15 Mayıs 2009 Cuma

Geçmişin İzinde Selçuk ve Çevresi

İzmir’in güneyindeki Selçuk’un ilk kuruluş yeri Ayasuluk Tepesi’ndeki kale ve çevresidir. Bölgenin ismi olan Ayasuluk 1914’de Selçuk olarak değiştirilmiş. Tarih boyunca pek çok uygarlığın merkezi olan ilçenin girişindeki tepede Ayasuluk Kalesi, kalenin alt kısmında 6. yüzyılda Justinianus tarafından yaptırılan üç nefli 130 m uzunluğunda bazilika olan St. Jean Kilisesi yer alıyor. Kilisenin biraz aşağısında 1375 yılında Beylikler Döneminde inşa edilmiş ve Türk mimarisinde önemli ve görkemli bir yapı olan İsabey Cami’ni ve caminin solunda Arkaik dönemde yapılmış, bugün sadece bir sütun ve son derece az kalıntıların bulunduğu dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’nı görmek mümkün. Üç dine ait yapıların bir arada olması Selçuk’un geçmişte inanç bakımından da önemli bir yerleşim olduğunu gösteriyor.



M.Ö 555-550 yıllarında Giritli mimarlar Kersiphron ve oğlu Metagenes tarafından inşa edilen Artemis Tapınağı; dipteros planlı -çift sıra sütun- ve 55 x 115 m ölçülerinde bir yapı. Önde sekiz, arkada dokuz yanlarda yirmi bir yirmi dört arası sütuna sahip tapınağın tüm elemanları mermerden. Sütunlar ince, yüksek İyon tarzıdır ve çapları 1,5 m, yükseklik 19 m, yiv sayısı ise 40-44. Önde bulunan otuz altı sütunu kabartmalı olan Pagan dönemin bu görkemli tapınağı M.Ö. 356'da Herostratos adlı tarihe geçmek isteyen bir deli tarafından yakılınca Helenistik dönemde daha görkemli bir şekilde yeniden yapılır. Son kez 265 yılında Goth’ların saldırısı sonucu yıkılan tapınağın kalıntılarının St. Jean Kilisesi’nin yapımında kullanıldığı biliniyor.


5. ve 6. yüzyıllara tarihlenen Yedi Uyuyanlar Kilisesi Selçuk’un önemini artıran yapılardan biridir. Yedi kat olduğu tahmin edilen kilisenin dört katı açıktadır. Hikayeye göre 250 yıllarında yedi hıristiyan genç tapınakta kurban sunmamak için kentten kaçıp köpekleriyle buraya gelir ve bir süre sonra uyurlar. Uyandıklarında yiyecek almak için kente gittiklerinde 200 yıl uyuduklarını ve Hıristiyanlığın iyice yaygınlaştığını öğrenirler. Yedi genç öldükten sonra uyudukları bu mağaraya gömülürler. Daha sonra mezarların üzerine kilise inşa edilir.


Bülbüldağı’nda bulunan Meryem Ana Evi özellikle Hıristiyanların ziyaret ettikleri bir yerdir. İsa’nın ölümünden dört veya altı yıl sonra St Jean’ın ve Meryem Ana’nın Efes’e gelip kısa bir süre burada konakladıkları konsil tutanaklarında belirtilir. Meryem Ana'nın hayatının son günlerini bu evde geçirdiği ileri sürülür. Evin olduğu yer zamanla unutulup harabe haline gelse de hıristiyanlığın kabulünden sonra buraya haç şeklinde kubbeli bir kilise yapılır. Bu yapı 1957’de Papalık tarafından onay görüp hıristiyanların haç yeri ilan edilir.


Efes; Bülbüldağı ve Panayırdağı arasındaki vadidedir. Helenistik ve Roma dönemlerinde önemli bir kent olan Efes’in kuruluşu antik yazarlara göre M.Ö. 3000 yıllarındadır. Ele geçen arkeolojik buluntuların en erken örnekleri M.Ö. 1400-1300’lerdendir. Bir İyon kenti olan Efes’te kentleşme M.Ö. 10. yüzyıldadır. En parlak dönemi ise M.Ö. 6. yüzyıldır. Daha sonra Lidyalıların ve Perslerin eline geçer. Helenistik dönem ardından Roma döneminde 1. yüzyılda kent yeniden kurulur. Bugün Efes’teki kalıntılar Roma dönemindendir. Hadrianus Kapısı, Bazilika, Agora, Su Sarayı, Hamamlar, Odeion, Çeşmeler, Belediye Sarayı, Tapınaklar, Aşk Evi, Latrina, anıtlar, Prytaneion, Zafer Takı, Mermer Cadde, Tiyatro, Gymnasium, Oktogon, Kütüphane gibi bir Roma kentinde bulunan tüm yapılara sahiptir. Kentin merkezinde zengin ve seçkin kişilerin oturduğu iki-üç katlı Yamaç Evlerde o dönemdeki insanların nasıl yaşadıklarını gösteren mekanlardır. Ferah odalara sahip, konforlu, yerleri mozaik, duvarları fresklerle kaplı evlerin ortalarında 25-50 metrekare arasında ölçüleri olan dört tarafı sütunlu zemini mermer küçük bir avlu vardır. Evler çeşitli değişikliklerle 7. yüzyıla kadar kullanılır.


Efes’te Meryem adına yapılan bir kilise ve bitişiğinde piskoposluk sarayı kalıntıları da bulunuyor. 2. yüzyılda museion -eğitim birimi- olarak yapılmış bir yapı 4. yüzyılda üç nefli bazilikaya dönüştürülerek konsil toplantılarının yapıldığı bir kilise olur. Efes’te Bizans döneminde inşa edilen hamamlar da görülür. Türkiye’nin günümüze ulaşmış en büyük antik kentidir Efes. Sütunlarla çevrili mermer caddesinde etraftaki kalıntılara göz gezdirerek yürürken, Roma döneminde kentin görünümü gözünüzde canlanabilir. Gece ışıklandırılmış Celsus kitaplığını ve tiyatroda bir etkinliği izlemek unutulmaz bir keyiftir.


Tarih, kültür, sanat ve doğal güzelliklerin bir arada olduğu bir ilçe olan Selçuk’un merkezindeki Arkeoloji Müzesi sergilediği çok sayıdaki heykellerle ve buluntularla önemlidir. Özellikle Artemis Salonu tanrıçanın mermer heykelleriyle en dikkat çeken bölümdür. “Her şey görecedir ve sezgiyle görülebilir. Bir ırmakta iki defa yıkanmak imkansızdır, çünkü su akar. Evrendeki her şey hareket halindedir ve değişir. Çeşitlilik sonsuza kadar gider.” diyen ve M.Ö. 540-470 yılları arasında yaşayan antik filozoflardan Heraklitos Efes’lidir. Hayatını kendini aramaya adayan Heraklitos’a göre her şey ateşten oluşmuştur ve kendi karşıtına dönüşür. Ateş dönüşüm içindedir; buhar olur, su olur, toprak olur.

Adını Kolophon dağından alan İyon kenti Kolophon, limanı Notion ve Klaros’la güçlü ilişkiler içindeydi. Lidya, Pers, Seleckos ve Bergama dönemlerini yaşamış Kolophon’da çok az kalıntı günümüze gelmiştir. Kent, büyük İyon göçleri sırasında Girit ve Miken etkisinde kalır. Kolophonlu nakış işleyen Arakhne’nin mitolojik öyküsü de ünlüdür. İyonya felsefesini Yunanistan'da yaymış ve bir felsefe ekolü kurmuş olan filozof Ksenofanes de Kolophon’ludur. Kolophon ile Klaros arasında kalan Notion antik kentinin Hellenistik döneme ait 4 km uzunluğundaki kent duvarları çok iyi durumda değildir. Athena Tapınağı, Bouleterion ve tiyatro önemli yapılarındandır.


Doğuda yer alan Ahmetbeyli’de -Klaros- kocaman bir heykelin bulunduğu Apollon tapınağı durur. Bilicilik merkezi olan Klaros’taki bu tapınağın şimdiki kalıntıları erken Helenistik döneme aittir. Yüzmek için uygun koyları da olan bölgenin kavisli ve manzaralı kıyı yolu Ahmetbeyli’den güneydeki Pamucak sahiline götürür. Selçuk’un 7 km batısındaki Pamucak uzun kumsala ve pırıl pırıl denize sahiptir.


Selçuk’un 7 km doğusundaki Abuhayat Dağı üzerindeki Şirince Köyü 18. ve 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan evleriyle ünlüdür. 19. yüzyıla ait iki de kilisesi bulunan köy adını kara çıkartmayacak sevimlilikte. Selçuk’un kuzeyinde kalan ilçelerden Seferihisar’da Teos, Urla’da Klazomenai, Çeşme’nin 15 km kuzeyindeki Ildır köyünde Erythrai gibi antik yerleşimler de Efes gibi on iki İyon kentlerindendir. Seferihisar’ın doğusunda Torbalı ilçesinde M.Ö 3. yüzyılda kentsel yerleşimin görüldüğü Metropolis -Ana Tanrıça Kenti- Hellenistik ve Roma dönemlerinde gelişme gösterir.

Not: Selçuk'a gidince mutlaka nefis çöp şişlerinden yenmeli :)

Nalan Yılmaz. 2005 

***** Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...