sanatın kamusal alanlarda ulaşılabilir olmasını destekleyen festival Türkiye’de ilk ve öncü olma özelliği taşıyor. Sokaklarda yürürken birdenbire modern zamanların freski olan murallarla -dev resimlerle- karşılaşıp heyecanlanıyor ve olduğunuz yerde kalıyorsunuz. Tabi yol ortasındaysanız dikkatli olmalı ve kaldırıma çıkmalısınız. Boş duvarlarda reklam panoları yerine yerli ve yabancı duvar ressamlarının çalışmalarını görmek elbette ki sevindirici.
İfade özgürlüğünü, çeşitliliği ve birey olmayı savunan bağımsız sanatçılar hayal güçlerini kullanarak, yaşayan ve gün içinde yüzlerce kişinin geçip gittiği sokaklardaki geniş yüzeylere ruh katma ve canlılık getirme fırsatı buluyor. Kökeni çok eski zamanlara uzansa da (mağara resimleri) bina duvarlarına yapılan resimler henüz yaygın bir kesim tarafından benimsenmiş değil. Hatta pek çok graffiti sanatçısı vandalist suçlamasıyla karşılaşabiliyor. Sokak sanatçıları için önemli olan: özgürlük, düşündüğünü aktarabilmek ve bunu sınırlı ve kapalı bir mekânda değil herkesin ulaşabileceği yerlerde yapabilmek.
Bu sanatçılardan Şili’li İnti
Taksim Gezi Parkı direnişinden etkilenerek; Macit Erbudak Sokak’taki omzuna
sarı bir kuşun konduğu, elinde elma tutan, bileğinde kuru kafalı bilezik takılı
ve kırmızı giysisi üzerinde çeşitli semboller bulunan hayali karakterli resmine
Direniş Hatırası adını verir. Karakolhane Caddesi üzerindeki Buzhane’nin bir
duvarını İstanbullu sanatçılar Rad, Canavar ve Cins, diğer duvarını Fu, Lakormis, Wicx ve Esk
Reyn kolektif bir çalışmayla boyarlar. Ve yaptıklarını şöyle dile
getirirler: Canavar “Zaman imgeleşti, biz boyadık”, Cins; “Üçümüz de daha önceki işlerimizde görülebileceği gibi çevre, zaman gibi
faktörleri barındıran bir iş boyadık. Gezi olaylarından henüz yeni çıkmıştık,
ama hiç birimiz “penguen” gibi simgeleşmiş imgeler üzerinden gitmek istemedik.”
Esk Reyn aynı zamanda festivalin organizasyon sorumluluğunu da üç yıldır
sürdürüyor.
Kadıköy’deki Gezi Direnişleri
sırasında İstanbul’da bulunan Alman Sanatçı grubu Captain Borderline’nın
üyeleri Dabtar & Shanti de resimlerinde direnişe yönelik sembollere –penguen,
ağaç, barış, müzik vb.- yer verirler. Ali İsmail Korkmaz Parkı’nın bahçesine
bakan bir apartman duvarında Arjantinli sanatçı Jaz’ın simetrik yerleştirilmiş,
at üzerindeki kılıçlarla birbirine saldıran ve yüzleri görülmeyen iki şövalyeyi
hareket halindeyken yansıttığı kırmızı ve kahve tonlarından oluşan çalışması da
dikkat çekici.
30 yaşındaki İtalyan sanatçı Pixel
Pancho sprey boyalarla duvarlara yaptığı insanlaşmış robot resimleriyle
tanınıyor. Yeldeğirmeni sokaklarındaki iki çalışmasında da robot figürleri sürrealist
ve fütüristik bir etki bırakıyor. Aynı zamanda İtalyan ressam Giorgio de
Chirico’nun gerilimli sessizliğini, donuk ve simgesel anlamlar taşıyan
figürlerini de akla getiriyor. 1979 doğumlu Fransız Amose insan bedenini
çizimleriyle ve kullandığı renklerle, boyutlarıyla abartarak geometrik biçime
dönüştürüp soyutlaştırıyor. Ne kadın ne erkek, zamansız bir çağda yaşayan
orantısız ve gizemli karakterler. Güney Amerika kültüründen ilham alan, basit
şekilleri ve grafik çizgileri seven sanatçı resimlerinde sprey boya yanı sıra
serigrafi baskı tekniğini de uyguluyor.
Genellikle siyah-beyaz resimleriyle ve satirik stiliyle bilinen Alman Sanatçı Dome’un Tayyareci Sami sokaktaki sembolist ve melankolik resminde çizgisel üslubu ve ayrıntılardaki titizliği hemen fark ediliyor. Denizde giden bir tekne içindeki başlarında hayvan kafası maskesi taşıyan iki figür antik Yunan vazo resimlerini çağrıştırıyor. Tekniğiyle ve sürrealist çizimleriyle farklılaşan 32 yaşındaki Brezilya’lı sanatçı Claudio Ethos’un az renk kullandığı minimal çalışmasında bir karyola taşıyan fantastik bir sıcak hava balonu görülür. Balonu çevreleyen kasvetli siyah ve gri bulutlar yumuşak geçişlerle ve tonlamalarla verilmiş. Sanatın anlamını görülerek ve hissedilerek bulduğunu ifade eden ve kentin ruhundaki griliği kaldırmayı amaçlayan Güney Afrikalı sanatçı ve aktivist Freddy Sam’in Karakolhane Caddesi’ndeki bir binadaki resminde yıldızlar ve ay ile aydınlanan gecede su içinde bir fil sahnesi göze çarpıyor.
Haziran’da festivalin üçüncü yılında yer alan sanatçılardan Polonyalı M-City Talimhane Sokak’ta şablon tekniğindeki siyah beyaz resminde dev bir uçan nesnenin içine çektiği polis arabaları konusunu görselleştirmiş. Common Experince tarafından organize edilen çalışma oldukça düşündürücü. M-City aynı zamanda grafik tasarımcı, gezgin, amatör mimar ve yardımcı doçenttir. Yine Polonyalı mimar ve ressam Sepe ve Chazme kültürlerin, savaşların, politikaların, dinlerin kesiştiği İstanbul’dan esinlenilmiş, mimari çizimleriyle fantastik ve etkileyici bir ortak çalışmaya imza atan isimlerden.
İstanbul’un neresinde olursanız olun Yeldeğirmeni’ne bir uğrayın, kent gezgini gibi acelesiz sokaklarında dolaşın; esnafından alışveriş yapın; sıkıcı, monoton binalara renklilik getiren sokak sanatçılarının vinçlere veya merdivenlere çıkıp yaptıkları dev duvar resimlerinden oluşan açık hava sergisini gezin ve bir kafesinde kahvenizi mutlulukla yudumlayarak güzel bir gün geçirin…
Bağlantılar:
Nalan Yılmaz, Yeldeğirmeni’nde Duvar Resimleri, 16 Eylül 2014, Lebriz Sanal Dergi
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder