17 Ocak 2011 Pazartesi

Asker Ressam Hüseyin Zekai Paşa

Asker ressamların ikinci kuşağından Hüseyin Zekai Paşa’nın yaşıtları Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa’dır. Ancak 20 yaş küçük olduğu halde adı Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey ve Süleyman Seyyid ile birlikte anılır. 1860 yılında Üsküdar’da doğan sanatçının küçük yaşlarından itibaren resme olan ilgisi Kuleli Askeri Lisesi’nde Osman Nuri Paşa’nın ve Şeker Ahmet Paşa’nın öğrencisiyken de devam eder. Harbiye’de öğrenciyken önceden tanıdığı Hoca Ali Rıza ile dostluğunu sürdürür. 1881 yılında Harbiye Piyade Sınıfı’ndayken yaptığı ‘Boğaziçi’nde Donanma’ tablosu II. Abdülhamit’e sunulur. II. Abdülhamit Hüseyin Zekai Paşa’yı Badire-i Seniye Mülazım Yaveran sınıfına aldırır. Harbiye’deki veya diğer askeri okullardaki yetenekli ve iyi huylu öğrenciler sarayda görevlendirilir. Hüseyin Zekai Paşa yaver olduktan sonra çok çalışarak yeteneğini geliştirir. Sessiz ve sakin bir hayat sürdüğü sarayda bir yıl Şeker Ahmet Paşa’nın yanında çalışır. 1908 yılında Birinci Redif Tugay Komutanı unvanıyla emekli olur.

Yurtdışında eğitim görmez ama sürekli öğrenme ve kendini aşma isteği içindedir. Paris’teki sanat hareketlerini takip eder. Devrinin ustalarından çok şey öğrenir. Kaynaklarda onun Avrupa müzelerini gezmiş kadar bilgili olduğu belirtilir. Resim dışında arkeoloji, mitoloji, mimari ve tasavvuf gibi konulara da ilgi duyan ileri görüşlü bir aydındır. Türk El sanatlarının örneklerinden - oymalar, yazmalar, tezhipler, yemeni oyaları, mendiller, işlemeli elbiseler…- zengin bir koleksiyona sahiptir. Yabancı sanatçı konuklarını da ağırladığı Salacak’taki konağını müze gibi eski eserlerle donatan ressamın 1913 yılında 224 sayfa ve 50 bölümlü ‘Mübeccel Hazineler’ adlı bir kitabı basılır. İçerikte mimari anıtlar, güzel sanatlar, arkeoloji ve süsleme gibi konular yer alır. 19 x 21 cm boyutlarında, 111 sayfa ve 70 desenden oluşan ‘Bedayi-i Asar-ı Osmaniyye’ adlı kitabında ise Osmanlı Cami mimarisi, Sultanlar, İslam büyükleri ve tasavvuf düşüncesi ele alınır. Her ikisi de sanat tarihi bilgileri içeren anı kitaplarıdır. 

Şeker Ahmet Paşa’nın ölümünden sonra yabancı konukları ağırlamayı ve Mabeyn Ressamlığını üstlenir. Ayrıca Askeri İnşaat Komisyonu Reisliği, Alman İmparatoru Wilhelm’in Suriye Seyahatine Eski Eserler Uzmanı olarak katılma, Yıldız Sarayı’nda Mahmut Şevket Paşa’nın başkanlığında Askeri Müze komisyonunda üyelik gibi görevlerde de bulunur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Heyeti Güzel Sanatlar Encümeni Üyeliği de yapar. Sanatsal kimliğini de geliştiren bütün bu önemli görevleri onu kibirli yapmaz ve mütevazılığını etkilemez. 1910’dan sonra açılan Galatasaray Sergileri’nden birinde bir natürmortunun koridora asılması üzerine “Bu resmimi ben de beğenmem, jürinin kararını doğru bulurum” diyerek olgunluğunu gösterir. Hayatı boyunca tek bir kötü söz etmeyen, öfkeli ve kırıcı bir davranış göstermeyen sanatçı sağlam kişiliği ve iyi özelliklerinden dolayı çevresindekiler tarafından her zaman sevilip takdir edilir.

1919 yılında, doğduğu ve yaşadığı Üsküdar’da 59 yaşında hayata veda eden Hüseyin Zekai Paşa asker çıkışlı Osman Nuri Paşa, Ahmet Şekur, Ahmet Ziya Akbulut ve Hoca Ali Rıza gibi mimarinin ön planda olduğu manzaralar, natürmortlar ve az sayıda da iç mekân görünümleri resmeder. 19. yüzyıl sonuna doğru saray çevresinde çalışmış diğer ressamlar gibi Yıldız Porselen Fabrikasında görev alır ve sanatını farklı bir malzeme üzerine uygular. Bu dönemde fotoğraf ve resim iç içedir. Osmanlı’da ilk yağlıboya ressamları olan Primitifler gibi fotoğraftan yararlandığı* ‘Söğüt’te Ertuğrul Gazi Türbesi’ adlı eserinde bazı ayrıntıları ayıklayarak istediği gibi düzenler. Yaverliği sırasında yine fotoğrafa bakarak resmettiği ‘Yıldız Sarayı Bahçesinden’ de 19. yüzyıl manzara geleneğine uygunluk, boyanın inceliği, renklerin saflığı fark edilir. Ancak figürler manzaraya ve köşke oranla zayıf kalır. Yapının betimlendiği ‘Cami’ de titiz işçilik, duyarlı yaklaşım, ayrıntılardaki özen, duru renk uygulaması hayranlık uyandırır. ‘Ayasofya Hünkâr Mahfili’ batılı anlayışta iç mekân tasvirinde Türk Resim Sanatı’nın erken örneklerindendir.

