2 Kasım 2017 Perşembe

Koleksiyon Sergisi: Kapı Çalana Açılır

15. İstanbul Bienali süresince yani 12 Kasım'a kadar açık ve bienale parelel bir etkinlik olan 'Kapı Çalana Açılır' Sergisi Nakkaştepe'deki Abdülmecid Efendi Köşkü'nde ücretsiz gezilebilir. Melih Fereli ve Károly Aliotti'nin küratörlüğünü yaptığı sergide Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç'un Koleksiyonundan bir seçkiyi  24 sanatçının 30 eseriyle görmek mümkün. Köşkle ilgili bu blogda daha önce yazdığım için o konuya değinmeyeceğim ama normalde ziyarete kapalı biz de üç yıl önce özel izinle girmiştik. Sergiyi gezmeye gelenler hem Osmanlı Hanedanından bir ressamın 1918 yılına kadar kültür  ve sanat merkezi gibi kullandığı ve ince bir zevki yansıtan detaylarıyla güzel yazlık köşkünü hem de gerçekten seçkin ve görülmeye değer bir koleksiyonu keşfedecekler. Sanatçı, sanata destek veren, sanatçılarla dost olan çok yönlü ve iyi yetişmiş Şehzade Abdülmecid Efendi'nin köşkünün böyle bir sergiye ev sahipliği yapması da köşkün geçmişteki kültür ve sanat dolu günlerine uyuyor. O yüzden İstanbul'daysanız bir iki saatinizi ayırıp sona ermeden mutlaka gezin. Köşkün etrafındaki bahçe düzenlemesi, ağaçlarda oynaşan sincapları, kuşlarıyla ve huzurlu, sakin ortamı da sanat, mimari ve doğa bütünlüğünde güzel zaman geçirmeyi vaad ediyor. Ayrıca sergiye girişte ziyaretçilerin ücretsiz alabileceği  minik kitapçık bilgileri ve fotoğraflarıyla çok iyi hazırlanmış. 

27 Ekim 2017 Cuma

Aylaklar


Yürümek ve aylaklık iki sevdiğim kavram. Bu kavramların birleşimi -zamanı yavaşlatan amaçsızca yürüyen kent gezgini- Flâneur* de 27 yıldır benimsediğim ve hakkında yazılar yazdığım bir figür 💙. Ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde sanatçıların bu konuyla ilgili çalışmaları yer alıyor.

Ücretsiz gezilebilen 'Aylaklar' Sergisi için son bir hafta!

🏡🏠🏢🚶👟🎵🎨🌇🏪🏫🚶🌳🐦🌸☕🏭🚶

Basın Bülteni  📰؜

"İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Bige Örer’in küratörlüğündeki Aylaklar başlıklı sergiye ev sahipliği yapacak. 13 Eylül - 3 Kasım 2017 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergide, Cité des arts*’daki misafir sanatçı programına katılarak farklı zamanlarda Paris’te yaşayan sanatçılardan beşinin işleri yer alacak: Aslı Çavuşoğlu, İnci Furni, Yasemin Özcan, İz Öztat & Zişan ve Güneş Terkol. Sanatçıların şehirle kurdukları ilişkide belirleyici eylem olan “yürüme” fikrinden yola çıkan bu sergi, 15. İstanbul Bienali’nin paralel etkinlikleri arasında yer alıyor.

15 Ekim 2017 Pazar

Ai Weiwei Porselene Dair Sergisi

Çinli çağdaş sanatçı Ai Weiwei'nin Türkiye'deki ilk sergisi Sakıp Sabancı Müzesi'nde. 12 Eylül 2017 - 28 Ocak 2018 tarihleri arasında ziyarete açık olan kapsamlı sergide sanatçının 100'e yakın yerleştirme, video, duvar kağıdı, fotoğraf vb. çalışmaları görülebilir.  Ai Weiwei porselen malzemenin kullanıldığı çalışmalarında geleneksel tekniklerle günümüzün sorunlarını ve değer sistemlerini sorgulayarak çağdaş bir şekilde yorumlamış. Eserlerinde Çin geleneksel sanatı yanı sıra Batı sanat tarihine de göndermelere rastlanıyor. Yeniden üretimle, tekrarlamalarla ve alışılmış olana karşı koyarak kendine özgü bir kurgulamaya gidiyor. 

Çalışmalarında kültürel ve tarihi açıdan önemli olan geleneksel Çin porselenleri üzerinde görülen motifleri  güncel konularla bütünleştiriyor. Özellikle duvar kağıtlarında ve üst üste yerleştirilmiş vazolardaki savaş, harabeler, yolculuk, denizi geçmek, sığınmacı kampları gibi sahneler oldukça etkileyici. Bu trajik konuya insanların dikkatini çekip mültecilerin içinde bulunduğu zor koşulları gözler önüne seriyor. Porselenlerde işleyerek 60-65 milyon insanın evlerinden ve vatanlarından ayrılmak zorunda kalması meselesiyle yüzleşilmesi gerektiğini de anlamamızı sağlıyor.

4 Ekim 2017 Çarşamba

Tirilye-Trilye-Trilya-Zeytinbağı

Daha önce iki kez görmüş olmakla birlikte Eylül ayının son günlerinde bir kez daha gidip beş gün kaldığım Trilye Bursa'nın Mudanya ilçesine bağlı bir mahalle. Deniz ve zeytin ağaçları arasındaki huzurun ve sakinliğin adresi olarak da tanımlanabilir. Mudanya'dan bir tarafı zeytinliklerle diğer tarafı yazlık evler ve denizle çevrili virajlı 11 kmlik bir yoldan Trilye'ye ulaşılıyor. Biz İstanbul'dan sabah çok erken yola çıkıp önce Çanakkale'ye uğradığımız için  Karacabey tarafından gittik. Tirilye-Trilye-Trilya-Zeytinbağı gibi isimlerle anılan, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, sokaklardaki traktörleri, Rum ve Osmanlı mimari örneklerinin görüldüğü 150-200 yıllık üç katlı taş ve ahşap karakteristik şirin evleri, tarihi kiliseleri, camisi, okulu, çeşmeleri, harika manzaraları ayrıca cana yakın, samimi, yardımsever ve mutlu yaşayanlarıyla zamanın yavaşladığı yer...

3 Eylül 2017 Pazar

Aforizmalar 3 - Friedrich Nietzsche - 2

Friedrich Nietzsche'nin aşağıda yer alan fotoğraflardaki kitaplardan ve 'Zerdüşt Böyle Diyordu' adlı kitaptan yıllar içinde deftere yazdığım aforizmalarından seçmeler:

*Kendini aşağılayan kişi yine de aşağılayan olarak kendine saygı duyuyordur.

*Dünya her zaman gerçeğe muhtaçtır, öyleyse Heraklitos'a muhtaçtır.

*Heraklitos'a göre alem Zeus'un bir oyunudur. Oyuncu, çocuk ve sanatçı masumdur, sorunlu değildir. 

*Ben ne yazık ki vücut ve ruh değil üçüncü bir şeyim. Ben insan değil dinamitim.

*İnsanoğlu hiçbir şey istememektense hiçliği ister.

*Kolay yaşamak istiyor musun? Sürüde kal ve sürü sevgisi uğruna kendini unut.

*Sürülere özgü zevkler belki herkes için değildir.

*Seni övdükleri sürece kendi yolunda gittiğini sanma sakın: Başkasının yolunda gidiyorsun.

*Bir insan gününün en azından üçte birini tutkusuz, insansız, kitapsız geçirmezse nasıl düşünür olabilir.

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Aforizmalar 3 - Friedrich Nietzsche -1- Dionysos Dithyrambosları

Alman Friedrich Nietzsche'nin (15 Ekim 1844 – 25 Ağustos 1900) Dionysos Dithyrambosları aforizma değil de şiir aslında ama bu kitabı okuduktan sonra etkilenerek pek çok satır yazmıştım. Kitabın Almanca aslıyla basılan Oruç Aruoba çevirisi çok iyi. 1995 yılında okuduğum kitaptaki dizeleri o sıralar 15 yaşında olan kız kardeşim ezberlemişti. Aforizma konusunda açık ara önde olan "Sadece Deli! Sadece Şair!" Nietzsche'nin dizelerinden seçtiklerim:


*Karanlık havayla, çiyin avuntusu akmaktayken yeryüzüne doğru -çünkü yumuşak patikler giyinir avutucu çiy, bütün avuntuyla yumuşamışlar gibi- anımsarsın sen, sıcak gönül, anımsarsın, bir zamanlar nasıl susadığını, kemgözlü akşamüstü güneşinin bakışları sararmış otlu patikalar üzerinde kararmış ağaçların içinden geçip dolaşırken çevrende, güneşin kör edici kor bakışları, acı vermekten haz duyan. s: 11

10 Ağustos 2017 Perşembe

Aforizmalar 2 - Soren Kierkegaard

Danimarkalı Soren Kierkegaard'ın (5 Mayıs 1813 - 11 Kasım 1855) Aforizmaları:

*Ya sözler bireyi yaratır ya da bireyin varlık nedeni sessizliktir. s: 31
*Hiçlik hakkında o kadar çok düşünülür ki sonunda hiçlik neredeyse görülebilir. s: 52
*Başka bir ironi de ulaşmak için çabaladığı son durağın ta kendisidir. s: 113
*Kişi ironiyi bir sonuca bağlamaya çalışır çalışmaz ironi kendisini komik olarak gösterir; ama başka bir bağlamda da bireyi komiklikten kurtarır. s: 135
*Bir insanın hiçbir uzlaşmaya varamayacak iki şeyi birleştirmesi her zaman komiktir. s: 181
*Doğa derin bir alaycılıkla eğlenceyi yasla, mutluluğu üzüntüyle birleştirmiştir. s: 235
*Spekülatif Hiçlik; her an somutlaşmak için yok olur çünkü o bizzat kendi oluşturucu, yaratıcı dürtüsü olan somutluğun istemidir. Mistik Hiçlik; anlatıma dönük, aslında içerikle dolu olan bir hiçliktir. Tıpkı gecenin sessizliğinin duymasını bilen insana çok şey söylemesi gibi. İronik Hiçlik ise ironinin hortlamak ve geri dönmek için geri döndüğü ölüm sessizliğidir. s: 238
*İronist kendi çağının sınırlarının ötesine geçmiş ve ona karşı bir cephe oluşturmuştur. s: 241
*İroni hiçlikte oynayan sonsuz bir oyundur; ondan korkmaz ama buna rağmen kafasını ürkekçe yukarıya kaldırır. s: 250

3 Ağustos 2017 Perşembe

Aforizmalar 1 - Arthur Schopenhauer

Alman Arthur Schopenhauer (1788-1860), Danimarkalı Soren Kierkegaard (1813-1855), Alman Friedrich Nietzsche (1844-1900), Alman Walter Benjamin  (1892-1940) 1990'ların ortalarından itibaren kitaplarını aldığım ve okuduğum filozoflar. Praglı Franz Kafka ise (1883-1924) en derin melankolinin kasvetli yazarlarından biri. (Temmuz ayında doğanlar daha mı melankolik oluyor yoksa 😕 😟? Benjamin ve Kafka Temmuz doğumlular... ) Bu seride onların aforizmalarından seçtiklerimi paylaşacağım. Aforizmalar: düşüncemi geliştiren, sorgulatan, farklı bir bakışa yönelten; birkaç cümleye sığan anlamlı ve vurucu sözler... Şair, yazar veya filozofların bu tür kısa sözleri ilgimi çekiyor. Okuduğum kitaplardan altını çizdiğim bölümleri de her birinin isimleri altında defterlere yazıyorum. Yine 90'ların ortalarından 2000'lerin ortalarına kadarki süreçte benim de kendi çapımda denemelerim olmuştu. Bu yazılarım düşünceler başlığı altında toplanıyor. 

Aşağıda bu yazar ve filozofların birkaç kitabından derlediğim aforizmalar yer alıyor. İlk olarak Arthur Schopenhauer (22 Şubat 1788, Danzig - 21 Eylül 1860, Frankfurt):

*Çok mutsuz olmamanın en güvenilir yolu çok mutlu olmayı istememektir.  s: 8
*Tek gerçek ve tek kesin olan şey şimdiki zamandır...Varoluşumuz da yalnız onun içinde yer alır. s: 13
*Kendine yetmek, kısaca kendi olmak kuşkusuz mutluluğumuz için en yararlı niteliktir. s: 17
*Yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevemez: kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür çünkü. s: 17
*Yalnızlık mutluluğun, ruh dinginliğinin kaynaklarından biridir. s: 19
*İnsanları toplumcul kılan, onların yalnızlığa bu yalnızlık içinde de kendilerine katlanma yeteneğinden yoksun olmalarıdır. İçsel boşluk ve bıkkınlıktır onları gerek topluluğa gerekse yabancı ülkelere yolculuklara sürükleyen. s: 19
*Yalnızlık bütün olağanüstü kafaların yazgısıdır: onlar bu yalnızlıktan zaman zaman yakınsalar da hep onu seçeceklerdir. s: 21
*Her kişi başkasında ancak bizzat kendinin de olduğu kadarını görür; başkasını kendi öz zekasına göre kavrar, anlar çünkü. s: 29

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Gezi Blogları

Türkiye'nin de gerçek birer gezgin gibi -turist gibi değil; turist ile gezgin arasında çok fark var- dünyayı dolaşan gençlerinin olması ne iyi... Her ne kadar çok geç kalınmış olsa da. Bu gençler için mal, mülk ve araba edinme, bankaya paralar yığmak önem taşımıyor. Fight Club (1999), Özgürlük Yolu (2007) 🏕️🚶‍♂️ Yaban (2014) 🎒🌏 filmlerinin etkisi olabilir mi? İşe git-eve gel, trafikte saatler harca. Haftasonu alışveriş yap, sana dayatılanları satın al. Sosyal medyada filtrelerle, fotoşopla maskeleştirdiğin selfielerini, her yaptığını, her arkadaşınla buluşmanı   paylaş. Arkadaş ve yakınlarınla görüştüğünüzde bile telefonu elinden bırakma. Oradayken orada olma. Trend mekanlarda görün. Böylece farklı olduğunu sanırken aslında rutin bir hayatla yılların geçsin. Şehir hayatında sıkışıp kalınmış bu Sisifos döngüsünden kurtulabilmek o kadar kolay değil elbette. Herkes coşkuyla isteklerinin peşinden gidemez, korkar, düşünür sonu ne olacak diye. Büyük kent aslında bir akvaryuma benziyor bu anlamda. Balıklar gibi her gün aynı yolları aşıp, aynı sıradan şeyleri yapıp, aynı balıklarla karşılaşıp, bize verilenlerle yetinip yaşadığımızı sanıyoruz. Akvaryum balıkları denizi ve okyanusu bilmedikleri için muhtemelen kendi hallerinden de memnunlar (Burada aklıma nedense Matrix -1999- geldi.).  Şehir hayatı böyleyken çok daha küçük yerleşimler olan kasabalar çok daha küçük ve kasvetli akvaryumlar olabilir. Oradaki minik balıklar da büyük kente gelip büyük akvaryuma girme hayali kurabilir. (Nuri Bilge Ceylan'ın Kasaba - 1997, Mayıs Sıkıntısı - 1999 ve Uzak - 2002 -üçü de harika filmlerdi-.) Ne tuhaf ki şehirliler de küçük bir kasabaya yerleşmek ister. Küçük akvaryumdaki balığa olasılıkların çokluğu, büyük akvaryumdakine ise azlığı cazip gelir.

2 Haziran 2017 Cuma

İstanbul'da Doğaya ve Tarihe Yolculuk

İstanbul... Doğup büyüdüğüm ve yaşadığım şehir... Hızı, kalabalığı, gürültüsü, bitmeyen inşaatları, tahammülsüz insanları usandırsa da hiç ummadığınız anda ya da isteyerek ona kendinizi bıraktığınızda güzelliklerini de esirgemiyor.  Genellikle insanlar her gün işine, okuluna, evine vb. yerlere yetişmek için koşturuyor. Bir an önce gideceği yere ulaşmak istiyor. Trafiğe sinirleniyor. Böyle büyük, kalabalık şehirde yaşamanın da bir bedeli var.  Şikayet etmekle, stresli olmakla ve bu gerginliği başkalarına yansıtmakla bir şey elde edilemiyor. Belki bir on dakika vapurda denizi, Boğaz'ı, manzarayı, martıları seyrederek huzur bulunuyor. Artık onu da yapan azaldı çünkü telefonlardan başımızı kaldıramıyoruz. Ya da sadece fotoğraf çekmek için etrafa bakınıyoruz. Oysa hâlâ saklı bir hazine olan İstanbul'da doğaya ve tarihe yolculuk yapmak ve sunduklarına açık olmak mümkün.

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Selçuklu'nun ve Mevlana'nın Kenti Konya - 2 - Arkeoloji Müzesi

Anadolu Selçuklu'nun başkenti Konya'nın sokaklarının her bir köşesinde tarihe yolculuk yapmak mümkün. Kentte Selçuklu ve Osmanlı camileri, medreseleri yanı sıra kümbetler, türbeler de yer alıyor. Konya M.Ö. 7000 yıllarına dayanan bir yerleşim olması;  merkezde Mevlana Müzesi, İnce Minare, Karatay Medresesi, Alaeddin Camisi, Sırçalı Medrese, Sahip Ata Camii ve Müzesi, Atatürk, Etnografya ve Arkeoloji Müzeleri, Japon Bahçesi; ilçelerinde İvriz Kaya Anıtı, Meke Gölü, Klistra, Çatalhöyük, Eşrefoğlu Camisi, Eflatun Pınarı, Fasıllar Anıtı, Aya Elena Kilisesi, Tınaz Tepe Mağarası, Kubad-Abad Sarayı, Köşk Kaplıcaları, Karapınar Obrukları, Tuz Gölü, Ilgın Kaplıcaları, Yer Köprü Şelalesi, Oymalı Yeraltı Şehri, Aziziye Camisi, Ereğli Müzesi, Akşehir Batı Cephesi Karargâhı Müzesi ve Akşehir Arkeoloji Müzesi gibi tarihi yapılara, eserlere ve doğal güzelliklere sahip olması açısından önemli bir ilimiz. Zaten Türkiye'nin her bir ili çok fazla medeniyeti, kültürel mirası ve doğal güzellikleri birlikte barındırması açısından paha biçilemez aslında. Vatanımızın değerini bilelim ve yok etmek yerine bu hazinelerimize sahip çıkabilelim. Konya özellikle Selçuklu'nun izini sürmek isteyen tarih gezginleri için bulunmaz bir yer.

4 Mayıs 2017 Perşembe

Yerebatan Sarnıcı

İstanbul Sultanahmet'te Ayasofya'nın güneybatısında Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından 542 yılında şehrin su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılmış 1500 yıllık bir Bizans Sarnıcı...  Yeraltındaki kapalı sarnıç suyun içinden yükselen 336 sütunu nedeniyle Yerebatan Sarayı ve aynı yerlerde önceden bazilika bulunduğundan Bazilika Sarnıcı olarak adlandırılır. 52 basamaklı taş merdivenle içine inilen; 9800 metrekare alanı kaplayan; dikdörtgen planlı yapı 140 metre uzunluğa, 70 metre genişliğe  ve 9 metre yüksekliğinde 336 sütuna sahip. Farklı özellikler gösteren ve antik yapılardan toplanan tek veya iki  parçalı mermer sütunların başlıkları akantus yapraklarıyla bezeli Korint ve bezemesiz Dor tarzında. Taşıyıcı sistemde sütunların üzerinde kemerler ve çapraz tonozlu örtü sistemi görülüyor. 4.80 metre kalınlığındaki tuğla duvarlara ve tuğla zemine kalın bir sıvayla su geçirmezlik sağlanmış. Bizans Dönemi'nde imparatorların oturduğu Büyük Saray'ın ve İstanbul'un fethinden sonra Osmanlı Dönemi'nde kısa bir süre için Topkapı Sarayı'nın bahçelerinin su ihyiyacı için kullanılan sarnıç çeşitli onarımlar geçirdikten sonra günümüze kadar ulaşır.

29 Nisan 2017 Cumartesi

13. Yıl Anısına


Ressam Nazmi Yılmaz (1944 İstanbul - 2004 İstanbul)



Sevgili babamı hayattan ayrılışının 13. yılında sevgi, saygı ve büyük özlemle anıyorum...

***** Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

20 Nisan 2017 Perşembe

İstanbul'da Japon Kiraz Ağaçları

Bahar bir üşüten bir ısıtan; bir güneşli bir yağmurlu haliyle kendini hissettiriyor. Kuşlar cıvıl cıvıl. Ağaçlar çiçek açıyor, doğa güzelliğini göstermeye başlıyor. Erguvanlar, manolyalar, leylaklar, mor salkımlar, erik ağaçları  vb. ile birlikte çiçekler de coşuyor. Nisan kısa süreli lalelerin, sümbüllerin ve papatyanın da zamanı. İstanbul'un parkları, bahçeleri, yol kenarları her renkten lalelerle dolup taşıyor.  Mart sonundan Nisan sonuna kadar en sevdiğim ağaçlar sakuralar elbette 🌳. En açık tonlarından en koyu tonuna kadar pembe, sarı ve beyaz çiçek açan kiraz ağaçları... Japonya'ya özgü bu ağaçların 600'den fazla çeşidi var. Bu bahar da Baltalimanı Japon Bahçesi, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ve Göztepe 60. Yıl Parkı'nda onlara kavuştum. Bol bol seyrettim. Pembe ve beyaz çiçeklerinin altından gökyüzünün maviliğine bakarken huzurlu ve mutlu oldum. Gözümü güzelliklerinden alamadım. Çiçeklerin yaprakları ahenkle yüzüme dökülürken -🌸 pembe ve beyaz ipeksi yağmur altında 🌸- tatlı bir hüzünle birlikte Japonların 'Hanami' dedikleri geleneklerine hayranlık duydum.

5 Nisan 2017 Çarşamba

İlkbaharda Alaçatı Sokakları

İlkbahar: doğanın uyanışının izlendiği güzel mevsim... Güneş çıkınca ince giysiler, güneş bulutların arkasına gizlenince ceket veya mont giyilen kararsız havaların zamanı... Baharda gezmek de ayrı güzel. Mart'ın son günü Nisan'ın ilk günleri Alaçatı'da güneşli ve hafif esintili güzel bir havada yazı özleyenler tişörtle biraz üşüyenler ise ceket ve montla geziniyordu. Restoran, kafe ve dükkan gibi mekanların bir kısmı açılmış, bir kısmı da 7- 9 Nisan tarihlerinde düzenlenecek  8. Ot Festivali'ne yetişmek için heyecanlı ve yoğun bir hazırlık içindeydi. Ot Festivali'nde turizm şirketlerinin düzenlediği turlarla Alaçatı'ya binlerce kişi geliyor ve otellerde yer bulmak güçleşiyor. Egeye özgü otların satıldığı ve lezzetli zeytinyağlı yemeklerin hazırlandığı festival kapsamında çok sayıda etkinlik de düzenleniyor. Bu yılın otu olarak ısırgan seçilmiş. Festivalin kalabalık ve hareketli geçeceği kesin. Yine de Alaçatı sokaklarının sakinken tadını çıkarmak ayrı bir keyif.

Özellikle eski hallerine uygun şekilde restore edilip butik otellere dönüşen iki katlı, cumbalı, avlulu taş evleriyle ünlü olan Alaçatı, Çeşme'ye bağlı son yılların en gözde ve trend yerlerinden biri. Akdeniz'in Provence stilinin ön planda olduğu bu güzel yerleşim aynı zamanda sörf yapanların tercih ettiği rüzgarlı denize de sahip. Çoğunlukla mavi olmakla birlikte pastel tonlardaki kapıları ve panjurlarıyla cumbalı taş evlerin sıralandığı arnavut kaldırımlı dar sokaklarda yürürken sanki zaman duruyor. Kaplumbağa gibi yavaş yavaş ilerleyerek an'ın getirdiklerine odaklanmak isteyenler ve aylak gezginler için harika. Ülkenin ve dünyanın gündeminden uzak, huzurlu bir yaşam vaat eden ortam insanı kendi içine çekiyor. Bu çekilmeye hemen ayak uydurmak iyi hissettiriyor.

29 Mart 2017 Çarşamba

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ve Sakuralar

İstanbul, Ataşehir'de ana yollar, kavşaklar, plazalar, çok katlı binalar ortasında nefes alınacak bir yer arıyorsanız Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi doğru bir adres. Geniş bir alana yayılmış ve asıl görev olarak bitkilerin araştırılması, tanıtılması ve korunması üzerine kurulmuş ayrıca çeşitli etkinliklerin ve turla gezintilerin düzenlendiği bir bahçe burası. İstanbul'a % 12 yeşil alan sağlaması açısından da önemli. 2002'de açılan parkta 50 bine yakın ağaç ve çalının, çok sayıda bitki türünün koleksiyonu yanısıra eğitim merkezi, kütüphane, herbaryum, bahçeler, adalar, havuzlar, köprüler, çeşmelerle birlikte piknik ve çocuklar için keşif, oyun alanları da bulunuyor. Adalar; Merkez Ada, Mesire Adası, İstanbul Adası, Arboretum Adası, Anadolu Adası, Ertuğrul Adası, Meşe Adası vb. olarak adlandırılmış.

19 Şubat 2017 Pazar

Kalabalıklar

Yok Öyle Kararlı Şeyler - Kalabalıklar


Kalabalıklar  Henüz fikrine bir inanan olmadıysa Fazla düşünme ne olur kendinden bir şüphe duyma Ben size uymadıysam bu benim ihtiyacım olmadığından İster az olun ister çok kendim olmadan yaşayamam Beni sevmiyor kalabalıklar hiç tükenmiyor bu saçmalıklar Ah bin kere bağırsam da hiçbir kere duymadılar Sen kendine sahiden güveniyorsan Sorma kimseye ne olur kilometrelerce yorumlarlar Ben güce tapmadıysam bu benim ihtiyacım olmadığından İsterse az olun ister çok kendim olmadan yaşayamam Beni sevmiyor kalabalıklar hiç tükenmiyor bu saçmalıklar Ah bin kere bağırsam da hiçbir kere duymadılar Söz-Müzik: Erdem Topsakal

Bu yazılar da kalabalık ve yalnızlık üzerine:

8 Şubat 2017 Çarşamba

Sanata Yüzeysel Bir Tepki: Kitsch

Kitsch Modernizm ile üstü örtülen ama Post-Modernizm ile yeniden canlanan Modernizme yönelik bir eleştiri. Pop Sanat ironik biçimde popüler kültür ile kitsch görüntüleri kullanır. Post-Modernizm de eski ile yeniyi birleştirdiği için ironiktir ve kitsch ile benzerliklere sahiptir. Kitsch; sanatta, bakışta, yaşamda bayağılık, ucuzluk, taklit, uyumsuzluk, rüküşlük, düzeysiz ve gelişigüzel beğeni, içeriksiz bir özentilik, abartı, kaba bir ifade biçimi, teknik ve sanatsal yetersizlik gibi tariflerle açıklanıyor. Olumlu karşılanan bir şey değil.* 2000-2500 yıl öncesinden beri böyle bir zevkin varlığı biliniyor. Mesela Roma döneminde Yunan heykellerinin kopyaları yapılırdı. 19. yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşme sonucu eski biçim anlayışıyla yeni teknolojiye uygun üretilen tasarımlardaki zevksizlik göze batar. Diğer taraftan sanat hala belirli bir kesimin ulaşabileceği değerli bir şeydir. Bu duruma bilinçli veya bilinçsiz tepkiler olur.

30 Ocak 2017 Pazartesi

Sappho, Şiir ve Desen

Aristokrat bir ailenin kızı olan Sappho M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda Midilli adasında -antik dönem adıyla Lesbos- yaşamış bir şairdir. O yüzyıllarda en parlak dönemini sürdüren lirik şiir geleneği içinde yetişmiştir. Antik Yunan'ın bilinen birkaç kadın şairinden biri olan Sappho'nun, genç kızlarla ilişkisi olduğu için şiirlerinin yer aldığı -belki de dokuz cildi bulan- kitaplar din adamları tarafından yakılmış ve sansür uygulanmış.  19. yüzyılın sonlarında Nil Vadisi'nde  8. yüzyıla kadar tarihlenen el yazmaları keşfedilir ve bu el yazmalarından bazılarının Sappho'nun çalışmalarını içerdiği kanıtlanır.  Mısır'daki kazılarda ortaya çıkarılan ve İskenderiye kütüphanesindeki papirüs şeritleri üzerinde de Sappho'nun şiirlerine rastlanır.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...