Sayfalar

27 Mayıs 2014 Salı

Mimar Sinan'ın İzinde

Önceki haftalarda Çengelköy, Anadolu Kavağı, Yoros Kalesi, Yuşa Tepesi; Karaköy kafeleri, Galata ve Beyoğlu gezilerimizden sonra yine güzel bir bahar gününde arkadaşlarımla Mimar Sinan Gezisi* yapmaya karar verdik. Eminönü'ne geçerken Gökçeada'da 6.5 şiddetinde deprem olmuş. İstanbul'un pek çok yerinden de hissedilmiş. Denizde seyir halindeki motorda depremi hiç fark etmedim. Küçük turumuzun ilk durağı olan Tahtakale'deki Rüstem Paşa Camii'nin -1561- iç ve dış duvarlarındaki çiniler renkleri, motiflerin çeşitliliği, ince işçiliği ve uyumlu düzenlemeleriyle göz alıcı. Natüralist üslubun hakim olduğu çiniler arasında 41 çeşit lale motifi bulunuyor. Kütahya ve İznik'te çini atölyeleri sahibi, zenginliği ve entirikacı yönü dillere destan Rüstem Paşa 4000 kadar çiniyi camide kullandırır Mimar Sinan'a. Mavi ve beyaz rengin hakimiyetindeki çinileri ön planda olsa da kalem işleriyle de dikkat çeken süslemeler klasik Osmanlı özelliklerini yansıtıyor. Sinan yapılarının sadeliğinden uzak olan sekiz destekli cami, altındaki depo katıyla yükseltilmiş bir platform üzerinde inşa edilmiş. Alt katın paralelinde dükkanlar sıralanıyor. Dar alana kurulu caminin önünde beş bölümlü son cemaat yeri mevcut. Camide etraftaki dükkanların esnafı öğle namazı kılarken turist grupları da bizim gibi son cemaat yerinde içeri girmek için bekliyor. Külliye iki han, hamam ve medreseye de sahip.


Rüstem Paşa Camii'nden çıkıp; eski yapıların bazılarının çok bakımsız ama restore edilen konakların ve evlerin gerçekten çok hoş olduğu dar, yokuşlu ve kıvrılan sokaklarda yaklaşık yirmi dakikalık keyifli bir yürüyüşten sonra Süleymaniye Camii (1550-57) tüm anıtsallığıyla bizi karşılıyor. Ama öncesinde caminin Haliç tarafındaki Mimar Sinan'ın  biblo gibi bir sebili olan türbesi önünde dua ediyoruz.  Süleymaniye Külliyesi oldukça geniş bir alana yayılmış. Cami etrafında külliyenin toplumsal hayatın sürekliliği için gerekli diğer yapıları sıralanırken,  avlusunda da türbeler ve hazire yer alıyor. Mühendislik ile mimarinin bütünleştiği Süleymaniye Cami ile ilgili mimari detaylar için lebriz sanal dergi'deki araştırmamdan fikir edinilebilir. Turistlerin ilgi odağı Süleymaniye'nin sadeliği onun muhteşemliğine engel olmuyor. Aksine bu yalınlık daha mistik, huzurlu bir atmosfer yaratırken, insanı tüm varlığıyla kucaklayıp başka bir aleme girilmiş gibi hissettiriyor.

Bir anlatıma göre İran Şahı caminin inşasına katkıda bulunmak adına Sultan Süleyman'a büyük bir sandık dolusu değerli taşlardan oluşan mücevher gönderir. Sultan bu cüret karşısında öfkesini bastırır. Mimar Sinan'dan caminin temel harcına yüzlerce altından, son derece iri zümrütlerden, yakutlardan, pırlantalardan oluşan bu hazineyi katmasını ister. Temelin yerleşmesi sırasında Sinan imparatorluğun her yerinden yapı malzemeleri, sütunlar, taşlar, en nadide halılar, çiniler getirtir. En iyi nakkaşların, hattatların, ustaların, sanatkârların Padişahın sabırsızlığı nedeniyle insanüstü çabalarla gece gündüz büyük emek harcayarak yetiştirmeye çalıştığı cami 1557'de açılır. Külliyenin tamamlanması iki yıl daha sürer. Caminin arka bahçesindeki Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Hürrem Sultan'ın türbelerinin içinde duvarlar yarıya kadar beyaz, lacivert, kırmızı ve firuze renklerinden oluşan bitkisel kompozisyonlu çini panolarla kaplıdır. Mihrimah Sultan'da babasının türbesinde yatıyor. Bilindiği üzere Kanuni 1566'da Zigetvar seferi sırasında 73 yaşında ölür. İç organları çıkarılarak çadırın altında bir çukura gömülür ve ceset mumyalanır. Cenazesi sefer sonrası İstanbul'a getirilir.  Yerine yaşayan tek oğlu II. Selim geçer. Dört sezondur yayınlanan ve birkaç hafta içinde final yapacak olan 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi nedeniyle Hürrem Sultan Türbesi rağbet görüyor.


Süleymaniye Cami'nin insanı ezmeyen görkeminin -kubbe çapı 26,20 m, yerden yükseklik 49,5 m-, iç ve dış avlusunun etkisinden kurtulduktan sonra külliyenin yapılarındaki lokantalardan birine oturup meşhur, ucuz, temiz ve lezzetli kuru fasulyelerinden yenmeli. Fasulye sevmeyenler için başka alternatifler de var. Ayrıca nargile seven bir arkadaşınızın isteği üzerine yine külliye sınırları içinde Türk sanat müziği eşliğinde közde kahve içip, yerli turist olmanın tadını çıkarabilirsiniz.

Şimdiki istikamet Kanuni'nin genç yaşında ölen oğlu Mehmet için Mimar Sinan'a yaptırdığı Şehzade Camii. Aslında biz kronolojik olarak tersten başladık geziye :). Üç yapı içinde en erken tarihlisi Şehzade Külliyesi 1544-1548. Yivli ve üzeri kabartmalı minareleriyle ve cephesindeki detaylarla süslü bir cami. Merkezi yarım kubbeye dört yarım kubbenin eklendiği bu cami ile ilgili mimari bilgiler de yukarıda yazdığım linkte. Yola paralel caminin orijinal duvarları pek çok kez değiştirilmiş. Caminin avlusundaki içi oyuk yaşlı çınar ağacı da görülmeye değer. Dar ve tarihi sokaklardan geçerek Vefa'ya inip boza içmeden dönmek olmaz.


Tarihi yarımadada yürüyüş mesafesindeki üç önemli Mimar Sinan külliyesini gezdik ancak daha çok var elbette. Marmaray ile Üsküdar'a geçip Boğaz'ın incilerinden olan ve Şehzade Camii ile eşzamanlı olarak yapımı süren 1547 tarihli Mihrimah Sultan Camii'ne de uğruyoruz. Mimar Sinan Mihrimah Sultan'ın saray arazisi içinde alanın imkan verdiği ölçüde külliyeyi kıyı şeridi üzerine yerleştirmiş. Dar alana kurulu olduğu için klasik bir avlusu yok. Son cemaat yeri önü sundurmayla genişletilmiş ve ortasına şadırvan eklenmiş. Merkezi kubbeye üç yarım kubbenin eklendiği yapının iç mekanındaki zarif süslemeler ve renkler sultana yaraşır biçimde. Cami yanında medrese, hamam, hazire ve sıbyan mektebine de yer verilerek küçük bir külliye oluşturulmuş.


Ve yakınlardaki manzaralı bir kafede bir şeyler içip ayrılma vakti. Güneşin batışı ve kızıllık iyice geçip karanlık çöktüğünde ışıklandırılmış Şemsi Ahmet Paşa Camii yakınlarına geliyorum. Her görüşümde "hoş ve narin bir biblo gibi" diye aklımdan geçirdiğim yapı 1580 tarihli küçük bir külliye. Kuşkonmaz adıyla da bilinen ve sekizgen sistem üzerinde tek kubbeli ve tek minareli camiye bitişik türbe ve avlu kenarında  L planlı medresesi bulunur. Hikayeye göre Şemsi Ahmet Paşa Sokullu Mehmet Paşa'nın Camisini kuşların kirletmesini gördükten sonra (Sokullu'ya göre gökyüzüne açık olan her yer kuşların pislemesine müsaittir.) Sinan'dan hiçbir kuşun konmayacağı bir yere cami yapmasını ister. Mimar Sinan camiyi denizin kenarında Karadeniz ve Marmara'dan esen rüzgarların kesiştiği noktaya kurar. Böylece rüzgarın ters etkisi ve minare içinde çıkardığı uğultu  kuşları ürküterek konmalarını önler. Caminin çevresinde ben de kuş görmedim ama keşke olsaymış :).


Padişahlar, Şehzadeler, Sultanlar'dan başka devletin üst düzey yöneticileri için de yapılar inşa eden Mimar Sinan'ın bu kadar çok ve kalıcı eser (477) vermesinin dehası, çalışkanlığı, sürekli kendini geliştirme çabaları, yetenekleri ve yetiştirdiği mimarlar ile birlikte; Osmanlı'nın en zengin döneminde yaşamış olmasının da etkisi vardır kuşkusuz. Sinan Kanuni'nin yiğit ve iyi yetişmiş Şehzadeleri Mustafa ve Bayezid için herhangi bir yapı inşa edememiş ne yazık ki. Ama onların öldürülmesinde payı olan Rüstem Paşa, Zal Mahmud Paşa, Şemsi Ahmet Paşa için külliyeler meydana getirmek zorunda kalmış. Şehzade Mustafa veya Bayezid tahta geçseydi Osmanlı Devleti'nin gelişimi nasıl olurdu diye merak etmeden duramıyorum. Olmuşla ölmüşe çare yokmuş. Abisi ve kardeşinin ölümünden sonra tahtın tek varisi II. Selim padişahlığa kavuşunca, Sinan'ın sekiz ayak üzerine oturtulmuş 31.28 cm çapındaki kubbesiyle en mükemmel eseri olan Selimiye Cami'ni ve Külliyesini yaptırtır.

*Arkadaşlarımla Mimar Sinan'ın İstanbul'daki yapılarının çoğunu öğrencilik yıllarında ve sonrasında gördük. Bazılarının her gün önünden ve avlusundan geçtik. Osmanlı mimarisini başlangıcından 18. yüzyıl  sonuna kadar detaylı biçimde üç dönem işledik. Hatta öyle zorluydu ki üst sınıflardan sadece bu ders yüzünden  7.  yılda da mezun olamayanları duyuyorduk. Neyse ki biz dördüncü sınıfta üçten ders almak zorunda kalsak da, son sınavlardan umduğumuzun üzerinde bir başarıyla geçip dört yılda mezun olabildik. Vize ve final sorularından örnekler: İznik Yeşil Cami ile İlyas Bey Cami karşılaştırması; Taphaneli camilerin ortaya çıkışı ve süsleme özellikleri; Beylikler dönemi türbe yapıları; Ulu Cami gelişimi; Osmanlı'da merkezi plan gelişimi; Bursa'da külliye kuruluşları özellikleri; Klasik Osmanlı mimari yapısı ile Saruhanoğlu kubbeli yapılarının karşılaştırması; merkezi kubbeye dört yarım kubbe katılımı ve Şehzade Cami; Süleymaniye ve Selimiye plan ve cepheleri...  :)

Not: Üsküdar Mihrimah Sultan Camii ve  Şemsi Ahmet Paşa Camii dışındaki tüm fotoğraflar Emine  Artan tarafından çekilmiştir.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder