Sayfalar

4 Kasım 2008 Salı

19. yüzyıl Osmanlı Resminde Natürmort

Osmanlı Sanatı'nda çiçek, bitki ve meyve motiflerini çini ve seramiklerde, minyatürlerde, ebruda, mimari süslemelerde ve stilize olarak halı ve kilimlerde görmek mümkün. İznik çinilerinde özellikle lale, sümbül, karanfil, menekşe, bahar dalları, üzüm salkımları, rozet çiçeği, asma yaprakları, spiral kıvrık dallar, açılmış tomurcuk güller ve enginar gibi desenler kullanılır. Camileri süsleyen duvar çinilerinde girift bir şekilde birbirinin içinden geçen çiçekler, kıvrımlı dallar ve yapraklar çok çeşitli renklerle yapılır. Çiniler dışında üretilen fincan, matara, ibrik, sürahi, kase, kupa, vazo ve kandil gibi eşyalar üzerinde de bu tür motifler bulunur.

18. yüzyıldan itibaren minyatürlerde özellikle Lale Devri’nin (1718-1730) etkisiyle saraylar, evler, çeşmeler ve arabalar; çiçek, meyve figürleri ve kabartmalarıyla bezenir. Çiçekler için gazellerin yazıldığı bu kısa dönemde şiir kitapları da çeşitli bitkisel motiflerle süslenmiştir. Batılılaşma ile birlikte Batı resim özellikleri minyatürlere girmeye başlar. Saraya Avrupa’dan gelen eşyalar ve resimli kitaplar minyatürlerdeki tarihi konuların yerlerini çiçek ve kıyafet resimlerine, kır sahnelerine ve kadın-erkek portrelerine bırakmasına neden olur. Dönemin önemli nakkaşlarından Ali Üsküdari’nin katmerli gülleri, sümbülleri, laleleri, zambakları ve karanfilleri; canlı, parlak renkli ve gölgelidir. Çiçeklerin yanına nerede kullanıldıklarını da yazan nakkaşın bu çalışmaları yüzey süslemesinin ötesindedir. Abdullah Buhari’nin de gerçekçi biçimde resmettiği çiçekleri ünlüdür. Lale Devri’nin en ünlü nakkaşı Levni’nin tek tek sayfalar üzerine resimlediği kadın ve erkek figürlerinin etrafındaki bitkisel motifler minyatüre hareketlilik ve zariflik kazandırıp natüralist bir etki uyandırır. Ayrıca Surname-i Vehbi adlı III.Ahmed’in şehzadelerinin sünnet düğününün anlatıldığı kitaptaki ‘Meyvelerin Geçişi’nde sepetlerin içindeki elmalar, narlar, incirler ve erikler hacimli duruşlarıyla natürmort bir kompozisyon oluşturur gibiler. Levni’den sonra 18. yüzyıl sonlarında ve 19. yüzyıl başlarında manzara ve çiçek resimlerine ilgi artar.

Mimaride Barok ve Rokoko tarzlarının uygulandığı çeşme, köşk, saray gibi yapıların dış ve iç süslemelerinde kıvrımlı dallar ve çiçekler yoğun olarak işlenir. İç mekanda, duvar ve tavanlarda kalem işi bitkisel bezemeler ağırlıktadır. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve 19. yüzyıl boyunca İstanbul ve Anadolu’daki saray, köşk, kasır ve yalıların yemek odalarında kalem işi nakışlar, bitkisel motifler, manzara, vazo veya saksı içinde çiçekler, devrilmiş sepetler, meyve çanakları, içine bıçak saplanmış karpuzlar gibi sahneler vardır. Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesindeki Yemiş Odası’nda yoğun bezeme göze çarpar. 19. yüzyılın ikinci yarısında Yıldız Sarayı’nın Şehzade Köşklerinin duvar ve tavanlarında bitkisel motiflerle çevrili geometrik bölmeler veya madalyonlar içindeki natürmortlu kompozisyonlar da süsleyici niteliktedir. Ancak ışık ve gölgeye dikkat edilmiştir ve görülen olduğu gibi ayrıntılarıyla verilmiştir. Mimari bezeme olarak değerlendirilen bu tür resimlerin Abdülaziz döneminde saray emrinde çalışan ressamlar, dekoratörler ve azınlık ustalar, İstanbul dışı köşk ve evlerde ise yerli ustalar tarafından yapıldığı belirtilir.

19. yüzyılda Askeri ve Sivil okullarda Batılı anlayışta perspektifli resim derslerinin konmasıyla ilk örneklerini görmeye başladığımız resimlerin konuları ağırlıklı olarak manzara ve niteliklerinin güçlü olmasıyla dikkat çeken tabiat-ı sakine denilen natürmort'tur. Fotoğraftan ya da kartpostaldan büyüterek renklendirme yöntemiyle kopya olarak yapılan bu çalışmalarda gözlem ve perspektif önemlidir. Natürmortlarda hacim çalışmaları ve formlardan, geometriden yararlanarak doğadan düzenlemeler yapılıyordu. Osman Nuri Paşa, Ahmet Şekur, Ahmet Ziya Akbulut gibi asker ressamların bu tarz resimleri vardır. Ancak ikinci kuşak asker ressamlardan Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid ve Hüseyin Zekai Paşa natürmortun ilk ve en önemli temsilcileridir. Türk primitiflerinin dışında olan Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid ve Hüseyin Zekai Paşa yağlıboya tual resimlerinin temelini atanlardan farklıdırlar. Yıllarca yurtdışında resim eğitimi görmüş olan üç ressam ve yurtdışına gitmediği halde resimdeki gelişmeleri takip etmiş ve belli bir üslup sahibi Hüseyin Zekai Paşa; çeşmeler, camiler, şadırvanlar, orman ve kır görüntüleri, manzara içinde mimari ve küçük boyutlu figürler, portreler ve natürmortlar yapmışlardır.


Primitiflerde doğa donuk, cansız ve insansızken Şeker Ahmet Paşa’nın, Süleyman Seyyid’in ve Hüseyin Zekai Paşa’nın resimlerinde canlı, yaşayan, ifadeci bir hal alıyor. Yaprakları, vazolardaki çiçekleri ve meyveleri minyatürcü gibi çizen ve boyayan öncekilerden kendilerine özgü rahat fırça vuruşlarıyla ayrılırlar. İşçilikleri daha iyidir. Bütün bunlar Paris’te alınan eğitimin sağladığı gözleme önem verme, dikkatli ve temiz çalışma, sağlam desen oluşturma, ışığı iyi kullanma, düzenlemede özenli olma gibi özellikler sonucudur.

ŞekerAhmet Paşa (1841-1907) doğa nesnelerini atölyesindeki masalara yerleştirerek resimlerini yapan bir sanatçıydı. Figür, desen, anatomi ağırlıklı bir eğitim almış olmasına rağmen manzara ve natürmortu tercih eden Şeker Ahmet Paşa’nın doğayı olduğu gibi aktarmak ve ayrıntılara önem vermek gibi bir kaygı taşımadan çalışmalarına kendi yorumunu kattığını söyleyebiliriz. Seçtiği objelerin birbirlerine olan oranlarına dikkat etmez. Bozulan oranlar, basık ve dar formlar saf bir duyarlılığa dönüşür. Geniş fırça vuruşlarıyla bazen koyu gölgeler, bazen parlak ve berrak renkler kullanarak Barbizon okulu ressamları gibi doğa nesnelerini romantik bir ışıkla resmeder. Manzarayı andıran ince bir renk işçiliği sezilir. Uyumlu ve taze renklerle düzen duygusunu önemseyen sanatçı çizgide de başarılıdır. Çok iyi gözlemlediği nesnelerde çokluk ve dağınık düzenleme vardır. Sakin, yumuşak bir ışık meyveleri, çiçekleri ve diğer şeyleri kavrar. Titiz ve sabırlı çalışmanın ürünü olan natürmortları içten ve şiirseldirler. Batı tekniğindeki kompozisyonlarına Doğu'ya bakışındaki kişisel değerlerini de kattığı özgür bir stile sahiptir.


Süleyman Seyyid (1842-1913) Türk resminde natürmortları ile tanınan ilk ressam olarak kabul edilir. Az sayıda portre, manzara ve figür çalışmaları da vardır ama sanatını en iyi temsil eden çiçek ve meyve konulu olanlarıdır. 1890-1910 yılları arasında İstanbul’un ahşap evlerinin bahçesinde yetiştirilen şebboy, lale, fulya, menekşe ve sümbül gibi çiçeklere resimlerinde yer verirken dönemin kültür yapısını da gösterir. Yaşamı samimi bir şekilde gösteren resimler duygu yüklü oldukları için de etkileyici ve kalıcıdırlar. Sade ve zevkli bir düzenlemenin görüldüğü bu resimlerde duru ve canlı renk, ince ve saydam boya kullanımı, ışıltılı lekeler, gölgeli alanların bile temiz renkleri, derinlik ve geometrik kurgu önemli özelliklerdir. Masa köşesinde yer alan bir vazo içindeki çiçek düzenlemelerinde Fransız ressam Henri Fantin-Latour’la (1836-1904) biçimsel yönden yakınlık gözlenir. Batı tarzı kurgu içindeki natürmortlarında ışık kullanımıyla özgünleşen sanatçı soğuk ve sıcak renkleri birlikte kullanır, açıklı koyulu renklerle karşıtlık sağlar. Dağınık ışık altındaki organik yapıları vurgulanan taze çiçekler ve hacimli meyveler ince boya katmanı ve temel renklerle dengeli ve yalındır. Süleyman Seyyid doğa içinden istediği meyveyi veya çiçeği seçer ve sevgiyle tual yüzeyine aktarır. Niteliksel bir yoğunluk taşıyan natürmortlarında varlık kazanan nesneler uyumlu bir şekilde bir araya getirilmiştir ve doğadaki renk ve biçimlerine bağlı kalınarak kendi özellikleriyle eşsiz bir anlatıma ulaşırlar. Sağlam teknikli kompozisyonlarda Osmanlı geleneğine özgü çiçekler ve meyveler gözü yormayan bir düzenlemede ve anıtsal bir görünümdedir. Renk ve perspektif üzerine çok düşünmüş, titiz çalışan, özenli, her eseri üzerinde aylarca uğraşan gerçekçi bir sanatçıdır.
 

Hüseyin Zekai Paşa (1860-1919) daha çok manzaraları, manzara içindeki mimari tasvirleriyle öncüdür ancak natürmortları da başarılıdır. Manzaralarında fotoğraftan yararlansa da izlenimciliğe yaklaşan bir üslupla yaptığı açık hava çalışmaları da vardır. Manzara ve natürmortta gerçekçi ve temiz bir stil görülür. Desendeki yetkinlik, uyumlu renk kullanımı, derinlik ve nesnenin formunu gösteren her tarafta dolanan ışık estetik bir haz verir. İrili ufaklı ve süslü vazolar, vazo içinde güller, geniş tabaklar içinde meyveler , dilim halinde kavun ve karpuzlar, masa üzerine yayılmış üzüm salkımları, elmalar, cam bardak, arka planda dekoratif bir duvar bir arada sunulur. Bu kalabalık düzenleme onu Süleyman Seyyid ve Şeker Ahmet Paşa’dan ayırır. Tabloyu dolduracak çokluktaki meyveler birbirlerinin önünde, yanında ve arkasında sıralanır. Doğa sevgisini yansıtan nesneler yığın ve istif halinde değildir, yüzeye yayılmıştır. Tüm öğeler ayrıntılı bir şekilde ve özenle resmedildiği için kompozisyon izleyeni rahatsız etmeyen görsel bir zenginliğe kavuşur. Hüseyin Zekai Paşa renk ve ışık kullanımına hakim, resim ve teknik bilgisi geniş bir ressamdır. İzlenimci üsluba yakın natürmortlarında meyveler yumuşak ve tatlı renklerle verilmiştir. Konturlar keskin değildir. Gölgeli kısımlarda çizgiler takip edilemez. Sanatçının ileri görüşlülüğü ve olgunluğu kullandığı teknikle, iyi fırça işçiliğiyle, gerçeğe bağlılığıyla ve lirik yaklaşımı ile de anlaşılabilir.

Söz konusu üç sanatçı da birbirine yakın üslup özelliklerinden ve benzer konulara eğilim gösterdiklerinden birlikte anılırlar. Süleyman Seyyid’in ve Hüseyin Zekai Paşa’nın natürmortlarının; renk seçiminde, gerçeği doğallığı ile yansıtmada ve teknik açıdan Şeker Ahmet Paşa’nınkilerden daha ustaca olduğu ileri sürülür. Ancak Şeker Ahmet Paşa’nın ‘Karpuzlu, bıçaklı’ natürmortu Türk Resmi'nde güzel sıralama, olgun desen ve uyumlu renkler yönünden önemli resimlerinden biridir. Süleyman Seyyid ve Şeker Ahmet Paşa’nın kompozisyonları kapalıyken Hüseyin Zekai Paşa’nınkilerde dışarıya taşma vardır. Genellikle burjuvanın zevk beğenisine uygun ve evlerin yemek odalarına asılan bu natürmortlar klasiklerden sayılır. Üç klasik sanatçıdan sonra natürmort konusu 1914 kuşağı sanatçıları tarafından da sıklıkla ele alınmıştır.

Kaynaklar:

1- Berk, Nurullah, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Akbank Yayını, İstanbul, 1972  

2- Germaner, Semra, Süleyman Seyyid’in Resimlerinde İstanbul Bahçelerinden Çiçekler, P Dergisi, 13, Bahar, 1999  
3- İslimyeli, Nüzhet, Asker Ressamlar ve Ekoller, Doğuş Matbası, Ankara, 1965  
4- Renda, Günsel, Erol, Turan, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, 1, Tiglat Basımevi, İstanbul, 1980
 
Nalan Yılmaz, 19. yüzyıl Osmanlı Resminde Natürmort, 10 Aralık 2007, Lebriz Sanal Dergi

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder