2 Haziran 2017 Cuma

İstanbul'da Doğaya ve Tarihe Yolculuk

İstanbul... Doğup büyüdüğüm ve yaşadığım şehir... Hızı, kalabalığı, gürültüsü, bitmeyen inşaatları, tahammülsüz insanları usandırsa da hiç ummadığınız anda ya da isteyerek ona kendinizi bıraktığınızda güzelliklerini de esirgemiyor.  Genellikle insanlar her gün işine, okuluna, evine vb. yerlere yetişmek için koşturuyor. Bir an önce gideceği yere ulaşmak istiyor. Trafiğe sinirleniyor. Böyle büyük, kalabalık şehirde yaşamanın da bir bedeli var.  Şikayet etmekle, stresli olmakla ve bu gerginliği başkalarına yansıtmakla bir şey elde edilemiyor. Belki bir on dakika vapurda denizi, Boğaz'ı, manzarayı, martıları seyrederek huzur bulunuyor. Artık onu da yapan azaldı çünkü telefonlardan başımızı kaldıramıyoruz. Ya da sadece fotoğraf çekmek için etrafa bakınıyoruz. Oysa hâlâ saklı bir hazine olan İstanbul'da doğaya ve tarihe yolculuk yapmak ve sunduklarına açık olmak mümkün.

Son birkaç aydır bağımsız kent gezgini flaneur gibi sokak sokak yürüyorum. Zamansız ve bireysel aylak gezen olarak; bir yere yetişmeye çalışmadan, zorlanmayan bir akış içinde ve sakince müzelerde, sokaklarda, çarşılarda, bahçelerde, açık alanlarda, parklarda kafelerde zamanı yavaşlatıyorum. Hem kalabalık içindeyim hem de onlardan ayrı duruyorum... Manzarayı, ağaçları, kuşları, kedileri, vitrinleri, gelip geçen insanları izliyorum. Kentin seslerine kulak veriyorum. Daha önce pek çok kez gittiğim yerlere giderken öylesine gördüğüm veya geçtiklerimi de yeniden keşfediyorum. Baharın ilk günlerinde sakuraların izinde Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'ne, Emirgan Korusu'na, birkaç kez Göztepe 60. Yıl Parkı'na ve Baltalimanı Japon Bahçesi'ne gidip doğanın verdiği huzuru yaşadım.  Kısa süre içinde dökülen pembe ve beyaz çiçekleriyle hüzünlü ama bir o kadar büyüleyici sakuralardan gözlerimi alamadım. Kuş cıvıltılarıyla şenlenen ağaçların yanından ayrılmak istemedim. Nisan'ın laleleri, erguvanları, mor salkımları ve sümbülleri de İstanbul'u rengarenk bir bahçeye dönüştürdüler. Zaten İstanbul en çok ilkbahar ve sonbaharda güzel...


Nisan'da Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki Feyhaman Duran Sergisi'ni ziyaret ettikten sonra sessizliği ve manzarasıyla dinlendiren bahçesinde o anda takılıp kaldım. Sanatın ve doğanın verdiği hediyeleri kabul ettim. Boğaz' ın manzarası eşliğinde küçük ama sakuralarından dolayı önemli Baltalimanı Japon Bahçesi'ne yürüdüm. Ağaçlar arasında saygıyla karışık hayranlıkla bir süre dolaştıktan sonra Boğaz'ın belki de en kalabalık kıyılarından biri olan Ortaköy'e uğrayıp özlediğim kumpirden yedim 😊. Sakuraların zamanı geçince park, bahçe gezilerimden tarihi yarımadadaki müzelere ve Boğaz'ın Anadolu yakasındaki semtlere yöneldim. 


Karamsar ve umutsuz düşüncelerden kurtulmak ve iyi hissettirecek şeylerle ilgilenmek de bir ihtiyaç. Herkes farklı yöntemlerle bunu deneyimleyebilir. Günümüz koşullarında büyük kentin getirdiği streslerden, yoğunluktan, günlük sıkıntılardan ayrıca dünyadaki haksızlıklardan ve olumsuz gidişatından uzaklaşıp biraz olsun rahatlamak, yaşadığını hissedebilmek ve yeniden enerji bulabilmek için sadece durmak ve kendini dinlemek gerekiyor. Zihindeki karmaşa hem ruhu hem bedeni yoruyor. O yüzden düşüncelere ve doğru yanlış sürekli bir şekilde ulaşan haberlere de kayıtsız kalmalı... Bu oldukça zor evet çünkü biz iyimser olsak da dışımızda gelişen; dinginliği, sakin kalabilmeyi bozacak ve iç dünyamızı karamsarlığa sürükleyecek çok fazla etken var. Bir şey yapmadan Oblomov tembelliğini yaşamak veya 19. yüzyıl kent gezgini flaneur'un adımlarını takip etmek; Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı olmak, Orhan Pamuk'un melankolik kentinde* ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanlarındaki İstanbul'unda kaybolmak, Orhan Veli'nin şiirindeki gibi İstanbul'u dinlemek... Deneyin bunu... Hüzün var evet ama kendiliğinden tatlı bir gülümsemeye neden olacak bir mutluluk da...



Tarihi yarımadadaki yani Sultanahmet ve çevresindeki müzeleri sanat tarihi eğitimim nedeniyle defalarca gördüm. Yine de iki gün boyunca Yerebatan Sarnıcı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Soğukçeşme Sokağı, Sultanahmet Camii yanı sıra Hipodromdaki Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Alman Çeşmesi ziyaretlerimle Bizans'a, Selçuklu'ya, Osmanlı'ya yani sanatın ve mimarinin tarihine yol aldım. Her kentin bir 'old city' denilen bölgesi vardır. İstanbul için Sultanahmet Meydanı öyledir. Yukarıdaki müzelere ek olarak İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Halı Müzesi ve Aya İrini Müzesi de bu bölgede yer alır. Arkeoloji Müzeleri antik dönemlere ait çok sayıda değerli eseri sergilemesi açısından arkeoloji tutkunları için görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Geçen yıl iki kez gittiğimden bu Sultanahmet turlarımda orayı atladım. Sadece Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri'ni gezmek bütün bir günü alacağından Sultanahmet müze ziyaretleri için üç gün ayırmak en doğrusu. Buradaki gezintilerim sırasında turist sayısının eski yıllara oranla çok az olduğunu gördüm. Umarım en kısa zamanda imparatorluklar şehri İstanbul yeniden cazibeli destinasyonlardan biri olur.



Ve Boğaziçi... İstanbul Boğazı'nı denizden ve karadan yeniden keşfetmek de kent içi gezintilerinin olmazsa olmazı... Anadolu Kavağı'na kadar denizden kıyı kıyı seyrettiğim Boğaziçi semtlerinin karadan sadece yol üstündeki ve kıyı şeridindeki yerleriyle birlikte sokaklarında da dolaştım. Daha önce girmediğim dar sokaklarda kaplumbağa gibi ağır adımlarla yürümek hoş bir hisse neden oluyor. Bir anda yaşanmışlıkların yıpranmışlığını belli eden eski bir ev ya da renkli ahşap cumbalı evler; zarif bir köşk, wabi sabi örneği ahşap kapılar, ahşap pancurlu ve çerçeveli veya demir parmaklıklı çiçekli pencereler; arnavut kaldırımlı yokuşlar, asırlık çınarlar, yürüyen birkaç mahalleli, sokak kedileri ve köpekleri karşınıza çıkabiliyor. Paşalimanı, Kuzguncuk**, Beylerbeyi -ve Beylerbeyi Sarayı-, Çengelköy, Anadolu Hisarı, Küçüksu Kasrı ve Kanlıca semt yürüyüşlerimde sokakların sakinliğine ve huzurlu atmosferine de tanık oldum.



Kıyıdan içeri doğru yürüyünce eski ve geleneksel İstanbul evlerine ve mahalle ortamına da adım atılıyor. Her semtin sahilinde benzer tarzda bir iskele bulunuyor. iskele etrafındaki sokaklarda çeşitli kafe, restoran gibi işletmeler sıralanıyor. Cadde boyunca dükkanlar, marketler, bankalar ve tabi deniz kıyısında kimisi yüksek duvarlar ardındaki yalılar... Boğazın Anadolu yakasında halka açık deniz kıyısı alanı Avrupa yakasındakine oranla daha az. Her iki kıyıdan da Boğaziçi'nin güzelliğini ve eşsizliğini seyretmek İstanbullu olmanın en ayrıcalıklı yanlarından biri... Keşke baştan aşağıya yeniden yapılandırılan İstanbul'un genelinde bu kadar çok inşaat, bina, otel ve avm yerine daha fazla kamuya açık yeşil alan -park, botanik bahçesi- ve kültürel, sanatsal mekan ile etkinlikler olsa.

Beylerbeyi
Burada hem İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet'i hem de İtilaf devletlerinin beş yıl işgali altında kaldıktan sonra, büyük bir zafer kazanıp Anadolu'yu ve İstanbul'u işgalden kurtaran Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ayrıca Çanakkale Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nda son derece zor şartlarda, imkansızlıklar içinde kendilerinden kat kat güçlü düşman karşısında mücadele ederek,  şehit veya gazi olarak vatanını savunan, dünya tarihinde eşi görülmemiş destan yazan kahramanlarımızı saygı ve sevgiyle anmak şart. Onlar olmasaydı bugün böylesine değerli ve güzel bir ülkede yaşayamazdık. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara sonsuza kadar minnettarız.


*"Şehrin manzaralarına bakmak, sokaklarda yürüyerek, gemiyle gezinerek, İstanbul'un verdiği duyguları görüntülerle birleştirmektir ama gezinerek şehrin manzaralarını seyretmek bu değildir yalnızca, bir de içinde bulunduğumuz ruh halini şehrin size verdiği görüntülerle birleştirebilmektir. Bunu hünerle ve içtenlikle yapmak, insanın hafızasında şehrin görüntülerini en derin ve içten duygularla, acıyla, kederle, hüzünle ve zaman zaman mutluluk, yaşama sevinci ve iyimserlikle birleştirmektir."  Pamuk, Orhan, İstanbul, Hatıralar ve Şehir, YKY, İstanbul, 2003 Aralık 


**Kuzguncuk'un diğer yerlerden ayrılan yanı sahile dik olan ana caddesinin -İcadiye caddesi- daha kalabalık olması ama sokakları yine sakin... Her sokakta farklı renklerde cumbalı evlere, pencerelerde çiçekli saksılar yanında kedilere rastlamak mümkün. Yenilenen ve restore edilenleri çeşitli amaçlara yönelik küçük butik tasarım dükkanlar, iş yerleri, restoranlar ve kafeler olarak hizmet veriyor. Mahalle sakinlerinin de kullanabildiği ve sebze meyve ekebildiği bostanı da Kuzguncuk'u farklı kılıyor.

 
Daha fazla video burada
Daha fazla fotoğraf  burada

İstanbul ile ilgili diğer yazılarımdan bazıları: 

Melankolik Kent: İstanbul
İstanbul ve Taşra
İstanbul'da Yaşamak   
Üsküdar'ın şirin semti: Sultantepe
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın İstanbul'u  
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Resim Sanatına Yakınlığı
 
*****Bu sayfalardaki yazıların ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...