14 Temmuz 2014 Pazartesi

Mondrian Çılgınlığı

Piet Mondrian 1917 yılında Teo Van Doesburg ile birlikte kurdukları De Stijl akımının ve 20. yüzyıl başlarının öncü sanatçılarından. Hollanda çıkışlı, düzen ve uyumun, sanatsal sezgi, evrensellik ve yalınlığın önemsendiği De Stijl, ideal geometrik formlarla ve ana renklerle doğayı dış görünüşünden soyutlamanın arayışındadır. Mondrian’ın geliştirdiği Neoplastisizm’de karşıtlıklar nesneli, düşünseli, erkeği simgeleyen dikeylerle ve özneli, maddeyi, dişiyi simgeleyen yataylarla görselleşir. Saf gerçeği ve ifadeyi savunan Mondrian dik açı ile birbirini kesen dikey ve yatay çizgiler arasında kalan siyah, beyaz, gri, sarı, mavi ve kırmızı gibi renklerle fiziksel ve ruhsal dünyayı birleştirerek evrensel öze ulaşmayı hedefler. Mondrian’a göre renk, simetrik olmayan denge ve oran gibi resim sanatı unsurları mimari, mobilya ve dekorasyon için de geçerlidir.

De Stijl tarzı ve özellikle Mondrian’ın resimleri günümüzde de tasarımcılar için esin kaynağı olmayı sürdürüyor. Moda, dekorasyon, mobilya, grafik, günlük kullanıma yönelik endüstri ürünlerinde ve hatta gıda sektörlerinde örneklerini görmek mümkün. Kişiye özel tasarımın önemli isimlerinden Fransız moda tasarımcısı Yves Saint Laurent, Mondrian’ın beyaz, kırmızı, mavi, siyah ve sarı renk bloklarından oluşan kompozisyonunu 1965 yılında kolsuz elbise üzerine uyarlayarak sanatçıya hayranlığını da gösterir. Moda tarihinde önemli bir yere sahip olan ve en çok kopyalanan elbisede kesişen kalın siyah çizgilerle karşıtlık oluşturan renkler birbirinden ayrılır. Önden dikdörtgen görünümündeki elbise geometrik tasarımıyla da De Stijl tarzını yansıtır. Sanat eseri gibi sergilenen ve bir resmin elbise üzerinde baskısının ötesinde olan bu ikonik tasarım modern sanatla moda etkileşimini çarpıcı biçimde ortaya koyar.

20 Haziran 2014 Cuma

Balat, Fener, Kariye, Mihrimah Sultan ve Fatih

8 Haziran sabahı arkadaşlarımla mini İstanbul turlarımızdan birini daha gerçekleştirmek üzere Üsküdar iskelesinde buluştuk. Haliç hattına giden motora binerek yarım saatlik keyifli bir yolculuk sonrası Ayvansaray'a geldik. Hava bir güneşli bir bulutluydu. Yağmur yağacak gibiydi ama yağmadı. Öğle saatlerinde güneş çıktığında epey sıcak oldu o ayrı. Haliç'te seyir halindeyken tarihi yarımadanın siluetini bozan o çirkin köprünün altından da geçtik tabi. Ayvansaray'da parktaki boş salıncaklarda sallanmayı ihmal etmedik :).  Park içindeki akıllı bisiklet kiralama sisteminde sorun vardı sanırım. Hiç bisiklet olmadığı gibi kilit sistemleri de parçalanmıştı nedendir bilinmez. Bisiklet kullanmaya teşvik etmesi açısından güzel bir uygulama. Ne var ki halkın da yeterince özenli olması gerekiyor. Ayvansaray'dan doğuya doğru yürüyerek kiliseleriyle ve sinagoglarıyla ünlü Balat'taki Özel Balat Hastanesi'nin önüne geliyoruz. 19. yüzyılın sonlarına ait bu yapı taş yığma ve zamanının eklektik mimari özelliklerini yansıtıyor. Neo Klasik unsurlar da dikkat çekiyor. Fener'de İstanbul Rum Ortodoks Patrikhane'sinin 1601 yılından itibaren merkezi olan Aya Yorgi Kilisesi bulunuyor. İstanbul Patriği 6. yüzyıldan bu yana Ekümenik Patrik olarak dünyadaki tüm Ortodoksların ruhani lideri kabul ediliyor. Kilise'nin onarım çalışmaları 1991'de tamamlanmış.

10 Haziran 2014 Salı

Sanatçı, Sembol ve Algı

Vincent van Gogh, Bedroom in Arles, 1888,  72 x 90 cm
Sanatçı algıladıklarını sembollerle iletir ama ne kadar olağanüstü de olsa semboller temsil ettikleri şeyler yanında her zaman yetersiz kalırlar. Gerçeği, saf olanı ve mutlak olanı anlayabilmek, tüm netliğiyle kavrayabilmek için yol gösteren simgeler simgeledikleri şeyin önüne geçip öze inilmesini ve odaklanmayı zorlaştırabilir. Bazen de gerçek olandan çok daha fazla bir etki uyandırır. Sanatçının yaradılış bilinci, görüşü ve algısı herkesten daha gelişkindir. Bitmeyen çabası saf varoluşun muhteşemliğini yansıtabilmek üzerinedir. İfade gücünün tüm olanaklarını kullanarak renkleri ve biçimi kontrol altına alıp; şeyleri ve yoğun düşüncelerle, rüyalarla açığa çıkan iç dünyayı ve görüyü olduğu gibi gösterebilmek… Bir bakışla görülemeyeni kavrayabilmek, katmanlarına inebilmek… Sıradan insani kaygılar ve sorunların ötesinde algıları başka boyutlara açabilmek… Gösterişsiz, sadece kendi olanı ve bundan da hoşnut olanı ayırt etmek... Gerçekliğin daha derin bir görüş gücüyle kavranmasını sağlamak... Kendi varlığındakini anlamaya çalışmak…

2 Haziran 2014 Pazartesi

Üsküdar'dan Görünümler

Geçen hafta doğup büyüdüğüm Üsküdar'da aylakça dolaştık. Sadece amaçsızca kentte yürüyerek gezinmekten keyif alan, vakti bol bir flaneur gibi :). Eskiden en çok zamanımızın geçtiği yer Sultantepe'ydi aslında. Daha önce kimisini onlarca kez ve kimisini ilk kez gördüğüm ya da dikkatimi verdiğim mekanların fotoğrafları aşağıda:

Salacak'ta efsaneleriyle ünlü ve dünyada en çok fotoğrafı çekilen 10 yerden biri olan tarihi yapı Kız Kulesi

27 Mayıs 2014 Salı

Mimar Sinan'ın İzinde

Önceki haftalarda Çengelköy, Anadolu Kavağı, Yoros Kalesi, Yuşa Tepesi; Karaköy kafeleri, Galata ve Beyoğlu gezilerimizden sonra yine güzel bir bahar gününde arkadaşlarımla Mimar Sinan Gezisi* yapmaya karar verdik. Eminönü'ne geçerken Gökçeada'da 6.5 şiddetinde deprem olmuş. İstanbul'un pek çok yerinden de hissedilmiş. Denizde seyir halindeki motorda depremi hiç fark etmedim. Küçük turumuzun ilk durağı olan Tahtakale'deki Rüstem Paşa Camii'nin -1561- iç ve dış duvarlarındaki çiniler renkleri, motiflerin çeşitliliği, ince işçiliği ve uyumlu düzenlemeleriyle göz alıcı. Natüralist üslubun hakim olduğu çiniler arasında 41 çeşit lale motifi bulunuyor. Kütahya ve İznik'te çini atölyeleri sahibi, zenginliği ve entirikacı yönü dillere destan Rüstem Paşa 4000 kadar çiniyi camide kullandırır Mimar Sinan'a. Mavi ve beyaz rengin hakimiyetindeki çinileri ön planda olsa da kalem işleriyle de dikkat çeken süslemeler klasik Osmanlı özelliklerini yansıtıyor. Sinan yapılarının sadeliğinden uzak olan sekiz destekli cami, altındaki depo katıyla yükseltilmiş bir platform üzerinde inşa edilmiş. Alt katın paralelinde dükkanlar sıralanıyor. Dar alana kurulu caminin önünde beş bölümlü son cemaat yeri mevcut. Camide etraftaki dükkanların esnafı öğle namazı kılarken turist grupları da bizim gibi son cemaat yerinde içeri girmek için bekliyor. Külliye iki han, hamam ve medreseye de sahip.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Gün Kömür Karası

Soma'da hayatını kaybeden maden işçilerimiz için çok üzgünüm. Yakınlarının acısını paylaşıyorum. Bir daha bu tür kazalarla karşılaşmamak için en kısa zamanda sorumlular bulunup cezalandırılmalı. Bu ölümler 'kader' deyip geçiştirilemez. Önlem almak, işçilerin güvenliğini sağlamak ve haklarını korumak için uluslararası sözleşmeler imzalanmalı; bir an önce yeni kanunlar çıkartılmalı.

yusuftansuozel.blogspot.com.tr
 İllüstrasyon Yusuf Tansu Özel

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Ve Bahar

Göztepe 60. Yıl Parkı
İstanbul'un Kadıköy tarafında baharın keyfinin çıkarılacağı güzel parklardan biri Göztepe 60. Yıl Parkı. Bağdat Caddesi kenarında yer alan park çiçekleri, bitkileri, ağaçları ve minik göletiyle Kadıköy ilçesinde yaşayanların huzurlu vakit geçirmesini sağlıyor. Kadıköy parkları ve yapılaşma şekli açısından İstanbul'un en yaşanabilir ilçelerinden biri aslında. Binalar bitişik değil. Her binanın kendi otoparkı ve bahçesi var. Ve sokaklar boyunca ağaçlar sıralanıyor. Moda'dan başlayan sahil şeridi ve Bağdat caddesi her zaman hareketli. Kadıköy merkezde kafeleri, kültür merkezleri, operası, mağazaları vb. yerleriyle öyle.

*****Bu sayfalardaki yazıların ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   2008-2018 Creative Commons License 

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Atatürk Arboretumu

Atatürk Arboretumu tam bir botanik bahçesi. Yeşilin her tonunu görmek mümkün. İstanbul'un nefes aldıran kuzey bölgesindeki yüzlerce tür ağacın ve bitkinin bulunduğu bir müze. Piknik yapmak, yiyecekle girmek, ateş yakmak yasak ki çok yerinde bir uygulama. Kuş sesleri arasında, ağaçlarla çevrili huzurlu bir ortamda yürümenin verdiği keyif anlatılamaz. Doğa, temiz hava, sakinlik ve yavaşlık ihtiyacı hissedildiğinde gözü ve tini doyuran bir yer. Güzelliklere iyi bakmalı çünkü gün gelip yok olduğunda, o anlar hatıralarda canlanıp ruhu tazeler. Gelecek kuşaklara da bozulmadan aktarılmasını umuyorum ve her İstanbullu'nun betonlaşmaya ve ağaçların kesilmesine karşı tepki göstermesinin zorunluluk olduğuna inanıyorum. Böyle gizli bahçeler gün geçtikçe azalıyor maalesef. Yeniden yapılanmalar sonucu özgün ve doğal yerleşimler yerini çirkin, zevksiz betonlara ve avmlere bırakıyor.


*****Bu sayfalardaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   2008-2018 Creative Commons License



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...