Sayfalar

20 Aralık 2008 Cumartesi

Olası dünyaların ressamı Paul Klee

1879-1940 yılları arasında yaşamış olan İsviçreli ressam Paul Klee, 20. yüzyılın ilk yarısında modern sanatın önemli temsilcilerinden biridir. Müzisyen bir anne ve babanın oğludur. Keman çalan, şiir ve kısa öyküler yazan sanatçı Bern’de öğrenim görür ve 1898’de diplomasını alır. 1900 yılında Münih Akademisi’ne kayıt olur ama orada resim yapmayı öğrenemediğini belirtir. Birkaç ay İtalya’da kalır ve çalışmalarda bulunur. 'Komedyen 2', 'Dağın Kötümser Alegorisi' ilk dönem resimlerindendir. 1906 yılında evlenip Münih’e yerleşir. 1907’de bir oğlu olur ve mutlu bir aile yaşantısı sürdürür. Keman çalmaya devam ederken bir yandan da 1910’da ve 1911‘de İsviçre’de ve Münih’de sergiler düzenler. Wassily Kandisnky, Franz Marc ve diğer avangardlarla yakınlık kurar. Ekspresyonist anlayışta resimler yapan sanatçıların yer aldığı Der Blaue Reiter -Mavi Atlı- grubunun ikinci sergisine katılır. 1912’deki Paris seyahatinde Kübist deneylerden etkilenir. İki yıl sonra Tunus’a yaptığı gezinin ardından resimlerini renk kütleleriyle kurarak ritimli ve şiirsel bir anlatıma ulaşır. 1916 yılında orduya katılan sanatçı 1. Dünya Savaşı sırasında da resim yapmaya devam eder ve sergiler açar. 'Mavi Ay', 'Çatı' gibi geometrik, renkli, şiirsel ve evrensel manzaralar yapar. Savaş sonrası yağlıboya çalışmalara ağırlık verir. Bu resimleri hiyeroglifi andıran motiflerle zenginleştirir. 1920’den sonra yüzden fazla resmi bir retrospektif kapsamında sergilenir. Bu ticari başarısını artırır ve ona ün kazandırır.

Klee, Walter Gropius’un kurduğu ve Moholy-Nagy, Kandinsky, Le Corbusier, Malevich, Lissitzky, Breuer, Mies Van Der Rohe gibi dönemin en önemli mimar ve sanatçılarının görev aldığı tasarım okulu Bauhaus’da 1921-1931 tarihleri arasında dersler verir. Zanaat ve sanat farkını ortadan kaldırmaya çalışan, üsluptan çok yararcı sanatı destekleyen Bauhaus’da Rönesans atölyeleri örnek alınmıştır. Mimarlık, heykel, endüstri tasarımı, resim alanlarında eğitim verilen okulda emek ve el ustalığı isteyen beceriler ve işçilik öğretilir. Öğrencilerden yaratıcılıklarını kullanarak yeni biçimler ortaya çıkarmaları beklenir. Eğitimin yanında teknik ve sanatın bir arada olduğu seri üretimler yapılmıştır. Uygulamalarda yalın ve geometrik formlar ön plandadır. Mezun olan bir öğrenci her türlü eşyanın üretimini yapabilecek düzeydedir. Bu okulla sanat ve endüstri arasında ilişki kurulmuştur. Sanatın yaygınlaşması ve ulaşılır olması amaçlanmıştır.

Klee’nin Bauhaus’daki eğitim yöntemleri “Pedagojik Taslaklar” adıyla 1925 yılında yayınlanır. Dört kısımdan oluşan bu kitapta çizgi ve strüktür, boyutlar ve denge, yerçekimine tabi kıvrımlar, kinetik enerji konularından söz eder. 1924’de Jena’daki Müze’de kendi resimlerinin de bulunduğu bir sergi açılışındaki konferans için hazırladığı metin olan “Modern Sanat Üzerine” 1945'de basılır. Bu notlar felsefe, müzik ve bilim bilgisiyle geniş bir bakış açısına sahip bir ressamın sanat sorunları üzerine yoğun metafiziksel düşünmelerinin sonucudur. 20. yüzyıl sanatının yaratma tekniğinin açıklanmasıdır. Sanatçı Berlin, Fransa, Amerika ve İngiltere'de sergiler açar. Bauhaus’daki öğretmenliğinin ardından Düsseldorf Akademisi’nde profesör olarak çalışır. Naziler buradaki görevine son vererek Münih’te açılan ‘Dejenere Sanat’ sergisinin başköşesinde Klee’ye yer verirler. 100 kadar çalışmasına el konulmasından sonra sağlık durumu bozulur. Almanya’dan ayrılıp Bern’e döner. Son yıllardaki büyük boyutlu çalışmaları gittikçe soyutlaşır. Melek tablolarındaki hüzün kendi ölümünü sezişi olarak yorumlanır.

Klee sürekli oluş içindeki evrensel bütünlüğün bir parçası olarak görür kendini ve insanı: “İnsan bitmemiştir, gelişim içinde kalmalı, açık olmalı, yaşamında da yaratılışın ve yaratanın seçkin çocuğu olabilmelidir.” İç ve dış dünya arasında köprü kurmanın gerekliliğini kavramıştır. Bauhaus’daki derslerinde biçimin değil işlevin önemini vurgular. Biçimlerin görünümünden çok kökenleri üzerinde durur. Canlının gelişme sürecindeki hareketini ve nesnelerin ardındakinin görülmesi gerekliliğini ifade eder. Ona göre sanatçı önündeki sonsuz olanakları araştırır, doğadaki yaratma sürecini izler ve ortaya koyduklarıyla bu sürecin devamını getirir. Çizgiye ve desene önem veren Klee’nin atölyesinde bir biçim tekrar edilmez, hiçten ve görünmeyenden oluşturulan biçimlerle görsellik elde edilir. Noktadan başlayarak çizgiye, yüzeye ve hacme gidilir. Aktif bir çizgiye başka bir çizgiyle eşlik eder. Herhangi bir yere yönlenmeden hareket eden bir nokta yürür. Çizginin hareketine ton ve renk katılarak biçimlendirmeler çeşitlenir. Onun anlayışına göre çizgi ölçülebilir, tonlar da tartılabilir. Renkler ise niteliklerine göre ayrılırlar. Ölçü, tartı ve nitelik biçimlendirme öğeleridir. Bu öğelerle sayısız görünümler elde edilebilir. Biçim oluştururken düşünce ve sezgiden yola çıkılmasını savunur. Sezgi olası dünyalara açılan kapıdır.* Düşüncenin görselleştirilmesinde etkendir. Klee resim yaparken bu doğrultuda hareket eder. Görünmesinden hoşlanılan ya da hoşa giden nesnelerin resmini yapmaz. Var olanı taklit etmez, yeni biçimlerle imgeler ortaya çıkarır. Olanı değil olabilecekleri göstermek ister. Sanatçının böylece yaratılışın gizli kaynağına yakınlaşabileceğini belirtir: “Orada olmayı, bu yere ister Yaratılışın beyni, ister yüreği deyin, sanatçı olarak orada olmayı kim istemez.


Onun resminde ruh durumları, düşsel deneyimler ve duygular düşünmeden oluşturulan hareketle özgürce oynadığı biçime dönüşür. Kendisi bunu ruhsal doğaçtan yaratma olarak adlandırır. Resim doğanın kopyası değildir artık; rengin ve biçimin uyumudur. Küçük boyutlu ve özellikle küçük karelerle oluşturduğu geometrik desenli resimleri zarif fırça vuruşlarından ve hafif renklerden oluşur. Şiirsel dehası hayatın derinliğine girmesini ve bunu görüntülere dönüştürebilmesini sağlar. Ressam, her hangi bir akıma bağlı değildir ama soyut resim üzerinde etkileri olmuştur. Klee, evrenin her şeyde bulunsa da görülmeyen yapısını çözmeye çalışmasıyla sürrealistler tarafından benimsenmiştir. Sanatı esprili, çekimser, ilkel** ve çocuksu bulunan Klee, vaktinin çoğunu atölyesinde geçirmiştir. Olası dünyalardan haber vererek yaşama yeni bir şeyler katmaya ve evrensel bütünlüğe ulaşmaya çalışmıştır.

Notlar:

* “Dünya bugünkü biçimiyle olabilecek tek dünya değildir.”
** 20. yüzyılın ilk yarısında pek çok sanatçı natüralist sanatın karşısında durup primitifliğe ve saflığa ilgi duymuştur. Bilimin gelişmesiyle gözle görünen algının yetersiz kaldığını düşünen Klee bu ilkelliğin basitleştirmeyi amaçlayan disiplinli bir tutum olduğunu ve bu anlamda gerçek ilkelliğin tersi olduğunu savunur. Modern sanat ilkel eğilime önem verir ama zarifliğe ve şehre bağlıdır.

Kaynaklar:

1- Gombrich, E.H., Sanatın Öyküsü, çev: Bedrettin Cömert, Remzi Kitabevi, 3. Basım, 1986.
2- İpşiroğlu, Nazan-Mazhar, Sanatta Devrim, Remzi Kitabevi, 3. Basım, İstanbul, 1993.
3- Klee, Paul, Modern Sanat Üzerine, çev: Rahmi G. Öğdül, Altıkırkbeş Yayın, İstanbul, 1995.
4- Lynton, Norbert, Modern Sanatın Öyküsü, çev: Cevat Çapan, Sadi Öziş, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul, 1991.
5- Muller, Joseph-Emile, Modern Sanat, çev: Mehmet Toprak, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972.
6- Passeron, René, Sürrealizm Sanat Ansiklopedisi, çev: Sezer Tansuğ, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul, 1990.
7- Richard, Lionel, Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi, çev: Beral Madra, Sinem Gürsoy, İlhan Usmanbaş, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul, 1991.

Nalan Yılmaz, Görünmeyeni Görünür Kılan Paul Klee, 18 Aralık 2008, Lebriz Sanal Dergi

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License 

1 yorum :