‘Develer’ ve ‘Papağan’ adlı resimlerinde manzaradaki hayvan figürleri naif ve lirik bir yaklaşımdadır. ‘Erenköy’de Köşk’ perspektif kurallarına uygun, aydınlık, parlak renkli ve sağlam kurguludur. Bu tür resimlerinde figür az ve küçük olarak yer bulsa da esas konu manzaradır. Mimari görünümleriyle öncü olan sanatçının dış mekân çalışmalarında gerçekçi ve temiz stili dikkate değerdir. Uyumlu renkler kullanır. Desenlerinde son derece başarılıdır. Işık her tarafta dolaşarak nesnenin formunu ve derinliğini ortaya koyar. Açık havanın renkli berraklığı ve güneş ışığının pırıltılı etkileri izlenimci resimleri andırır. 

Doğa sevgisiyle ve gözlemciliğiyle öne çıkan Hüseyin Zekai Paşa’nın natürmortlarında çeşitli meyve, çiçek ve vazoların bir arada bulunduğu kalabalık bir yerleştirmeyle karşılaşırız. Kendisinden önceki ustalara ilgisinden yola çıkarak 17. yüzyıl Flaman ressamlarının Barok natürmortlarını da bildiği düşünülebilir. İzlenimci üsluba yakın natürmortlarının aynı zamanda dünyevi nimetlerin geçiciliğini de vurgulayan manevi bir yanı vardır. Geniş tabaklarda kesilmiş veya kesilmemiş karpuz, kavun, masa üzerinde üzüm salkımları, elmalar, soyulmuş portakal ve limonlar, bardaklar, Çin porselenleri, küçük büyük vazolar içinde solmuş ve taze çiçekler sıralanır. Görsel bir zenginlik, özgür teknik, temiz fırça işçiliği, renk ve ışık kullanımına hâkimlik göze çarpar.

‘Meyveler’ adlı natürmortunda dikey bir düzenlemede nesneler daha koyu ve gölgelidir. Yüzey üzerinde siyah ve sarı üzüm salkımları, yarısı soyulmuş portakallar, kavun dilimleri, bir kase içinde elmalar, yarısı su dolu bardak arka planda yine desenli bir vazo içinde güller görülür. Kompozisyonu dolduran ve ayrıntılı bir şekilde resmedilen nesneler gözü yormaz, yığın ve istif haline dönüşmez. Ferahlık veren bir sadelik, tonlamalarda ve ışık-gölgede ustalık, renklerdeki ve çizgilerdeki yumuşaklık, hacimli meyveler, fırça kullanımındaki rahatlık belirgin özelliklerdir. Günümüze çatlamadan, kararmadan gelen bu tablolar teknikteki sağlamlılığı da gösterir.

*Hüseyin Zekai Paşa ilk dönemlerinde Primitifler gibi fotoğrafa bakarak çalışsa da kendinden bir şeyler katmasıyla onlardan ayrılır. Donmuş gibi duran katı, figürsüz, sakin doğa görünüşlerine canlılık getirir.


Kaynaklar
 

1- Başkan, Seyfi, Türk Resim ve Fotoğraf Sanatlarında Karşılıklı İlişkiler, Türkiye’de Sanat, 37, Ocak - Şubat, 1999, s: 24 
2- Bayer, Canan Hamzaoğlu, Asker Ressam Hüseyin Zekai Paşa ve Eserleri, Mimar Sinan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü, 1994, Yayınlanmamış Lisans Tezi, s: 54-60 
3- Berk, Nurullah, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Akbank Yayını, İstanbul, 1972, s: 8
4- Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C. 2. Hüseyin Zekai Paşa, Yem Yayınları, İstanbul, 1997,s: 815-816
5- Ersoy, Ayla, Milli Saraylardaki Tabloların Türk Resim Sanatındaki Yeri ve Önemi, Milli Saraylar Sempozyumu Bildirileri, Kasım 1984, s: 184
6- Gören, A. Kamil, 50. Yılında Akbank Resim Koleksiyonu, Akbank, İstanbul, 1998, s: 37
7- Güvemli, Zahir, Sabancı Resim Koleksiyonu, Ak Yayınları, İstanbul, 1984
8- İslimyeli, Nüzhet, Asker Ressamlar ve Ekoller, Doğuş Matbaası, Ankara, 1965, s: 51
9- Renda, Günsel, Erol, Turan, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, 1, Tiglat Basımevi, İstanbul, 1980, s: 133

Nalan Yılmaz, 19. Yüzyıl Osmanlı Resminde Natürmort -3-  Hüseyin Zekai Paşa,
27 Mayıs, 2002, Hürriyet, Agora

Nalan Yılmaz, Hüseyin Zekai Paşa, 7 Ocak 2011, Lebriz Sanal Dergi

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...